Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
38,6500
EURO
43,7670
IMKB
9.109,000
ALTIN
4.148,070
 
Hava Durumu ANKARA
8 / 25 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
THE İMAM FİLMİNDEN SONRA SIRADA (THE TÜRBAN) VAR
THE İMAM FİLMİNDEN SONRA  SIRADA (THE TÜRBAN) VAR
 
İmam Hatip sorununu sinemaya taşıyan İsmail Güneş'in The İmam filmi 14 Ekim'de gösterime girerken, bundan sonra çekeceği film ise bir hayli gürültü koparacak gibi.
 
28.8.2005 - 15:42

İmam hatip liseleri, hem siyasi, hem toplumsal bir sorun Türkiye için; yıllardır yaşanan temel tartışmalardan birisi bu konu etrafında dönüyor.

Ama toplumu bir şekilde ilgilendiren konular, sanat, edebiyat, sinema dünyamızın kayıtlarına çok sonra giriyor. İmam hatipli olma sorununu da nihayet bir yönetmen sinemaya aktarma ihtiyacı duydu. İsmail Güneş’in, The İmam filmi, çekimleri tamamlandıktan sonra 14 Ekim’de gösterime girecek. Güneş, bundan daha fazla gürültü koparacak bir filmi de gündemine almış. Başörtüsü konusunda bir film yapmak istiyor, “En ideal hikayeyi bulmuş değilim; ama başörtüsü filmini bugüne kadar işlenmişlerin dışında işlemek istiyorum.” diyor. Yıllar önce düşündüğü imam hatip filmini nasıl şimdi yapıyorsa, başörtüsü filminin de bir gün kendisini yaptıracağına inanıyor. Sosyal içerikli yapımları ile tanınan Güneş, The İmam’la birlikte uyuşturucuyla ilgili bir dizi film üzerinde çalışıyor. Senaryosunu Ömer Lütfü Mete’nin yazdığı Yolun Sonu isimli dizinin, finansmanı da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından karşılanıyor. Güneş’le, üzerinde çalıştığı projeler ve sinema serüvenini konuştuk.

The İmam, daha çekimleri bitmeden son dönemlerin en çok konuşulan yapımlarından birisi. Neden bu konuyu işleme gereği duydunuz?

Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olarak görüyorum ben imam hatipliliği. Ama bundan bir film üretmeyi çok da hayal etmemiştim. Proje bana geldiğinde ilginç buldum. Saklanmış birisi vardı. Ben de bir dönem saklanma ihtiyacı hissettiğimden yakın buldum.

Bu okulda okumak; bireyin şekillenmesi ve iş hayatına atılmasında önemli bir sorun. Kız çocukları ve iş hayatındaki kadınlar için de benzer bir sorun başörtüsü. Bu konuda bir film yapmayı düşünüyor musunuz?

Başörtüsünü bugüne kadar işlenmişlerin dışında işlemek istiyorum; ama en ideal hikayeyi bulmuş değilim. Bir örtünme duygusu veya açılma duygusu üzerine değil, bir insanlık meselesi olarak ele almayı düşünüyorum. Kafamdaki şu; iki arkadaş var, biri başörtülü biri başörtüsüz. Asla birbirinin sosyal hayatını etkilemiyor kıyafetleri. Böyle bir hikaye arıyorum. Veya dünyanın bir yerindesiniz ve kaza geçirdiniz. Kan kaybınız var. Bir kadın geldi, işini yapamayan başörtülü bir doktor. Size ilkyardım yapacak. ‘Sen başörtülüsün yapma’ der misin? Şimdi aklıma geldi, böyle bir hikaye işte. Bu her zaman düşündüğüm bir iştir. Her an olabilir, bir zamanı yok. 16 yıl önce düşündüğüm imam hatip sendromu yeni karşıma çıktı. Onun gibi, gelir ve kendini yaptırır.

The İmam’da, imam hatip okuyan, ancak daha sonra kendi kimliğini gizleyen Emre’nin dönüşümü değil, saklanmasını anlatıyorsunuz. Niye saklanma?

Çok önemli bir baskı var bireyler üzerinde. Ben güzel sanatlara girdiğimde yazılı sınavı çok iyi derece ile kazanmıştım. Mülakat vardı. Nazım soruyordu, Marks soruyordu. 17 yaşında bir çocuktum ve onları kandırarak girdim, ama yalan söylemedim. Ben Nazım’ı, Marks’ı okumuştum. Yaşıtlarımın bildiği kadar sosyalizmi biliyordum. Sene 1976, şimdi de değişen bir şey yok. Saklanma duygusunu ben o açıdan biliyorum.

