HÜSEYİN YILDIZ
Geçen haftalarda, hükümet sözcüsü Cemil Çiçek; Maliye Bakanlığı’ndaki vergi denetim birimlerinin birleştirileceğini açıkladı. Merak ettiğim husus; onca ekonomik ve siyasal gerilimin ortasında, acaba yapılması düşünülen düzenleme gerçekten bu kadar öncelikli miydi? Söz geldiğine göre; buradaki yüzeysel yaklaşımın, kurumsallaşmamıza verdiği zararı da konuşmamız gerekiyor.
Eğer çıkış noktası, AB tarafından istenen idari reformların aciliyeti olarak takdim ediliyorsa, bunda bir algılama hatası var diyebilirim. Çünkü AB tarafından aranan uyumun; genel olarak ilkelerde, kavram çerçevesinde, standartlarda ve amaçlarda olduğunun iyi bilinmesi gerekir. Aksi takdirde başkaları her hangi bir şey söylüyor diye, kuru ve anlamsız işlerle uğraşır dururuz.
En tehlikelisi ise, değişim adına var olan kurumların ve geleneklerin tahrip edilmesidir. Örneğin, mali idarede reform yapıyoruz diye, nerdeyse bin yıllık bir kültürün ürünü olan defterdarlık kurumunun içini boşalttık da ne oldu? Unutmayın ki, kendi tarihinden, kendi kültüründen ve kendi coğrafyasından beslenemeyen kurumların, hatta genel olarak bir demokrasinin çalıştığı görülmemiştir.
Gerçekte vergi denetim birimlerinin kapatılması konusunu, sadece vergi denetimiyle sınırlıymış gibi görmek de doğru olmaz sanırım. Zira Cumhuriyet kurulduğundan beri, devletin ve özel sektörün üst yönetimlerine önemli ölçüde kadro sağlayan, kendi geleneklerini ve kendi kültürlerini yaratmış kurumlardan söz ediyoruz.
Bugün için Maliye Bakanlığı’nda; bakana bağlı olarak görev yapan Hesap Uzmanları Kurulu ve Teftiş Kurulu bulunuyor. Gelir İdaresi Başkanlığı’na bağlı olarak gelirler kontrolörleri görev yapıyor. İller de ise vergi dairesi başkanlıklarında vergi denetmenleri görev yapmaktadır. Bunların içinde sadece Hesap Uzmanları Kurulu, özellikle vergi denetimi yapmak üzere oluşturulmuştur. Esasen bu kurumların tümü, Türkiye’nin mali denetim veya teftiş alanlarında (daire teftişi, memur soruşturması gibi) belli düzeylerdeki ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturulmuşlardır. Öyleyse şu sorulara tatmin edici cevaplar verilmelidir:
Bir, bu kurumların kapatılması veya birleştirilmesi için, buradaki ihtiyaçların da değişmiş olması gerekmiyor mu? Bu yönde her hangi bir tespit var mı?
İki, bu yapıların her birinin kendine özgü seçilme, yetiştirilme, eğitilme tarzları, geçmişleri ve farklı kültürleri varken; bunları bir torbaya koyup, Gelir İdaresi’ne bağladığınızda, aslında vergi denetimini zayıflatmış olmuyor musunuz?
Öte yandan, vergi denetiminde çok başlılık ve yetki karmaşası olduğu argümanını da, çok inandırıcı bulmadığımı söylemek zorundayız. Çünkü Maliye Bakanlığı bünyesindeki vergi denetim programları halihazırda da koordine edilmekte ve bakanlık makamından onay alınarak yürütülmektedir. Kaldı ki, ülkemizdeki vergi denetim yüzdesinin, yüzde üçlerde seyrettiği göz önüne alınırsa, nasıl bir karmaşa olabilir ki. Söz gelimi, farklı vergi denetim birimlerinin varlığı yüzünden mağdur olan hiçbir mükellefi, ben hiç duymadım.
Halbuki Avrupa ülkelerinin tümünde de vergi denetim birimleri birden fazladır. Vergi denetimleri ise; ya yetki itibarıyla kademelidir ya da coğrafi alan ve bölgelere göre farklılaştırılmıştır. Örneğin İtalya’da; ikisi maliye bakanına, ikisi de vergi dairesine bağlı olarak çalışan dört adet denetim birimi var. Fransa’da ise; biri doğrudan maliye bakanına, beş tanesi gelir idaresine bağlı olan altı adet denetim birimi bulunmaktadır. Bakana bağlı olanlar ülke genelinde denetim yetkisine sahipler, diğerleri ise mükellef grupları veya bölgeler itibarıyla yetkilendirilmişlerdir.
Sonuç olarak yüzeysel yaklaşımların ötesinde; denetimin yeniden yapılandırılmasında da, bizim için doğru ve önemli olanı, önce biz tespit etmeliyiz. Bütün bunları, kendisi de eski bir maliye hesap uzmanı olan Sayın Kemal UNAKITAN da çok iyi bilmektedir. Ancak ne gariptir ki; bu konuda sadece ilgisi ve bilgisi olmayan hükümet üyeleri konuşuyor.
[email protected]