DTP'yi ziyaret eden sanatçılar, aktivistler, siyasi parti temsilcilerinin de aralarında bulunduğu bir grupta yer alan yazar Vedat Türkali, Ahmet Hakan'ın "Önceleri Nerelerdeydiniz?" başlıklı yazısındaki sorunun payına düşen bölümünü yanıtladı:
"Ne Kürde, ne Türk'e artık acıdan başka bir şey getirmeyen bu kan kesin biçimde durmalıdır. Tek anlaşma yolu, Kürt halkının iradesiyle Meclis'e gelmiş milletvekillerinin toplandığı DTP ile önyargısız konuşup uzlaşmaktan geçer. O sağlanırsa dağda pek kimse kalmaz."
Barış Meclisi üyeleri, hak savunucuları, sanatçılar, aktivistler, siyasi parti temsilcilerinin de aralarında bulunduğu bir grup, 21 Kasım 2007'de Meclis'teki Demokratik Toplum Partisi (DTP) grubunu ziyaret ederek, hakkında kapatma davası açılan DTP'ye destek vermişlerdi. Ahmet Hakan 23 Kasım'da Hürriyet'te yayınlanan yazısının bu ziyaretle ilgili bölümünde şunu soruyordu:
" Erbakan Hoca'nın 'zavallı partileri' çatır çatır kapatılırken... Neden Meclis'e kadar zahmet edip... Refah Partisi ya da Fazilet Partisi'nin grup toplantılarına katılıp destek mesajı vermediniz?"
O gün DTP grup toplantısında bir konuşma da yapmış olan yazar Vedat Türkali, Ahmet Hakan'a gönderdiği mektupta şunları dile getirdi:
Sayın Ahmet Hakan,
"Önceleri Nerelerdeydiniz?" başlıklı yazınızdaki soru'nun payıma düşen bölümünü yanıtlamak gereği duydum.
Önce genel doğrulara değinelim.
Atonal devlet orkestrası görünümündeki bir yayın organında yer alan, adını verdiğim yazınız şaşırtıcı olmadı. Ankara'da bir gün önceki politik olaydan tek söz etmeyen gazeteniz, sizinle aynı gün, magazinsel ağırlıklı manşet yaptığı bir haberde olayın sadece adını geçirdiği için yazınız da orkestra şefiyle uyum içinde sayılabilir. Bakanlar, Başbakanlar, Cumhurbaşkanları düzeyinde eleştiriler yapıp öğütler veren, yol gösteren sizin, böyle ufarak bir olaya değinmek alçak gönüllülüğü göstermeniz bizim için talih sayılsa da, bir politik olguya "donlu", "sallantılı" takıntılara düşmeksizin, konuyu daha incelikli düşünerek değinmenizi beklemek de bizim hakkımız olmalı!
O yürüyüşe katılanların ortak paydaları, akan kanın bir an önce durmasıdır. Bıçağın kemiğe dayandığı böyle anlarda ayrılıkları ortaya sürmeye kalkanlar, karşı yanın, -bugünkü tarihsel anda doğal ki, kanın dökülmesini kışkırtmak isteyenlerin- çıkarına çalışmış sayılırlar.
Bugünkü DTP'nin karşılaştırıp hesabını sorduğunuz öteki "zavallı partilerle" benzer bir yanı yok. DTP zavallı değil; biz de "İslami bir merhamet" duygusuyla yola çıkmadık. Meclis'teki DTP, kanın durdurulmasında etkili olma niteliği taşıyan tek yasal diyalog yoludur. DEP'in kapatılmasının kaç gencimizin mezarına mal olduğu acı gerçeği ortadayken hiçbir vicdanlı iktidar, hem de yurtseverlik savıyla bu yanlış yola gidemez. Kanlı yolun kapatılması çabasına hiçbir gerçek yurtsever de ilgisiz, seyirci kalamaz. Açık görünen şu ki, kadınlı erkekli o kişiler Ankara yolculuğunu salt bunun için göze aldılar.
