RUHAT MENGİ
Bu ne panik beyler?
Bugüne kadar her partide, her yeni başlangıç toplumda ve medyada heyecanla karşılanmış, özellikle ilk başlarda yeni liderlere eğer hak ediyorlarsa bir süre için mutlaka kredi, destek verilmiştir. Buna Bülent Ecevit de, Tansu Çiller de, Mesut Yılmaz da dahildir. Erdoğan ve ekibinin, Erbakan’dan ayrılarak yeni parti kuracakları zaman, kurduktan sonra uzun süre medyanın tümünden aldıkları benzersiz desteği de hatırlamak gerekir.
Şimdi aynı değişim, gençleşme, yeni bir rüzgâr, yeni bir umut CHP’de ortaya çıktığında bu değişimin yarattığı heyecan nedense “bu kesimi” fena halde rahatsız etti. Bugüne kadar Baykal’ı her konuşmasında, her adımında tepeden tırnağa eleştiren, en acımasız tepkileri verenler nedense “Baykal gidecek, Kılıçdaroğlu gelecek” durumu ortaya çıkınca hemen Baykalcı kesiliverdiler. (Acaba onu ‘daha kolay bir rakip’ olarak gördükleri için mi?)
Bunu yapamıyorlarsa Kemal Kılıçdaroğlu için ne yapıp edip bir yerlerden “olumsuz bir neden” yaratmaya çalışarak ona saldırıyorlar. Saldırılar “etnik köken”den, Dersim’le ilgili Onur Öymen’in söylediklerine “Kılıçdaroğlu’nun tam kendilerinin istediği tepkiyi vermemesinden” başlıyor, “mezhep” farkına kadar vardırılıyor.
Sormak lâzım; hani siz “etnik ayırım”cılığa ve her tür ayırımcılığa herkesten çok karşıydınız, ne oldu?
Meclis’in yüzde 25’inin Kürt kökenli milletvekillerinden oluştuğunu, AKP’nin içinde 70 Kürt kökenli milletvekili olduğunu, bugüne kadar Kürt kökenli vatandaşların bakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptığını bilmiyor musunuz? Bilmiyorsanız, hatırlayıverin...
“GANDİ” rahatsız ediyor
Tabii bu yazarlar Kılıçdaroğlu’nun, olabilecek en demokrat ve eşitlikçi açıklamaları yaptığını, bugüne kadarki tutumunun da böyle olduğunu, halk tarafından bu nedenle sevildiğini görmemeyi (aynen “daha önceki tüm yeni liderlere” medya tarafından başlangıç süreçlerinde verilen desteği görmezden geldikleri gibi) tercih ediyorlar.
“Değişim, demokrasi” dedikleri şeyin herşeyden önce “milletvekillerini lider yerine halka seçtirecek seçim sistemi, yüzde 10 barajının değişmesi, dokunulmazlıkların kaldırılarak ‘temiz siyaset’in sağlanması” olduğuna, bu konuda diğer liderlerin bugüne kadar yanaşmadığı değişikliği de Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapabileceğine hiç mi hiç değinmiyorlar.
Traji-komedi
Bu arada “kendi özel nedenleriyle” oluşmuş öfkelere (örneğin; daha önceki gazetesinde iken bu gruba girmek isteyip, patronla konuşmasına rağmen alınmaması) yenilen Ergun Babahan gibi yazarların “değişim, değişim” derken bir yandan değişime karşı çıkması “Hürriyet grubu Kılıçdaroğlu’nu manşetlere taşıdı, aile fotoğrafını koydu, destekledi vs” diye bir medya grubunu suçlaması, böylece “gazeteci eliyle gazete ve gazetecilere baskı”nın açık bir örneğini vermesi tüm medyanın eleştirisini hak edecek niteliktedir. Özellikle de adını “Medya Derneği” koyan ve daha demokrat bir toplum için yola çıktığını söyleyen derneğin; “gazetecinin taraflı olabileceğini, buna hakkı olduğunu savunuyoruz” derken taraflılığın söz konusu bile olmadığı, bir yenilenmenin yarattığı heyecanın söz konusu olduğu bu durumda görüşünü açıklaması gerekir. (Medyaya açıkça yapılan siyasi baskılara gözlerini kapatıyorlar, buna da sustukları takdirde kendilerinin dernek olarak taraflı olduğu anlaşılacaktır.)