Size ait olduğunuz camiada saklanma gereği hissettiren temel neden nedir?

Türkiye’de sinemayı sol ve sola yakın insanlar yapıyor. MTTB kaynaklı birileri Yücel Çakmaklı’dan başlayarak sinemaya ideolojik olarak girmeye çalıştılar. Bu karşıdakilerde kendini koruma duygusu geliştirdi. Siz bir şeyler yapmak istiyorsanız birinci yapacağınız şey dünya görüşünüzü söylememektir. Ama insanlar bir şekilde bunu öğreniyor, tavır geliştiriyorlar. ‘Ben öyle değilim, ben öyle değilim.’ diye izaha çalışıyorsunuz. Bir süre sonra da yoruluyorsunuz ve ‘Evet ya, ben öyleyim, ben buyum.’ diyorsunuz.

Şiddet üzerine üçleme dediğiniz, Gülün Bittiği Yer’den sonra, ‘Sözün Bittiği Yer’ ve ‘Ateşin Düştüğü Yer’ isimli film projeleriniz var. Nedir sizi bu kadar ‘şiddet’ üzerine film yapmaya iten olgu?

Biz çocuğu bebeklikten başlayarak en ufak bir yaramazlığında bile cezalandırıyorsak, bu daha sonra bazen bir şamar, bazen bir sopa, bazen de bir copa dönüşür. Eğer onu karnında gezdiren, doğuran, besleyen annesi cezalandırıyorsa karanlık bir yerde onu sorgulayan, o kültürün öğeleri ile yetişmiş polisin dayak atması, işkence yapması kadar tabii bir şey yok. İşkence evimizde başlar sonra okulumuza, Kur’an kursumuza, askerliğimize geçer. Biz bunu kanıksayan bir toplumuz. Sözün Bittiği Yer, bir kasaba ölçeğinde toplumun bireye yaptığı baskı ve şiddeti anlatıyor. Ateşin Düştüğü Yer ise ailenin bireye yaptığı şiddettir.

Yolun Sonu isimli bir televizyon dizisi üzerinde çalışıyorsunuz. Bu da yine toplumsal bir konu olan uyuşturucuyu ele alıyor. Nasıl gelişti bu proje?

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, kendi tabiriyle ‘Bir köprü fazla yapacağıma 50 tane çocuğu kurtarırsam daha kârlıyım.’ cümlesinden yola çıkarak, o dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’ya gidiyor. Sayın Bakan bizi buluşturdu. Ömer Lütfü Mete var. Bir hikaye üzerine anlaştık. Bu hikaye asla şöyle olmayacaktı: ‘Uyuşturucu kötüdür, sakın içmeyin, mahvolursunuz.’ Bir macera olacak ve o maceranın içinde insanlar o sıkıntıyı yaşayarak, gözlemleyerek kötü olduğunu anlayacaklar. İlk bölümde 6 dizi olacak, eğer beğenilirse 50 bölüme kadar gidecek.

Filmin bütçesi için Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in 4 trilyon lira ayrıldığını biliyoruz. Gökçek’i bu tarz bir yatırıma iten sebep nedir?

Melih Bey’in bazı hassasiyetleri var. Kendisi Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan gelmiştir. Bu aslında alkışlanacak bir durumdur; ama belediyenin bürokratik yapısı ile inanılmaz zor şekilde bu aşamaya geldi.

ilk uzun metrajlı filminizi 1986’da çektiniz. Bugüne kadar birçok sinema filmi ve dizi film yaptınız. Neden İsmail Güneş bir marka haline gelmedi?

Markayı insanın kendisi yapmaz, başkaları yapar. Bu konumdaki insanlar da kendi tanıdıklarını, kendinden olan insanları markalaştırırlar. Dışarıdakileri ya görmezlikten gelirler ya da siyahlık/beyazlık söz konusudur. Beyazların medyanın her kademesine hakim olduğu bir yerde siyah olan birinin, oralara gelebilmesi için Michael Jackson gibi beyazlaşması gerekir. Ben siyah kalmayı tercih ettim.

‘Kendimi kabul ettirebilmek için farklı görünmek zorunda kaldım.’ diyorsunuz. Bu camia kendisi olmayan hiç kimseyi içinde barındırmıyor mu?

Bu sadece bize ait bir sorun değil ki. Zenci olduğunuzda dünyanın her yerinde sorununuz var. Her toplum kendi içinde bunu yaşıyordur. Bir işçi İngiltere’de nasıl başarılı olabiliyorsa biz de köylü çocuğu olarak bir şehirli işinde başarılı olabilmenin imkanlarını zorladık.

