Gazetenin Haber Müdürü Fatih Uğur imzası ile çıkan haberde Zaman Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a şöyle seslendi;
"Soru da mı sormayalım sayın Başbakan?
Başbakan Tayyip Erdoğan, Almanya seyahati öncesinde rutin olduğu üzere havalimanında basın toplantısı yaptı.
Onlarca gazetecinin gündeme ilişkin soruları vardı. Sırasıyla sorular soruldu. Bir muhabirin Zaman’daki anket sonuçlarını hatırlatması üzerine sinirlendi. “Paralel yapının anketi bu...” dedi. Bir başka gazetecinin, “Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun ofisinize konulan böcekle ilgili, ‘Başbakanlık koruma ekibinden alt düzeyli bir yöneticinin yerleştirdiğine inanılıyor’ ifadesi var.
Bu konuyla ilgili gelişmeler nedir?” sorusuna da kızdı: “Sevgili kardeşim! sen ayrıntıları öğrenmişsin. Ben bu ayrıntıları bilmiyorum. Beni de bilgilendirirsen çok mutlu olurum. Başbakanlık Teftiş Kurulu ‘çok gizlilik’ kaydıyla, Ankara Başsavcılığı’na bunu gönderiyor. Bundan sizin haberiniz oluyor. İşte paralel devlet bu!”
Zaman muhabiri Derviş Genç ise haftalardır yazılıp çizilen bir soruyu sordu: “17 Aralık operasyonundan 8 ay önce MİT tarafından Reza Zarrab’la ilgili size bir rapor sunulduğu medyaya yansıdı. Size böyle bir rapor sunuldu mu?” Başbakan, önce muhabiri ‘paralel yapının temsilcisi’ durumuna düşmekle suçladı. Ardından, “MİT belgeleri gizli, nasıl sızdırılır.” deyip belgenin varlığını kabul etse de, ısrarla cevap vermedi. Gazeteci, ‘Efendim gazetelerde yayınlandı’ dese de nafile… Varsa yoksa paralel yapı. Oysa muhabirler kamuoyunun merak ettiklerini sordu. Erdoğan ise “Müşterek çalışıyorsunuz.” diyor, başka bir şey diyemiyor. Konuşmasının devamında ‘beraatı zimmeti’ hatırlattı. “Bir insan suç sabit olmadıkça o insanı suçlu olarak telakki edemezsiniz.” dedi. Doğru söylüyorsunuz… Peki, milyonları bir kalemde ‘haşhaşi, çete, vatan haini’ diyerek suçlamanın Mecelle’deki yeri nedir? Beraatı zimmet camia için geçerli değil mi?
Gazetecinin işi soru sormaktır. Bir başbakan, hoşuna gitmeyen soru soran muhabiri azarlayamaz. Muhabirlerin azarlandığı bir ortam demokratik Türkiye manzarasından her gün bir adım daha uzaklaştığımızın göstergesidir. Dün Erdoğan’ın yarım saatlik basın toplantısında yaşanan da budur. Kamuoyunun merak ettiği soruları sormak gazetecinin görevidir. Sorulması gereken onlarca soru orta yerde durmaktadır. Örneğin; “Örgüt, haşhaşi, ajan, çete, in sözlerini kime söylediniz? Hangi davaya hangi soruşturmaya konu idi bu sözleriniz? Urla’da 1. Derecede sit alanına villa yapıldı mı? Bunun için 130 bin TL karşılığında sahte rapor alındı mı? ATV ve Sabah’ın devri sırasında hükümetin rolü oldu mu? Medya grubunu satın alan iş adamlarına devletten ihale sözü verildi mi?”
Açıkta kalmış iddiaları ve soruları çoğaltmak mümkün. Şimdi sayın Başbakan; kamuoyunun cevabını merak ettiği bu soruları sormayalım mı?"