Şimdi kişiliğime değin söyleyeceklerimi, sizin pek sevdiğiniz biçimde sıralıyorum.
1- Ülkemizin vardığı bu günkü aşamada sorunlarımızın çözümünde gerekli temel koşul, soytarılığa dönüştürülemeyecek tam-gerçek demokrasidir. Bu inancım yeni değildir. Yıllar önce 141., 163. madde tartışmaları sırasında, 163. maddenin kardırılmasını savunan sol içindeki az kişiden biriyim. Kimi yerlerde yalnız kaldığım da oldu. Ankara'da, yanılmıyorsam '87 yılında yapılan demokrasi kongresinde yazanak komitesinde tek kaldığım için ayrıldım. Genel kurul getirilen metni reddetti; karşı çıkışı yerinde bularak bildirinin yeniden yazılmasını istedi. 163. maddeyi de kapsayan öneri böylece yeniden yazıldı. Benzeri çok örnek verebilirim. Bu konularda basılmış çeşitli yazılarım, konuşmalarım var.
2- Ben Erbakan'ın "zavallı partilerine" değil, "zavallı" Erbakan'ın partilerine üzülerek destek vermedim. Çünkü "sayın kardeşimiz" başbakanken, türlü kusuru bir yana, eline geçmiş tarihsel bir fırsatı kullanmak yürekliliğini gösteremedi. Derin devlet denen, çeşitli kanlı olayların düzenleyicisi, mafyatik lağımın patladığı bir anda (Evet, Susurluk Kazası'ndan söz ediyorum) o yürekliliği gösterenlere de "glu glu dansı yapıyorlar" ağzıyla –belki de korku belası– karşı çıktı. O muhterem'i mi destekleyecektik? Ancak hiçbir partiye salt İslami niteliğinden ötürü karşı çıkmadım. Bugünkü mecliste iktidara geçme savındaki hiçbir partiyi de iktidardaki partiden, kendime daha yakın bulmuyorum.
3- Yerli yersiz karşımıza çıkarılan, herkes gibi kiminde sizin de kullandığınız "Terörist PKK" edebiyatına gelelim. PKK'yı biz mi dağa çıkardık ki hesabını biz vereceğiz? İlk çıktığı günlerde olaya, ciddi kaygıyla, kuşkuyla baktım. Korkum, ülkedeki tüm demokratik açılımların yolunun "Kürt isyanı" bahanesiyle kapatıldığını bilmemdendi. Hiçbir gün örgütsel bağım olmadı. Olamaz da. Ancak, mızrak çuvala sığmıyor! Bakın, yıllar önce söylediğimizde vatan haini, bölücü suçlamalarına uğradığımız doğruları, bugün en yetkili ağızlar birer ikişer açıklamaya başladılar. Bir günler alanlarda bas bas bağırıp bizim aydın'lığımızı Vahdettin'e benzeten sayın Evren Paşamıza, mahkemede, Vahdettin'in aydın değil, hain bir devlet başkanı olarak bilindiğini anımsatmak zorunda kalmıştık. Rahmetli Aziz Nesin dava açmaya kalktı, başaramadı. Paşamız, Kürtlerin dilini, türkülerini yasaklamakla yanlış yaptık diyor şimdi! Ne diyeyim! Biz hainler, bölücüler arasına hoş geldiniz Paşam! Bir gün mahkeme önüne çıkarsanız (Dilerim öyle olur!), siz devletlilerimizin sayenizde deneyim kazanmış eski bir suçlu olarak, tam doğruyu söylemenizi sağlık veririm! Sizi yargılayacak mahkeme, tarihin mahkemesi olacaktır çünkü yalanı yutmaz! "Vah vah, yanlış yaptık" demesi kolay şimdi! Bu kolay yapılan yanlış, bir halka, sonunda bütün ülkeye ne acılar yaşattı biliyoruz? Ana diliyle türkü söylediği için ülkesine dönemeyen Kürt Ahmet Kaya, Paris'te, bir kalp vurgunuyla genç yaşında öldü. Père-Lachaise gömütlüğünde yatıyor.
