Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
34,2889
EURO
37,1860
IMKB
8.945,000
ALTIN
3.065,420
 
Hava Durumu ANKARA
19 / 28 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
YILDIZ ECEVİT'TEN OĞUZ ATAY BİYOGRAFİSİ,
YILDIZ ECEVİT TEN  OĞUZ ATAY BİYOGRAFİSİ,
 
Yıldız Ecevit, dört yıldır üzerinde çalıştığı Oğuz Atay biyografisi ''Ben Buradayım''ı tamamladı. Bu ay çıkacak kitap, Atay’ı bizzat kendinden yani külliyatından öğrenmeye çalışıyor. İşin Türkçesi; ''Ben Buradayım'', her şeyden önce, yazınsal bir inceleme- araştırma.
 
25.3.2005 - 14:43
''BEN Buradayım'', tam 4 yıllık bir çalışmanın ürünü. Akrabalar, çocukluk arkadaşları, eski dostlar, başka yazarlar derken Yıldız Ecevit, 100’e yakın kişiyle görüşmüş. Ne var ki, ''Ben Buradayım'', Oğuz Atay’ın günlüğü ya da dostlarından alınan bilgiyle oluşturulmuş bir biyografik kitap değil. ''Ben Buradayım''ın en önemli özelliği, okura Oğuz Atay’ı, Atay’ın kurmaca dünyasından - ''Tutunamayanlar'', ''Tehlikeli Oyunlar'', ''Korkuyu Beklerken'', ''Bir Bilim Adamının Romanı'', ''Oyunlarla Yaşayanlar'', ''Günlük'' ve ''Eylembilim''den yola çıkarak sunması.

   Oğuz Atay, Oğuz Atay’dır
Kuşkusuz, şöyle düşünenler çıkacaktır: Oğuz Atay’ın büyükannesinin Fransız olmasının, ağzının tadını bilen gurme yanının, çocukluk tutkusu atletizmi ya da bir tarihte çok sıkı yakın dostlarıyla birlikte kısa film çektiğini öğrenmenin yazarlığı açısından nasıl bir önemi olabilir? Hatta, hatta şunu da diyenler olacaktır; ''Yahu şart mıydı şimdi bunları anlatmak?'' Tabii, şöyle bir gelişme de yaşanabilir: ''Ben Buradaydım''da adı anılan A kişisi filanca tarihteki o olay öyle değil böyle olmuştur diyebilir ya da B kişisi C ve D kişilerinin yaşanılanları çarpıttıklarını savlayabilir pekala. Veyahut, feşmekan bir ad da ilk iki romanını adadığı büyük aşkını, çok da bilinmeyen ilk evliliğini içeren böylesi bir çalışmayla Oğuz Atay’ın anısına saldırıldığını öne sürebilir. Peki, bütün bunların olabilirliliği, Oğuz Atay’ı, yazınsal kimliğini, anlam ve önemini okur nezdinde etkiler mi? Elbette, hayır. Oğuz Atay, Oğuz Atay’dır! Ya, ''Ben Buradayım''ın değerinden bir şey eksiltir mi? Gene hayır. Hayır çünkü: Yıldız Ecevit’in 4 yıllık çalışmasının ürünü olan ''Ben Buradayım'' her şeyden önce Oğuz Atay’ın sadece yaşadıklarının - aşklarının, evliliklerinin, ayrılıklarının, anne - babasının, solla ilişkisinin, büyük düş kırıklığıyla son bulan dergi macerasının, en yakın arkadaşıyla kurdukları inşaat firması Betonar’ın iflasının, beyin tümöründen öleceğini sezmesinin vs.’nin - ya da kişiliğinin ipuçlarının izini süren bir kitap değil. ''Ben buradayım'', Atay’ı bizzat kendinden (tıpkı ''Tutunamayanlar''ın Turgut Özben’inin arkadaşı Selim Işık için ''Sen olmadan seni nasıl öğrenmeliyim?'' demesi gibi), yani külliyatından, ‘yalan bir dünya’dan, kurmaca dünyasından - ''Tutunamayanlar'', ''Tehlikeli Oyunlar'', ''Korkuyu Beklerken'', ''Bir Bilim Adamının Romanı'', ''Oyunlarla Yaşayanlar'', ''Günlük'' ve tamamlanmamış romanı ''Eylembilim''den - öğrenmeye çalışan bir kitap. İşin Türkçesi; ''Ben Buradayım'', her şeyden önce, yazınsal bir inceleme - araştırma, (Joyce’dan Musil’e, Kafka’dan Canetti’ye, Dostoyevski’den Gonçarov’a, Shakespeare’den Herman Hesse’ye uzanan, zevkli, son derece heyecan verici) derinlemesine bir çözümleme, bir yakın dönem Türk edebiyat tarihi. Ve elbette, bir değerlendirme. Özetlersek, ''Ben Buradayım''daki Oğuz Atay, Yıldız Ecevit’in Oğuz Atay’ı. Burada, galiba en doğrusu, Yıldız Ecevit’in sık sık vurguladığı gibi, ''Tehlikeli Oyunlar''ın, pekçok Hikmet’ten müteşekkil Hikmet Benol’unu anmak. Hikmet I, Hikmet II, Hikmet III, Hikmet IV, Hikmet V’i...

