|
 |
 |
|
DOLAR |
36,5994 |
 |
|
 |
EURO |
39,9348 |
 |
|
 |
IMKB |
10.580,000 |
 |
|
 |
ALTIN |
3.453,750 |
 |
|
|
|
Şehir Seçimi

|
|
|
|
|
 |
|
|
|
 |
|
"BAŞBAKANI TAKİP EDENLERE PAPARAZZİLİK YAPTIRIYORLAR"
|
 |
 |
 |
|
|
Ahmet Tezcan aktif bir gazeteciydi. Şmdi Başbakan'a basın danışmanlığı yapıyor. Tezcan, tarikatla bağlantılarından Erdoğan'ın fevri çıkışlarına her şeyi anlattı. |
|
|
 |
|
|
|
|
 |
Eski bir gazetecisiniz, üstelik sözünü esirgemeyen bir gazeteci. Masanın öbür tarafında olmak zor olmuyor mu? - Tabii masanın bu tarafında olmak biraz daha farklı. Her şeye rağmen bir bürokratsın çünkü. Ama Başbakanın nasıl bir insan olduğunu bilerek oraya gitmek rahatlatıcıydı. İlk görüşmemizde neler yapmak istediğimi, bakış açımı çekinmeden anlattım. O da aynı şekilde düşüncelerini benimle paylaştı. En önemlisi medyaya bakışımız birbiriyle örtüşüyordu. Bir de ben gazeteciliğin hemen her biriminde çalıştığım için gazeteci arkadaşlarla dialog kurarken de hiç zorlanmadım. Sağolsun, herkes beni bir ağabey olarak bağrına bastı.
- Başbakanın "basın danışmanı" tam olarak ne iş yapar? - Medyayla ilgili her şey benim görev alanıma giriyor. Ama öncelikle bizim görevimiz Başbakan'a medyaya ilişkin analizler, projeler, araştırmalar sunmak. O bizimle yaptığı istişarelerden sonra bakanlar ve diğer danışmanlarıyla da konuşarak bir strateji oluşturuyor. İkincisi ise Başbakanın medyayla olan ilişkisinin düzgün yürümesini sağlamak. Burada siyaset ile medyanın arasında olması gereken mesafeyi koruyabilmek çok önemli. Bu konuda Başbakan da son derece hassas ve bizimle neredeyse birebir düşünmesi bizi çok rahatlatıyor.
- Son kararı kim veriyor? Örneğin hangi gazeteciye röportaj vereceği kararını Başbakan nasıl alıyor? Biz mülakat taleplerini değerlendirip, kendisine iletiyoruz tabii. Bunun yanı sıra kiminle görüşmeli, kiminle görüşmemeli konusundaki fikirlerimizi de. Ama nihai kararı o veriyor tabii.
- Medyaya ilişkin sizi rahatsız eden şeyler neler? Ben gazeteciliğin etik meseleriyle ilgili yaklaşık 15-20 yılını vermiş bir insan olarak içime battığı için söylüyorum; Başbakan bir yerde tuvalete gittiği zaman kapıya odaklanıp, ola ki Başbakan fermuarına açık unutur da çıkar diye bekleyen çok oluyor. Tuvaleti görmese bile duvarın üzerindeki WC tabelasının önünden geçerken Başbakan'ı çekmeye çalışanlar var... Başbakan'ı takip eden arkadaşlara muhabirlik değil, paparazzilik yaptırıyorlar.
- Farklı ve sıradışı bir kare yakalamanın peşinde onlar da. Peki siz yazıişleri müdürü olsanız ve muhabiriniz size "fermuarı açık bir Başbakan" fotoğrafı getirse, yayınlar mısınız yayınlamaz mısınız? - Bu bir haber fotoğrafı değildir, bunun ancak karikatürü çizilebilir. Başbakan düşer, düşerken çekerseniz tamam.
- Yani attan düştüğü gibi... - Evet, o bir haber fotoğrafıydı işte. Ama WC'nin önünden geçerken ya da fermuarı açık bunun hiçbir haber değeri yok. Bu bazı beyinler "Aaa Başbakan da insanmış" diyecek düzeyde ise onlar için ilginç olabilir ancak. Ben Başbakan'la bu çiftç dialoğunun da habersizlikten abartıldığını düşünüyorum. 750-800 milyona çalıştırılan gazeteciden ne bekleyeceksiniz? Evinde bilgisayarı olmayan bir sürü gazeteci var. İşe gidecek de, fırsat kalırsa bilgisayardan dünyada olup biteni araştıracak... Siz bu insandan haber bekleyemezsiniz. Doğru düzgün muhabir yetişmiyor.