Peki ne zaman farklı görünmekten vazgeçerek, kendiniz olmayı tercih ettiniz. Bu gücü buldunuz?

Adam sizin dünya görüşünüzden kimseyle karşılaşmamış, tanımadığı için kafasındaki şekle göre bir tavır geliştiriyor. Ama tanıdıkça öyle olmadığınızı görüyor ve kabullenme başlıyor. Bütün mesele, çatışmaların nedeni tanımamaktır, konuşmamaktır. Konuşulduğunda herkesin aynı düşünmek zorunda olmadığını fark ediyor insanlar ve yaptığınız işe önem veriyorlar. Yaptığınız iş eğer iyiyse, farklı dünya görüşünden olmayı mesele olmaktan çıkarıyorlar. Ben hep böyleydim. Ama benim, kafalarındaki ‘faşist’ kavramıyla özdeş olmadığımı tanıdıkça gördüler.

Kendinizi, düşünce ve görüşleriniz açısından nasıl tanımlarsınız? Neredesiniz?

Ben ülkücü bir dünya görüşünden geldim. Hâlâ ülkücüyüm; ama içini doldurarak. Bir sosyalist de bir İslamcı da ülkücü olabilir benim söylediğim anlamıyla. Ama birçok sağcı ve solcudan daha demokrat, daha özgürlükçü olduğumu düşünüyorum. Birtakım çerçevelerin içinde olmaktan ziyade, insanın şerefli olduğunu kabul eden, insan eksenli bir dünya görüşünün tüm argümanlarını kullanabilirim diye düşünüyorum. Marksizmin iyi bir noktası varsa, faşizmin iyi bir noktası varsa, bütün bunları almaktan, benimsemekten hiçbir rahatsızlığım olmaz.

Sinemanın sizin hayatınızdaki yeri ve rolü nedir?

Sinema hayattır benim için, yaşama sebebimdir. Bu kadar. 

Zaman/



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


GÖKÇER: 'SİYASETİN ELİ SANATA, TİYATROYA VE NAZIM'A UZANDI'

- "DEVLET TİYATROLARI'NDAN İSTİFA MI OLMUŞ?"

KANTOCU AÇIKHAVA’DA
»  SANATÇILAR TAKSİM'DE TOPLANIP KÜLTÜR BAKANINI PROTESTO EDECEK
»  DT ESKİ GENEL MÜDÜRÜ BİLGİN: "YOLSUZLUK İDDİALARI GERÇEK DIŞI"
»  YILLARDIR NUH'UN GEMİSİNİN BEDAVA BEKÇİLİĞİNİ YAPIYOR
»  İSTANBUL ŞEHİR TİYATROLARINDAN DEVLET TİYATROLARINA DESTEK
»  KÜLTÜR BAKANI BU KEZ BALE'CİLERİ KIZDIRACAK!
»  AKKILIÇ KÜTÜPHANESİ KURULUŞ PROTOKOLÜ İMZALANDI
»  DEVLET TİYATROLARINDA DEPREM BÜYÜYOR
»  TİYATROCULARDAN BAKAN KOÇ'A İSTİFA ÇAĞRISI
»  DEVLET TİYATROLARI KARIŞTI, 6 MÜDÜR İSTİFA ETTİ
»  DEVLET TİYATROLARI KARIŞTI
»  BURSALI DAHİ KIZIN BÜYÜK BAŞARISI
»  DEVLET TİYATROLARINDA AZİZ NESİN'LİK GÖREVDEN ALMA OLAYI!!!
»  PENGUENLERİN ŞÖHRET YOLCULUĞU
»  DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRÜ GÖREVİNDEN ALINDI
»  “BABA” GRAND CEVAHİR’DE YENİDEN SAHNELENECEK
»  TÜRK YÖNETMEN'E GÜMÜŞ LEOPAR ÖDÜLÜ
»  EFSANEVİ YILDIZ CHARLTON HESTON KARISINI BİLE TANIMIYOR
»  TÜRKİYE, ÇALINAN KÜLTÜR VARLIKLARINI ARIYOR
»  NEjAT UYGUR 75 YAŞINA BASTI
»  BALKANLARIN EN BÜYÜK FOLK MÜZİK FESTİVALİ
»  ULUSLAR ARASI İSTANBUL-MEKAN-TİYATRO FESTİVALİ
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Cumhurbaşkanlığı Seçimerinde Kim Kazanır?
Recep Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu
Muharrem İnce
Diğer
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.