   Hangi koşullarda yazıldı?
Uzun lafın kısası; bir zamanların göz ardı edilen, şimdinin kült ismi Oğuz Atay’ın biyografisini yazmak hiç de kolay değil. Zaten Yıldız Ecevit de önsözünde buna dikkat çekiyor, kitabı hangi koşullarda hazırladığını şöyle anlatıyor: ''Onu nasıl / nerede bulacak, ne tür bir kurgu aracılığıyla aktaracaktım? Bu kronolojik bir olaylar zinciri aracılığıyla verilebilecek bir şey değildi. Zor bir işe kalkışmıştım. Üstelik bu gizil Oğuz Atay’a yoldaki birkaç kapıyı aralamamda anahtar olabileceğine inandığım önemli yaşam tanıklarından kimileri, yapmaya çalıştığım işten hiç hoşnut görünmüyorlar, bana karşı - bir paparazziye gösterilecek türden - kuşku / küçümseme içeren, hatta nezaket sınırlarını aşan ‘caydırıcı’ bir tutum içinde bulunuyorlardı. Onların desteği olmadan ne kadar ilerleyebilirdim?''

'içinde yaşadığı zaman onu affetmedi'

   Neden biyografi, neden Oğuz Atay?
Biyografik içerikli bu kitabı yazmayı, odağında Oğuz Atay olduğu için kabul ettim. Oğuz Atay ‘80’li yıllarda hazırladığım karşılaştırmalı doktora tezimde konunun bir parçasıydı. Daha sonra, uzmanlık alanım olan Alman edebiyatından modern Türk edebiyatına geçiş yaptığımda, konu dağarcığımın odağındaki isimlerden biri oldu. Ancak, ben edebiyat araştırmacısıyım, bir biyografi yazarı değil. Bu kitaptan sonra bir başka biyografi yazmayı düşünmüyorum. Zaten ''Ben Buradayım...''ı da bir biyografi olarak tanımlamak zor. Kitap, Oğuz Atay’ın biyografik yaşamında olduğu kadar, onun kitaplarının dünyasında da geçiyor. Kitabın alt başlığı ''Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası''.

    Neden Atay’ın günlüğüyle ya da yakın çevresinin anılarıyla yetinmediniz de kurmaca dünyasını biyografik çalışmanızın en önemli tanığı kıldınız peki?
Başta Selim Işık, Turgut Özben ve Hikmet Benol olmak üzere Atay’ın kurmaca kişileri, onun en tarafsız, en içten yaşam tanıkları çünkü. Oğuz Atay’ın yaşamının içine girdikçe şaşkınlığa düşüyor insan. Metinleri büyük ölçüde otobiyografik verilerden besleniyor. Somut yaşamında başından geçen olaylarla dokumuş onları. Ama çoğu yazarın estetik zaafı olan otobiyografi kullanımı, onda sanatsal bir güce dönüşüyor. Onun metinleri otobiyografinin kurmaca ile dansı. Çoğunlukla istediği gibi yönlendirememiş olsa da, üzerinde inanılmaz derinlikte, incelikte düşünülmüş bir yaşam onunki. Bu nedenle, kurmaca dünya ile bütünleşmesi, onun içinde erimesi zor olmamış. Ben de bu sıradışı durumdan kitabımda yararlandım; Atay’ın biyografik dünyasını, onun kurmaca metinlerinden veri parçacıklarıyla harmanlayarak oluşturdum; kitabımın kurgusunu ‘biyografinin kurmaca ile dansı’ üzerine oturtmak istedim.

    Ben, okurken heyecanlandım, siz gerçekle kurmaca arasındaki parallelikleri keşfederken neler yaşadınız peki?
İşin oyunsu bir zevkle bütünleşen yanıydı o, puzzle çözen bir çocuğun doğru parçayı bulduğundaki sevinci gibi. Atay’ın ''Olaylar'' dergisi sırasında yaşadıklarından bulup çıkardığım bir ‘Yüzbin Lira’ meselesi vardı: Kıbrıslı bir iş adamının dergiye bağışlamak istediği para. Bu parayı, ''Tutunamayanlar''daki tiyatromsu metin kesitinde YÜZBİN adlı absürd bir oyun kişisine dönüşmüş biçimde yakaladığımda, yerimden fırladığımı hatırlıyorum. Ancak yakaladığım koşutluklar çoğu zaman bu kadar eğlenceli değildi. Acıyla kotarılmış olanlarında, Atay’la özdeşleştiğim anlar çok oldu.