- Fotoğraftan konu açılmışken, siz daha önce Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis'in Emine Erdoğan'ı öptüğü fotoğrafı da yayınlatmadığınız için eleştirilmiştiniz... - Yok öyle bir şey! - Peki işin aslı neydi? - Ben bir kadın olarak o fotoğrafın Emine Hanım'ı rahatsız edeceğini düşünerek bir ricada bulundum. Bunu yaparlar ya da yapmazlar, o kendilerinin bileceği iştir.
- Sizi tedirgin eden daha çok Emine Hanım'ın mı, yoksa Tayyip Bey'in mi rahatsız olacağı ihtimali miydi? - Orada bir anne, bir eş söz konusu. Bunun siyasi istismarı da çok rahat yapılabilirdi. Hassas düşünen çevreler içinde de, siyasi çevreler de de.
- Nasıl bir fotoğraftı bu, yanağından mı öpmüştü Emine Erdoğan'ı? - Öpmemişti aslında, Yunanistan Başbakanı gayri ihtiyari kendisine uzanınca, o da geri çekilmişti. Ama öyle bir hale getirildi ki bu... Örneğin 30 yıl önce de bir gezi sırasında, Bülent Ecevit'i öperken Bulgar ya da Romen bir dansçının fotoğrafı çekilmişti. Rahşan Hanım telefon edip yayınlanmamasını istemiş, kimse yayınlanmadı.
Basın danışmanı olarak, Erdoğan'ın medyayla ilişkisini nasıl görüyorsunuz? - Daha önce söylediğim mesafeyi korumak, yani karşılıklı birbirini suistimal etmemek konusuna çok dikkatli. Onun dışındaki asıl ilişkileri daha ziyade haberci arkadaşlarla. Neredeyse 24 saat beraberler ve onlara karşı çok sıcak. Hatta yurtdışı gezilerine giderken yayın yönetmenlerine falan sitem ediyor, "Buraya beraber geliyoruz ama sonra siz kayboluyorsunuz" diye.
- Peki ya verdiği tepkiler? - Tabii insan olarak bir takım şeylere tepki verebiliyor. Ama o tepkinin yanlış olduğunu gördüğü zaman da bunu telafi etmek için çok gayret gösteriyor. Özellikle muhabir arkadaşlara hiç kıyamaz. Boş bulunup söylendiği zaman bile hemen arasını düzeltmeye çalışır. Onlarla çok daha doğal ve rahat bir ilişkisi var. Ama öncelikle sokaktaki insanın ne düşündüğü önemli onun için. Örneğin çocuklar için "Tayyip amca ya da Başbakan amca"; gençler için "Tayyip Ağabey." Gezilerde arkasından çekinmeden "Tayyip Ağabeey..." diye bağıranlar oluyor. Sevincinde de, öfkesinde de, göz yaşında da hep doğal bir insan. Dolayısıyla halk onu çok rahat algılıyor.
- Son yaşanan "çiftçi" olayında Başbakanın "ulan" dediğini görünce basın danışmanı olarak ne dediniz, "Eyvah"mı? - Ben orada değildim, televizyondan izledim olayı. Ama bu tip şeylere artık tek cepheden bakmamayı öğrendim. Şimdi orada çok ciddi bir şov vardı. Adam orada kameralara konuşuyor. Başbakan'a söylediği sözleri tekrar ediyor, son derece bilinçli. Zaten bunları daha önce yaptığı da ortaya çıktı. Ama benim gördüğüm şu; bu insanlar birkaç gazeteciyle birlikte çalışıyor, özellikle Anadolu'da. Ajanslardaki arkadaşlar rutin bir hadiseyi takip ederken imzalı ya da prim alacak bir haber çıkartabilmek için haber yaratmaya çalışıyor.
- Yani planlanmış bir olaydı... - Evet, altını özellikle de çizmek istiyorum. Tamam, Başbakanın basın danışmanıyım ama birinci özelliğim gazetecilik.
Gazeteciliği dönmek istiyor musunuz? - Bir türkü vardır, "Değme felek, değme elime benim" diye... Dolayısıyla bu çok istediğim bir şey. Gazetecilik lanet bir meslek ve insanın içine bir kere girdiği zaman, süte atılmış yoğurt mayası gibi yerinde durmuyor.
- Yani danışmanlık görevini bırakmanız söz konusu olabilir mi? - Hiçbir iktidar ilelebet iktidar kalacak diye bir şey yok. Bir sonra ki seçimde ne olur bilmiyorum, hatta seçime kadar ne olur bilmiyorum. Yani böyle bir ihtimal her zaman var ama şu an için değil. Ancak itiraf edeyim, yazı yazmayı çok özlüyorum.
DAHA ÖNCE ZİKİRE KATILIRDIM - Kurtlar Vadisi Irak'ın yapım firmasıyla ortaklığınız olduğu doğru mu? - Hayır, öyle bir şey yok.