Sayın Paşam,
Ülkeye çektirdiğiniz acıları bir an için bir yana bırakalım; içtenliğinizin göstergesi olarak hiç değilse, Père laChaise'de yatan bu düşünce, sanat kurbanınızın gömütüne bir demet çiçek göndermeyi düşünür müsünüz?
4- Sizin, Ahmet Hakan, yaşınızı aşan zaman boyu, ülkenin sorunlarına duyarlı kişiler, Kürtlere devletçe yapılan baskıyla ilgili kanlı duyumların acısıyla yaşadı. Bunların üzerine iyi düşünürseniz bugün bir halkın kızlı oğlanlı binlerce gencinin ellerinde silah niye dağda olduklarını anlarsınız. Filan ya da, falan kişinin, ya da örgütün canavarlığına bağlamakla kendimizi kandırmayalım. Çözümü değil, devletçe terörü, kan yolunu gösterdik, karşımıza kan yoluyla çıkıldı. PKK'yı doğuran da, dağa çıkaran da, besleyen de, bu ters devlet tutumudur. Bize inanmıyorsanız, dilleri çözülmeye başlamış Paşa'larımızın dediklerine bakın!
Ne Kürde, ne Türk'e artık acıdan başka bir şey getirmeyen bu kan kesin biçimde durmalıdır. Tek anlaşma yolu, Kürt halkının iradesiyle Meclis'e gelmiş milletvekillerinin toplandığı DTP ile önyargısız konuşup uzlaşmaktan geçer. O sağlanırsa dağda pek kimse kalmaz.
5- Başka bir halkı baskı altında tutan ülkenin tüm kişileri özgürlükten yoksun kalırlar. Sizin yakındığınız, "zavallı partiler"in kapatılması olgusunun temelinde yatan gerçek bu. Toplumumuzun bu temel yapısal sorununu çözemezsek o yakınmalarımız da sürüp gidecektir. Halklar temel haklarından yoksunsa, o ülkede bireyler de özgür olamaz. Yıllardır çekilen acıların temelinde bu ikiz gerçek yatıyor. Tam-Gerçek Demokrasi'den başka da çözüm yolu yok.
6- Hürriyet'teki köşenize geçeli beri yazdıklarınızı dikkatle, çoğu da sevinerek izliyorum. Vardığınız bu günkü noktaya kolay gelinemeyeceği belli. O nedenle saygı duyulur, kutlanırsınız. Ancak vardım sandığınız aşama da, eski alışkanlıklarınızın tepmesine karşı uyanık olmanızı gerektirir. Üstün yetenek de olsanız yepyeni bir dünya görüşünü tezden, tam sindirmeniz kolay olmaz. Kiminde gerçek bağlantıları görememek, temelden bağlı olayları ayrı kompartımanlar içinde algılamak "metafizik" yanlışına düşebilirsiniz. Şu andaki yanılgınız gibi. Başka örnek mi? Leyla Zana'nın gerçek bir demokraside kimsenin suç saymayacağı sözüne, köpürerek fırlamanız, hele hele, "Başın sıkışırsa, bir gün bizden yardım beklersin!" yollu gözdağı vermeniz, kurtuldum sandığınız eski dünyanızın kalıntıları sayılır. Parlak görünümlerin ardından çıkabilecek bu duruma, "Zurnanın zırt dediği yer" derler! Siz gene de canınızı sıkmayın; birden çok yol aldığınız için ara sıra olabilir böyle şeyler. İyisi, özeleştiriyi elden bırakmamak, dostça uyarılara içtenlikle kulak vermektir. "Yare erişmek işi az az olur."
Dostça dileklerimle.
Vedat TÜRKALİ (VT/TK)