Çankaya yokuşu...
Cumhuriyet tarihinde, çok partili hayatta bir ilk gerçekleşiyor.
Cumhurbaşkanı ilk kez halk tarafından seçilecek.
Adaylar belli.
AKP'den Başbakan ve partinin genel başkanı Recep Tayyip
Erdoğan, kısaca RTE, CHP ve MHP'nin çatı adayı Ekmeleddin
İhsanoğlu, kısaca “Ekmel Bey” ve Kürtlerin adayı HDP
Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, kısacası Selo !!!
Ortada üç aday görünse de biliniyor ki, AKP'nin adayı oyuna çok
avantajlı durumda başlıyor.
Bundan kimsenin kuşkusu yok.
Avantajlarından biri, Başbakan olarak seçime girdiğinde devlet
olanaklarının kullanılacağı iddiası.
Bu nedenle “başbakanlık” sıfatının geride bırakılması, yani bu
makamdan istifa etmesi isteniyor.
Çatı adayını ortaya çıkaran partiler ve sözcüleri şimdi yeri göğü
inletiyorlar : “Çankaya'ya çıkmana herkes garanti bakıyor ama
hiç olmazsa eşit bir yarış olsun, sımsıkı sarıldığın başbakanlık
koltuğunu bırak” diyorlar.
Aslında tartışılmayacak bir sorun değil.
Neticede bunda da bir ilk yaşanıyor.
Her ne kadar AKP sözcüleri geçmişteki tüm seçimleri yerel ve
genel seçimleri örnek verip “Ne zaman ve hangi başbakan istifa
etmiş ki, bu seçimde istifa etsin” diyorlar
Örnek doğru ama Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bir
ilk. Geride kalmış bir örnek yok.
İki şey yapılabilir.
AKP bir şekilde ve kısa bir süre için Erdoğan'ın çekilip seçime
gireceğini açıklayabilir.
İkincisi şu anki görüşünde israr eder :”Seçim yasakları ve
yürürlükteki yasalara uyularak seçim yapılacaktır” der ve
Erdoğan maça 20- 0 önde girer.
Neden 20 ?
Birincisi Başbakan sıfatının olması halk için
önemli...Söyleyecekleri, vaat edecekleri şeyler, çözecekleri
sorunları anlatması daha anlam kazanabilir.
İkincisi mevcut olan durum,yani yerel seçimlerden henüz çıkan
bir siyasi kimlik ve aldığı oy oranı yüzde 43 cıvarında.
Ekmel bey, Erdoğan'dan sonra en güçlü aday ama hiç bir siyasi
deneyimi yok. Yol yordam bilmez ama öğrenecek. Halkla birebir
görüşmesi olmamış ama olacak. Siyasetci değil üstelik.
Bir çok açıdan dezavantajlı.
Ama “neden olmasın?” sorusu her zaman gündemde yerini
muhafaza edebilir.
Çankaya yokuşu dik.
Çankaya için “864 rakımlı tepe” denir yıllardır.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel'in yakıştırmasıdır bu deyim.
Sekizinci Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal için adını
zikretmeden söylediği “ 864 rakımlı tepedeki zat” cümlesinden
mülhem bir yakıştırma.
Nedeni ise 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün “Ben tesbit
ettirdim, Çanakaya 1071 metre.
Yani “1071 rakımlı tepe” diye yeni bir kavram geliştirmekten geri
kalmadı.
Gül'ün yakıştırması gerçek ise, bu durumda zamanlama
bakımından (1071 Malazgirt Meydan Savaşı) manidar (!)
görünüyor.
Her ne hal ise Çankaya yokuşu oldukça dik.
Ben 1993 2004 yılları arasında Çankaya çevresinde yürüyüş
yapmıştım. 5 kilometreye yakın mesafe boyunca her sabah
erkenden tempolu yürüdüm.
Bana iyi gelmişti. Hem kalp damarlarıma yararlı olan kardio
sistemimi güçlendirmiş, hem de kilo vermiştim.
Oysa aynı dönemlerde Çankaya'nın sakinleri olan Özal ve
Demirel kilo almışlardı.
Hatta rahmetli Özal'a bir süre “Çankaya'nın şişmanı” yakıştırması
yapılmış ve dillerden düşmemişti.
Özetle, Çankaya yarışı başlıyor.