İÇİNE DERT OLDU
TBMM’deki Türkiye-İsrail Dostluk Grubu’nun istifalar sebebiyle dağılacak hale gelmesi Hürriyet gazetesi yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e dert oldu. Özkök, İsrail’in cinayetlerine gruptan istifa ederek tepki gösteren duyarlı milletvekillerini eleştirdi.
ÜLKE ÇIKARIYMIŞ
İSTİFALARIN doğru bir davranış olmadığını yazan Özkök, “bu dostluk bitmesin” dercesine ifadeler kullandı. Ülke menfaatini İsrail ile dostlukta gören Özkök, Türkiye’nin İsrail’e karşı küresel bir hareketin bayraktarlığına soyunmamasını istedi.
Ölenlerden
350’si çocuk
İsrail uçakları tarafından yağdırılan bombaların korku ve dehşetini üzerinden atamayıp panik halinde sürekli gökyüzünü gözleyen masum siviller Lübnan’ın kuzeyinde daha güvenli bölgelere tahliye olmayı bekliyor.
‘İSRAİL’E KARŞI BİR HAREKETİN BAYRAKTARLIĞINA SOYUNMAMALIYIZ’
Caninin dostuna bakın!
Türkiye- İsrail Dostluk Gurubu’nun 280 üyesinden 240’ının istifa etmesi üzerine telâşa kapılan Hürriyet’in umum müdürü Özkök, ayrılmamak için direnen AKP’lilere destek çıkan bir yazı yazdı
***
“Direnen AKP Milletvekili” başlıklı yazısında Hürriyet’in umum müdürü Ertuğrul Özkök, Türkiye-İsrail Dostluk Grubu’ndan istifa etmemenin aklın bir gerekliliği olduğunu ileri sürdü. Özkök, gruptan ayrılmayan AKP’li vekillere gösterilen tepkilere kızan Özkök, istifanın doğru bir davranış olmadığını savundu. İşte Özkök’ün dünkü yazısı:
TÜRK basınının yüzde 95’inde bu kadar büyük ve ağır bir psikolojik baskı varken, bazı yazıları yazmak zordur. Burası demokratik bir ülkeyse, birilerinin bazı soruları sorması da gerekir. Yoksa, bir ülkede “ratio” (akıl) bir kitle darbesiyle iktidardan düşürülür, yerine “patio”, yani hisler ve tutkular diktatörlüğü iktidarı gelir. Türkiye, Ortadoğu savaşında işte böyle bir hissi diktatörlükle savaşıyor. Üç beşi dışında en aklı başında gazeteciler bile, aklın gerektirdiği soruları sormuyor.
***
Gelelim meseleye... Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, çok sayıda milletve-kilinin üyesi olduğu bir “Türkiye-İsrail Dostluk Grubu” var. Bunun AKP ve CHP’li üyelerinin çok büyük bölümü, son İsrail saldırısından sonra bu gruptan istifa etti. Her iki partiden bazı milletvekilleri ise gerekçelerini açıklayarak istifa etmemekte direniyor.
Bunlardan biri de AKP İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu. Dinci kesimin fanatik bir gazetesi, günlerdir bu milletvekiline karşı kampanya yürütüyor. Bu baskı sonunda o da bugün yarın istifa edebilir. Milletvekillerinin Dostluk Grubu’ndan istifaları için öteki gazeteler de direkt veya dolaylı destek veriyor. Bunun neticesinde Türkiye-İsrail Dostluk Grubu’nun 280 üyesinden 240’a yakını istifa etti. İsrail’e duyulan tepkinin böyle bir duygu yaratmasını anlıyorum. Böyle yaparak insanın içindeki bazı duyguları tatmin edebileceğini de kabul ediyorum.
