Gezi Parkı olaylarındaki düşünceleri ve Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman’a verdiği röportaj nedeniyle kendi mahallesinden sert tepkiler alan Murat Menteş, köşe yazarlığı yaptığı Yeni Şafak gazetesinden ayrıldı.
KAFİRLİKLE SUÇLANDI
Menteş, Arman’a verdiği röportajda Gezi eylemleri ile ilgili çarpıcı yorumlarda bulunmuş, eylemcileri Refah Partisi gençliğine benzetmişti. Murat Menteş’i kendisi gibi Yeni Şafak gazetesinin yazarlarından Ömer Lekesiz, dünkü yazısında “kafirlik”e yani “Sadece ideolojilerin değil dinin de hükmünün bittiğine inanmakla” suçlamıştı.
RAHMETLİ ATATÜRK
Yenişafak’taki köşesinde özellikle Taksim olaylarında kullandığı muhalif dille tepkilere neden olan Menteş'in geçen yıl kaleme aldığı "Rahmetli Atatürk" başlıklı yazısı özellikle İslami camia içerisinde çok eleştiri almıştı.
Bugün son yazısını yazan Murat Menteş, yazısının son bölümünde ayrılışını şu sözlerle dillendirdi:
Uçsuz bucaksız bir Araf’ta
Eğer kimseyi kızdıramıyorsanız, bir de yazmayı deneyin.
[KINGSLEY AMIS]
Tanıdığım en entelektüel ve güleç beylerden biri anlatıyor:
’Murat, 20. yüzyılın en önemli toplumsal olayı kabul edilen Ekim Devrimi hakkında Lenin’in yazdıklarını hatırla:
’Rusya şöyle dursun, Moskova’da bile insanların en fazla % 5’i neler olup bittiğinin farkındaydı.’
Toplumsal olayların aktüel yansımaları ile tarihsel yansımaları birbirinden çok farklı olabilir.
Kanaatimce, Gezi olaylarını da böyle düşünmek gerek.’
Gezi kıssasından barış hissesi
Hemen hepimiz Gezi eylemcileri ile hükümet arasında tercih yaptık.
Bu, giderek kutuplaşmaya, düşmanlığa dönüştü.
Haklı çıkma, zafer kazanma gayreti sardı memleketi.
Bugün, istikbalin tarihidir.
Ne yazık ki tarih dersimiz zayıf.
Savaşın, barıştan daha soylu olduğu fikiriyle aşılanmışız.
Gurur denince aklımıza galibiyet duygusu geliyor.
Gezi kıssasından, bir barış hissesi çıkarabilecek miyiz?
İnternet neye yaradı?
Oysa 1917’den, 1960’tan bu yana çok fazla şey değişti.
İletişim teknolojisi, yaşam tarzımızı kökten dönüştürdü.
Eylemlere destek de, itirazlar da ciddi oranda internet ve sosyal medya üzerinden ifade edildi.
Fakat ortaya intizamlı, berrak değil; kaotik ve sisli bir tablo çıktı.
Bilişim teknolojisi, önemli ölçüde, baskıncı ilkelliğin dışavurumunu kolaylaştırmaya yaradı.
***
Meramını anlatma, diyalog, anlama, empati, itimat, ikna… gibi konulardaki yetersizliğimizin tezahürleri çoğaldı.
Endişe, korku, öfke, saldırganlık… gibi davranışlar hızla her yere yayıldı.
Toptancılık, yaftalama, ayrımcılık, dışlama… en çok benimsenen tutumlar haline geldi.
Bir insanın kişisel fikri veya duygusuna değer verme imkanı ortadan kayboldu.
’Hem çapulcu hem yandaş’
Şahsen, Geziciler’in de, hükümet yanlılarının da nefretini kazandım.
Hem ’çapulcu’ ve ’darbeci’ hem de ’yandaş’ ve ’müzmin muhafazakar’ diye nitelendim.
Sanırım yalnızca ben değil, birçoğumuz, uçsuz bucaksız bir Araf’ta kaybolduk.
Takım elbiseli mağara adamları
Stuart Sutherland’e göre, biz insanlar, topluca hata yapmaya ziyadesiyle yatkınız:
’Aptallık, kitleselleşince meşru hatta muteberleşiyor.
Mağara döneminde, hayatta kalabilmek için başkalarına uyum sağlamak gerekliydi.
Tek başınaysanız, vahşi yaratıkların avı olurdunuz.
Artık mamutların, kaplanların dünyasında yaşamıyoruz.
Takım elbise giymiş mağa adamları gibi davranmamız gerekmiyor.’
Empati idmanı
Nitekim, Nietzsche, ’Bir tek insanın saçmalaması istisnai; topluluğun saçmalaması ise kaidedir’ diyor.
Tarafgir olmanın coşkusuna kapılmayalım.
Kimliğimize haddinden fazla anlam yüklemeyelim.
Birey olarak sorumluluk alalım.
Fikirlerimizi, zıt fikirlerle değiştirme egzersiziyle sınayalım.
Empati idmanı yapalım.
Önceden yazmıştım, tekrar yazayım: ’Biz’ derken, artık hepimiz tüm Türkiye’yi kastedelim.
Özür beyanı
2009’da Ayşe Arman hakkında sert sözler söyledim.
Bir yazı dizisi hazırlamıştı.
O günün atmosferinde, bana itici görünmüştü.
Gelgelelim, kantarın topuzunu cidden kaçırmış, ölçüsüz davranmışım.
Tutarlılık adına bir hataya bağlı kalmak, daha büyük bir hatadır.
Şimdi, hiçbir kadının, o günkü katı üslubumla hitap edilmeyi ve eleştirilmeyi hak etmediğini düşünüyorum.
Allah’a ısmarladık
Gazete yazarlığını bırakıyorum. Bu sondu.
Köşe yazarlığına, Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karagül’ün davetiyle başladım.
Biliyorum ki Karagül, birçok tepkiyi benim namıma göğüsledi ve beni müdafaa etti.
Onun şahsında, tüm iş arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Ve tabii ki size, kıymetli okur, şükranlarımı sunuyorum.
İyiydi be. Ha?
Allah’a ısmarladık.