“İMRALI”ymış!
Babahan’ın yazısının sonundaki “bu kez işin içinde İmralı da var gibi görünüyor” şeklindeki dehşet verici cümlesi ise yine bakan, cumhurbaşkanı olmuş Kürt siyasetçilere, Meclis’e bakmadan Kılıçdaroğlu’nun etnik kimliğine yapılan bir saldırı, bir ayırımcılıktır. Bununla da kalmıyor, onun liderliğiyle “teröristbaşının kurtarılabileceği” imasını yapıyor. (Aynı imayı neden Meclis’in yüzde 25’i için yapmamıştı acaba?). Mesele artık iktidar yağcılığını da aşıp ‘yeni ve etkili bir muhalefetin doğmasını önleme’ye vardı ki bu traji-komedinin bir mazereti, açıklaması olamaz. Bu yıpratma faaliyeti bir süre önce başlatılmıştı ama bir gazetecinin kullanması kabul edilir şey değildir.
Bütün bu “medyaya işaret gönderiyoruz, Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyin, susun” mesajları, özel intikam duygularıyla patronları açıklama yapmaya zorlamaları çok çirkindir.
Neyse ki Kılıçdaroğlu “Artık CHP lider partisi değil, ekip partisi olacak. Tek başıma yönetmeyeceğim” diyor. Şimdiden tek başına ve acımasızca onu hedef alanlar bunuda mı duymuyor acaba?
Gazetecinin; gazete ve gazeteciye baskı yapması önlenmelidir!
***
Her Açıdan’la ilgili...
Dün bazı sitelerde “En çok izlenen haber-tartışma programı olan Her Açıdan’ın yayın hayatına veda ettiği, yapılan baskıların patronajın da pes etmesine neden olduğu, Aydın Doğan’ın isteği üzerine kaldırılacağı” gibi haberlerin çıktığı bana Her Açıdan ekibi tarafından söylendi.
Benim bu ifadeleri taşıyan bir açıklamayı kesinlikle hiçbir siteye yapmadığımın bilinmesini isterim.
Her Açıdan son yıllarda Haziran başında değil, sonunda tatile giriyordu. Bu kez -siyasi tartışma programları da dahil- programların Mayıs sonunda biteceği, yeni yayın döneminin başlayacağı söylendi. Evet, Anayasa değişikliği, referandum gibi çok önemli bir süreçte halkın en büyük ilgiyle izlediği bir haber programının yayında olmaması elbette üzücüdür, ama bunun dışında bir detaydan bizim haberimiz yok.
Çalıştığımız yayın grubuna kesilen, dünya basın tarihinde benzeri görülmemiş vergi cezası, medya üzerindeki ağır baskılar uzun süredir biliniyor ama Aydın Doğan’ın özellikle “Her Açıdan’ın kaldırılması” için bir isteği, direktifi olmadığına adım kadar eminim. Hiçbir şart altında bunu yapmayacak kadar basın özgürlüğüne saygılı bir insan olduğunu gayet iyi biliyorum. Tam aksine, bu yönüyle ona teşekkür borçluyuz.
Her Açıdan gibi üstün bir başarıyı istikrarlı şekilde sağlamış, ülkenin en değerli bilim adamları ve siyasetçileriyle halkı aydınlatan, demokrat-tarafsız ama elbette tüm partilere eleştiri görevini yapan bir programın “yayın hayatının siyasi baskılarla biteceği”ne de hiç inanmıyorum.
Söz konusu internet haberlerine (ki sitelerin birbirlerinden alarak da yayınladıklarını sanıyorum) ve dün sabahtan akşama kadar arkası kesilmeyen okuyucu ve izleyici tepkilerine karşılık bu açıklamayı yapma gereği duydum.