***
Yine de şu soruyu sormadan edemiyorum. Bu doğru bir davranış mıdır? Ben aksini düşünüyorum. İki ülke milletvekillerinin kurduğu böyle ortak bir platform varsa, ona asıl şimdi ihtiyaç var. O platformu ortadan kaldırmak yerine, tam aksini yapıp milletvekillerini davet etmek, hatta oraya gidip İsrail’i yaptıklarından vazgeçirmeye çalışmak çok daha akıllı bir hareket tarzı olmaz mıydı?
***
Ne yazık ki Türkiye’de en aklı başında yayın organları bile aksini yapıyor. Çünkü, sağda, solda, ülkücüsünde, dincisinde, hatta libe-râlinde, neredeyse her kesimde insanlar “gençlik hayalleri” ile dünyaya bakmaya başladılar.
Buna ülkenin Başbakan’ı da, bazı genel yayın yönetmenleri de dahil. Gençliğimizde ruhumuza işlemiş olan “anti emperyalizm”, “anti Siyonizm”, “anti Batı” ne kadar duygu varsa yine bilinç üstüne fışkırdı. Çevremde dahi birçok insan, sanki gençlik dönemlerinin “Sanal Disneyland” ına dönme hazzını yaşıyor. Bu duyguyla, Arap áleminin liderlerinden bile daha köklü bir “Pro-Filistin” havaya girdiler. Öylesine bir hava yaratıldı ki, ben bile bu konuda yazı yazmaktan, samimi düşüncelerimi kaleme almaktan çekinir hale geldim.
***
Yine de şunu yazmaktan vazgeçmeyeceğim. Türkiye, İsrail’e gerekli uyarıları yapmalıdır. Bunu her platformda yapmalıdır. Ama İsrail’e karşı küresel bir hareketin bayraktarlığına soyunmamalıdır. Türk-İsrail Dostluk Grubu’nun bütün üyeleri, diyalog kapısını kapatmak yerine açmalıdırlar. Şimdi diyalog zamanıdır. Biz gerek hükümet, gerek halk olarak bu olaya, sadece duygularımızın, öfke ve tepkile-rimizin merceğinden bakarsak, ülkemizin menfaatlerini ikinci plana atmış olabiliriz. “Ülkemin menfaatini düşünecek zaman mı” diyorsanız, söyleyecek sözüm yok. Çünkü benim için ülkemin menfaati çok önemli. Çocuğumun, torunumun görüşünü almadan onu ikinci plana atma hakkını da kendimde görmüyorum.
***
Grubun AKP’li başkanı direniyor
Türkiye-ABD Dostluk Grubu’ndan sonra Meclis’teki en büyük dostluk topluluğu olan Türkiye-İsrail Dostluk Grubu’nun Başkanı AKP Adana Milletvekili Vahit Kirişçi, üye sayısının 20’nin altına düşmemesinin gerektiğini söylemişti. 4 gün önce yaptığı açıklamada dostluk grubunun, Filistin ve Lübnan’a karşı bir grup gibi algılanmamasını isteyen Kirişçi, Ortadoğu’da barışa katkı yaptıklarını savunmuştu. Kirişçi, “Dostluk grubundan istifa etmek soruna çözüm değil. Ben grubun başkanı olarak İsrail Büyükelçiliği aracılığıyla gerekli mesajları elimizde bulundurduğumuz sıfata dayanarak iletebiliyorum. Bu sıfatım olmasa hiçbir fonksiyonumuz ve etkinliğimiz kalmaz” dedi. Halen dostluk grubunun üyesi olan 24 kişinin AKP, 5 kişinin CHP, 9’unun Anavatan Partisi, 3 kişinin de SHP’den olduğuna dikkati çeken Kirişçi, şöyle devam etmişti. “Adana’nın 14 milletvekilinin 9’u bu grubun üyesiydi. Ancak, bu milletvekillerimiz istifa edinceye kadar hiç kimse o grubun üyesi olduklarını bilmiyorlardı. Bu nedenle grubun başkanı olmam nedeniyle bana ve milletvekili arkadaşım sayın Ömer Çelik’e linç girişiminde bulunuldu. Bunlar yanlış yönlendirmelerden kaynaklandı.”