    Önsözde umutsuzluğa düştüğüm zamanlar oldu diyorsunuz. Sizi en çok etkileyen, sarsan ne oldu?
Ben masa başında çalışmaya alışmış biriyim. Dışa dönük bir izlenim bırakıyor olsam da içimde bir münzevi barındırıyorum. Üniversitedeki görevimi bırakıp aktif yaşamdan çekilmem ve çoğunlukla bir Ege kasabasında yaşıyor olmam da bu gizli münzevinin güdümünde gerçekleşti. Ama bu kitap beni insanların içine çekti, Atay’ın yaşamına tanık olmuş insanlarla içli dışlı bir dört yıl geçirmeme neden oldu. Bu arada çok değerli dostlar da edindim. Ancak yılların gerisinden gelen, üstü tozlanmış, acı, düşkırıklığı ya da pişmanlıkla bütünleşen kimi anıların kimi yaşam tanıklarını pek mutlu etmediği zamanlar oldu. Bu arada, aldığım tepkiler nedeniyle duygusal olarak hırpalandığımı söylemeliyim. Ama beni en çok etkileyen, sarsan olgu, insanlarla yaşadıklarım değildi. Onun yaşamını öğrendikten sonraki dönemde bir süre, kitaplarının sayfalarındaki o iç dünya seli ete kemiğe bürünmüş, nedensellik kazanmış, bir edebiyat metni olmaktan çıkmış, olağanüstü duyarlılıkta bir insanın yaşam karşısındaki umarsız savaşımının canlı bir belgesine dönüşmüştü. Sözcüklere dökülmesi zor, sıradışı bir empati yaşantısıydı bu. O süre içinde nesnel edebiyat araştırmacısı kimliğimin dışına çıktığımı itiraf etmeliyim. Her ne kadar kitapta nesnel bir tutum izlemiş olsam da, yine de duyguyla yazdığım bir metin oldu ''Ben Buradayım...''.

    ''Ben Buradayım'', aynı zamanda Oğuz Atay’ı okumuş olanlarla bundan sonra okuyacaklara sunulmuş bir kılavuz. Dahası, yakın dönem bir edebiyat tarihi, Kafka’dan Beckett’e, Dostoyevski’den Joyce’a, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Kemal Tahir’e uzanan bir inceleme. Atay’ın yazınsal dünyasını inceleyen, değerlendiren bir kitap. Dolayısıyla tartışmalar da yaratacaktır. Yeni bir Oğuz Atay tartışması çıkar mı sizce?
Onu bilemem. Kitapta Oğuz Atay’ın romancılığındaki aşamalar konusunda kimi saptamalarım var. Benimle aynı kanıda olanlar da olabilir, karşı çıkanlar da. Ancak, yaptığım saptamalarda her zaman belgelere dayanmaya çalışırım. Bu kitabın bir tür Oğuz Atay ansiklopedisi olmasını istedim. Yalnızca yaşamı yok burada. Kitaplarının tümünü tek tek inceledim, içlerindeki motifsel örgüyü de biçimsel çatıyı da ortaya çıkarmaya çalıştım. Bu kitapların içinde oluştuğu edebiyat ortamını görüntüledim. Başta Dostoyevski olmak üzere, onun ruh dostu yazarlarıyla olan ilişkisini sergilemeye çalıştım; yaşamını oluşturan parçacıklarla metni bütüne doğru dokumak istedim.

    Peki sizce Oğuz Atay, döneminde niçin anlaşılmadı? Cehaletten mi, fazla politize zamanlar olduğu için göz ardı edildi, yoksa bazıları anlamasına anladı ama kıskandı, bu nedenle mi sustu? Salieri’nin Mozart’a tahammül edememesi gibi.
Oğuz Atay’ın yaşarken yok sayılmasının nedeni, söylediklerinizin tümünü içine alıyor. Çağını aşan, dâhi özellikli sanatçıların ortak yazgısı anlaşılamamak ve dışlanmak. Sanatın gelişmesi, yasallaşmış statükocu estetiğin dışına çıkmakla mümkün olabilir ancak. Stefan Zweig’ın bir sözü var: ''Özlerini yaşadıkları zamanın elinden kurtarıp bütün zamanlar için yaşatabilmeyi başaran'' insanlardan söz ediyor Zweig. Atay bu insanlardan biriydi. Bu nedenle içinde yaşadığı zaman onu affetmedi. Özgür yaratım zamanla daha üst boyutlara ulaşmada tek yoldur. Türk edebiyatında bu yolu açan kişi Oğuz Atay, bir öncü, bir tür estetik devrimci. O tüm devrimciler gibi bunun bedelini ödedi. Ve tüm devrimciler gibi, ediminin kazancını sonraki kuşaklara aktardı. Eğer yaşarken değeri anlaşılsaydı, kuşkusuz on beş yıl daha kazanırdı Türk edebiyatı.

