Cumhuriyet’in yeni yazarlarından Bartu Soral, gazetesinin yayın çizgisine dair eleştirilerde bulundu. Ekonomist Soral, Cumhuriyet’in Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’a dair yaptığı yayınlara ilişkin şöyle yazdı:
“Basılı gazetenin bir yerlerinde, internet sayfasında, sık sık; ya Kavala, ya 'Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz' diyen Selahattin Demirtaş, ya üst perdeden bir HDP haberi/röportajı, ya bir köşe yazısına rastlıyorum. Gazetenin bu konudaki genel yayın tutumu ve kimi yazarların köşelerinde yargı kararları ile Demirtaş, Kavala, HDP’yi bir arada, sürekli işlemeleri beni düşündürdü... Olay yargıdaki sıkıntıları ve mağduriyetleri vurgulamaktan öte bir hale geçer, bunun üstünden terörle ilişkili olanları masum gösterme lobisine dönüşürse soru işaretleri oluşur.”
Bartu Soral’ın “Çizgi nedir?” başlıklı köşesi şöyle:
“İlk yazıda Cumhuriyet gazetesinde neden yazmayı kabul ettiğimi anlatırken; 'Cumhuriyet gazetesinin isim babası ve kurucu aklı Mustafa Kemal Atatürk’tür. 1924 yılında kurulan gazetenin kuruluş amacı; Cumhuriyeti ve onun devrimlerini anlatmak, açıklamak, yaymak ve benimsetmektir' demiştim.
Evet Cumhuriyet gazetesi ideolojik bir gazetedir. İdeolojisi Kemalizmdir. Sözde her fikre açık olduğu iddiasında ama özde kapitalizmin çizdiği çerçevede demokrasicilik oynayan, tek sesliliğin temsilcisi olan bir gazete değildir. 300 bin satmaz ama 50 bin tirajla onun iki misli ses getirir... Cumhuriyet devrimleri, Avrupa’nın o tarihlerde tanımadığı hak ve özgürlükleri en başta kadınlarına tanımayı bilen bir aydınlanma, kalkınma hamlesidir. Bu sebeple Atatürk’ün kurdurduğu Cumhuriyet gazetesi, anayasal hak ve özgürlüklerin, evrensel değerlerin ve devrimlerin bekçisidir.
YAYIN ÇİZGİSİ
Bir süredir gazetedeki yayın çizgisi dikkatimi çekiyor. Basılı gazetenin bir yerlerinde, internet sayfasında, sık sık; ya Kavala, ya 'Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz' diyen Selahattin Demirtaş, ya üst perdeden bir HDP haberi/röportajı, ya bir köşe yazısına rastlıyorum. Gazetenin bu konudaki genel yayın tutumu ve kimi yazarların köşelerinde yargı kararları ile Demirtaş, Kavala, HDP’yi bir arada, sürekli işlemeleri beni düşündürdü... Olay yargıdaki sıkıntıları ve mağduriyetleri vurgulamaktan öte bir hale geçer, bunun üstünden terörle ilişkili olanları masum gösterme lobisine dönüşürse soru işaretleri oluşur. Hukukun üstünlüğünü savunmak, temel hak ve özgürlükleri korumak, evrensel değerlere sahip çıkmak ile emperyalizmin aparatı olduğunu 40 senedir Türk halkının kalbine sokanları savunur duruma düşmek arasında kalın bir çizgi var.
AİHM VE BALYOZ DAVASI
Geçen hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir karar verdi; HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusunu kabul ederek; “makul sürede yargılanmadığını” belirtti ve serbest bırakılmasını istedi. Peki… Ama aynı AİHM, “FETÖ tarafından tezgâhlanan, delillerin sahteliği defalarca kanıtlanmış, tutukluluk süreleri 3-5 yıl süren Balyoz davası” için, o davada yaşadıkları yüzünden hayatını kaybeden Cem Aziz Çakmak’ın yaptığı başvuruyu ret ederek; “darbe için ikna edici delillerin bulunduğuna” hükmetmiş ve “Tutuklama süresi normal, tutuklamalar da keyfi değil” kararını vermişti. Bunu nereye koyacağız?.. O halde soralım; yargının kutsalı AİHM midir? Her kararı hukuki midir? Yoksa her kararın içinde siyaset de var mıdır? Bitmedi; lobisi yapılan bu isimler, Balyoz davasına alkış tutuyor, genişletilmesini istiyor, ordunun dağıtılmasından büyük memnuniyet duyuyordu. Bunu nereye koyacaksınız?..
Şimdi bu durumda Cumhuriyet gazetesi bu haberi nasıl görecek, yazarları ne yapacak? AİHM kararı üstünden Demirtaş çok mağdur diyerek, günlerce bunu işleyerek, mağdurdan masum mu çıkarılacak? Kararı verenin sicili görmezden mi gelinecek? Yoksa tarihsel süreçleri de içine alan bir gözlem ve anti-emperyalizm bilinciyle mi bu kararlar ve gelişmeler değerlendirilecek? Acaba yarın AİHM’den örneğin Apo için, Nazlı Ilıcak için de bir karar çıkarsa; “diren Apo, diren Nazlı” mı denilecek?
KASAP MISIN, HIRDAVATÇI MI?
Büyük kurumları yönettim. Yöneticilik nedir, işletme nedir bilirim. Bir dükkân ya kasaptır, ya manavdır, ya hırdavatçıdır, ya tuhafiyedir. Yani ne sattığı bellidir. Uzmanlığı açıktır. Sattığı ürün iyiyse, rakiplerini geride bırakır. Ben akıllıyım; aynı dükkân içinde hem hırdavat satarım, hem tuhafiye, hem et, hem sebze... Böylece daha çok müşteri gelir dersen... Hiçbirisini satamazsın! Herkes almak istediği malı uzmanından alır. CHP’nin durumu da buna benziyor. Her bir şeyi satarsam çok oy alırım diye düşünüyor. Gel vatandaş bizde Seyid Rızacı var, Amerikan gizli servisinin yan örgütü Stratfor ajanı var, kefere Kemal diyen var, sağcı ağız da var... Bir Kemalist yok ama mühim değil, onu da CHP adıyla alıyoruz zaten, hesabı yapılıyor. Güzel. Ama adı dışında diğerleri oy getirmiyor, götürüyor... Özellikle PKK bağlantısı aleni olan HDP tutkusu... Düşünce zenginliği ile emperyalizm sözcülüğü arasında koca bir fark var.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin de, Cumhuriyet gazetesinin de alıcısı bellidir, ideolojisi bellidir. Bundan saptıkça batarsın...
Salı günü Osman Kavala olayını inceleyeceğim