İstifa çözüm değilmiş
“Biz başından beri dostluk grubunun amacının barışa katkı olduğunu söylüyoruz” diyen Krişçi sözlerini şöyle tamamlamıştı: “Gruptan istifa etmekle barışı sağlamış olmayacağız. Aksine grupta kalıp, bu grubun üyesi olmanın verdiği sorumlulukla ilgili yerlere mesajlarımızı iletme imkânımız var. Ankara’da İsrail Büyükelçiliğine bu konudaki tepkilerimizi sürekli dile getiriyoruz. Onlar da bizi grubun üyesi olmamız sıfatıyla dinliyor. Gönül isterdi ki arkadaşlarımız istifa etmeden tepkilerini dile getirselerdi. Grupta, 9 yönetim kurulu üyesi, 5 yedek üye, 3 denetim ve 3 denetim yedek üyesi var. Gruptaki üye sayısı 20’den aşağıya düşerse anlamsız olur.”
Bir vekil daha Özkök’ü üzdü!
AKP Edirne Milletvekili Ali Ayağ, İsrail’in saldırılarına tepki olarak üyesi olduğu TBMM Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu’ndan istifa etti. Ayağ, yaptığı yazılı açıklamada, İsrail Devleti’nin son dönemde, bir askerinin kaçırılmasını gerekçe göstererek, önce Filistin, ardından da Lübnan topraklarına saldırarak masum ve korumasız sivilleri sistematik bir biçimde katlettiğine dikkat çekti. Dünyayı daha duyarlı davranmaya çağırdığını belirten Ayağ, insanlık dışı eylemleri kınadığını, üyesi olduğu Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu’ndan istifa ettiğini bildirdi.
Pornocu Yakup, Nasrallah’ı mimiklerinden tanımış!
İsrail, her gün onlarca sivili çoluk çoçuk demeden katletmeyi sürdürürken, Hürriyet’in pornocu yazarı Mehmet Yakup Yılmaz “Nasrallah’ı, Şevki Yılmaz’a benzettim” başlıklı yazısıyla İsrail’in katliamına gerekçe sunmaya çalıştı. İşte pornocu Yakup Yılmaz’ın yazısı: LÜBNAN Savaşı başladığından beri bazı çevrelerde Hizbullah lideri Nasrallah ile Che Guevara’yı benzet-meye çalışma eğilimi görüyorum. Hizbullah’ın, sivillere karşı terörü de meşru gören anlayışına “devrimci bir yön” kazandırma çabası bu. Elbette Che’ye yetişemeyen bazı kişilerin “romantizmini” de ihmal etmemek gerek. Bunun boş bir çaba olduğunu düşünüyorum. Geçen gün bir Arap televizyonunda Nasrallah’ı izledim. Arapça bilmediğim için mimiklerinden, jestlerinden Nasrallah’ı tanımaya çalıştım. Şunu söyleyebilirim: Nasrallah, “28 Şubat” günlerinde Türkiye televizyonlarında eski filmlerini sıkça izlediğimiz Şevki Yılmaz’ın sakallısından daha ileri bir şey değil. Olanak olsa ve Nasrallah görüntüsüne Şevki Yılmaz’ın sesi ile dublaj yapabilsek benzerliği daha açık görebilmek de mümkün olur gibi geliyor bana. Ve şunu da eklemeliyim: Che, yaşamı boyunca içinde yaşlıların, çocukların, kadınların, masum sivillerin bulunduğu otobüslere bomba atmadı.İnandığı dava uğruna ölmeyi göze alarak şahsen savaştı. Kendi güvenli bir yerde saklanırken başkalarına ölmeyi emretmedi. Boşuna uğraşmayın, ne Nasrallah’tan, ne de kendine özgürlük savaşçısı süsü veren öteki teröristlerden bir Che figürü çıkartabilirsiniz.
YeniÇağ