   ‘Tutunamayanlar’ı ilk okuyanlar neler söylemişti?

OĞUZ Atay, ''Tutunamayanlar''ı bitirdikten sonra bir kez daha elden geçirmiş. Çünkü romanı her okuyan, bu alışılmadık metin karşısında şaşkınlığa düşüp, kısaltmasını istemişler. Önerileri göze alarak metni kısaltmış Atay; hatta kimi yerleri de baştan yazmış. 1970 Temmuz’unda günlüğüne, ''Bu arada kitabı bitirdim, yani üç yüz sayfa yazdım; onun telaşı vardı,'' diye yazar.

   Vüs’at O.Bener
''Roman olarak gevşekti dokusu, bir dağınıklık hissettim. ‘Büyük bir çıkış yapıyorsun’, ilk’e imza atmak gibi büyük bir cesaret var bunun içinde. Ama biraz toparlaman lazım metni. Lütfen bunun üzerinde çalış ve kimi yerleri ayıkla,’ dedim ona. Benim önerim, romanda değişiklik yapılması yönünde değildi kısaltılması yönündeydi; uzundu, tekrarlar vardı. Birkaç ay sonra ‘Tutunamayanlar’la yeniden geldi bana. Metni elden geçirmiş, yeniden yazmış, ciltletmişti, altı ciltti sanırım. Ne kadar kısalttı bilemem. Sanıyorum, değişiklik büyük ölçüde ‘Şarkılar’ bölümünde oldu.''

   Uğur Ünel
''Tutunamayanlar, vahşi bir tarla gibiydi; elden geçirildi, ayıklandı, kısaltıldı.''

   Yurdanur Salman
''Ben Amerika’dan döndükten sonra, bir gün bana bir roman yazdığını söyledi; kalın bir kitapmış. ‘Arkadaşlarıma verdim okusunlar diye, çoğu sekseninci sayfadan ötesine geçemedi,'' dedi. Sonra da ‘Kitabı okumak ister misin?’ diye sordu. Bazen Türkçe düzeltme önerilerimi kabul ediyordu, bazen de ısrarlı oluyordu: ‘Bu kullanımın nedeni var, bunun böyle kalmasını istiyorum. Ben burada belli bir yazarın üslubunu taklit ediyorum, bunun taklit olduğu anlaşılmalı,’ diyordu.''



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


PEKİNEL KARDEŞLERE ÖVGÜ...

AŞIK VEYSEL ANILIYOR...

ANKARA MÜZİK FESTİVALİ BAŞLIYOR...
»  "NEVRUZ, HERHANGİ BİR KAVİME AİT DEĞİLDİR"
»  BEDİRHAN GÖKÇE'DEN BEKLENEN ALBÜM
»  "İLİŞKİLERİMİ SAYMADIM"!!!
»  'YATMADAN ÖNCE 100 FIRÇA DARBESİ'NİN YAZARI TÜRKİYE'DE...
»  BOLŞOY TİYATROSU 3 YILLIĞINA PERDELERİNİ KAPATIYOR!!
»  "GELİBOLU" 18 MART'TA SİNEMALARDA!!
»  SİNEMA SANATÇISI NİCOLE DEHUFF ZATÜRRE'YE YENİK DÜŞTÜ!!
»  "KARPUZ KABUĞU'NDAN GEMİLER YAPMAK"EN İYİ FİLM
»  "KAVGAM" KAVGASI!!
»  "DA VİNCİ'NİN ŞİFRESİ" EN ÇOK SATAN KİTAP
»  MUNCH'UN ÜÇ TABLOSU DAHA ÇALINDI!!!
»  BAKAN'DAN:" RESTORASYONLAR BAŞLASIN"EMRİ
»  6 YENİ FİLM GÖSTERİMDE...
»  OSCAR'LAR SAHİPLERİNİ BULDU... "MİLYONLUK BEBEK" EN İYİ FİLM
»  ERMENİLER, ORHAN PAMUK'U KAHRAMAN İLAN ETTİ!!!
»  AMERİKAN BAĞIMSIZ SİNEMA ÖDÜLLERİ AÇIKLANDI
»  MECLİS'TE ŞİİR TARTIŞMASI!!!
»  HAYATINIZI DEĞİŞTİRECEK KİTAP...
»  ATİLLA KOÇ GÖREVİNE BAŞLADI... KOÇ:"SİNEMAYI DA TİYATROYU DA ÇOK SEVERİM"!
»  ABD'Lİ YAZAR HUNTER S.THOMSON İNTİHAR ETTİ...
»  ECEVİT, İMZA GÜNÜNDE HAYRANLARIYLA BULUŞTU
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.