- Peki ya, filmin başrol oyuncusu Necati Şaşmaz'ın Kadiri Şeyhi olan babsı Abdülkadir Şaşmaz'la ilişkiniz? Onun kurduğu TAKVA-Tasavvuf Kültürünü Araştırma Vakfı'nın bir dergisini çıkartmadınız mı? - Benim tasavvuf kültürüne, ritüellerine karşı bir düşkünlüğüm var. Tasavvuf kültürü muhteşem bir şey. Biz bu kültürü yansıtmak için "Çağrışım"adlı bir dergi çıkarttık. 93'ten 96'ya kadar başındaydım. O vakfın bir çalışmasıydı bu. Sonra iş yoğunluğumdan dolayı Ömer Lütfü Mete devraldı dergiyi. Şimdi arada bir Yunus Emre'yle, Mevlana'yla ilgili bir kitap okuyabilirsem bile çok seviniyorum çünkü kitap okumaya bile vaktim olmuyor.
-Başbakan'ın filmi önceden izlemesine sizin aracı olduğunuz söylendi... - Benim haberim bile yoktu film izlemeye gidileceğinden. Ben hala da izlemiş değilim filmi. Hasan Kaçan ricada bulunmuş, Başbakan da Hasan'ı çok sever. Zaten yüzü çok yumuşak bir insandır, kolay kolay "hayır" diyemez. Hele sevdiklerine...
- Daha önce bir zikirde çekilmiş fotoğrafınız yayınlandı basında. Zikir yapıyor musunuz? Tassavvufun edebi, kitabi kısmıyla epeyce uğraştım. Tasavvuf ekolleri içersinde bulunan insanlarla da dialoğum oldu. Bu işin görsel tarafı da son derece etkileyici. Özellikle zikir ve semah olağanüstü güzellikte bir olay. Dolayısıyla bunların hemen hemen hepsinin içinde bulundum. Ama artık katılamıyorum, keşke katılabilsem. Gerçekten vakit yok.
- Tasavvufa ilginiz bir yana, "Ben iyi bir müslümanım" diyebilir misiniz? - Yok, diyemem. Niye? Çünkü bir sürü eksiğim gediğim var.
- Oruç tutar, namaz kılar mısınız? - Orucu tutuyorum ama orucun seferi ruhsatını da kullanırım, hiç çekinmem. (Gülüyor) Hatta bu Ramazan'da çok yurtdışı gezisine gitmiştik, ben orucumu bozdum. Ama bazı arkadaşlar benden daha iyi oldukları için bozmuyorlar. Ben de şöyle söylüyorum: "Seferilik hakkımı söke söke alıyorum." "Kimden?" diyorlar, "Tabii ki Allah'tan değil, kullarından" diyorum.
- İçki içiyor musunuz? - İçki konusunda büyük konuşmayayım. Çünkü insanın başına ne geliyorsa, büyük konuşmaktan geliyor...
- Danışmanlığa nasıl getirildiniz? - Prof. Dr. Nabi Avcı aracı oldu ama Tayyip Bey'le birbirimizi tanıyorduk önceden. Hazır ben de işsizdim, iyi oldu.
- Akif Beki'nin Başbakanlık Basın Sözcülüğü'ne getirilmesiyle sizin kızağa çekildiğiniz düşünülüyor. Ne diyorsunuz? - Kızağa çekilmekle alakası yok. Üstelik bu "Başbakanlık sözcülüğü" meselesi benim başımın altından çıkmış bir şeydir. Bugüne kadar Başbakan'ın medyadan sorumlu bir baş danışmanı ve basın danışmanı vardı. Ama bütün dünya ülkelerinde var basın sözcüsü, bizde yok. Başbakan'ın bilgi akışındaki düzenin sağlanması ve tek bir resmi ağızdan basına bilgi aktarılması gerekiyordu. Bunun için dört buçuk sayfalık bir rapor yazdım, onlar da desteklediler.
- Şimdi kim, kimin üstü? - Şöyle anlatayım; bir orkestra düşünün, bunun kırık dökük sazları var. Geçmişte o orkestranın şefine pekçok görev yüklenmişti. Halbuki onun sadece orkestrayı idare etmesi gerekiyordu. Başbakan sözcüsü, yani Akif Beki şimdi bu orkestranın ihtiyaç duyduğu şeflik görevini üstlendi. Ben neyim? Orkestranın baş kemancısı... Elbette maestro kemanın çıkıp orkestrayı da yönetecek hali yok. Biz Beşir Atalay'ın bir bestesini Başbakan Tayyip Erdoğan'ın prodüksiyonuyla seslendirmeye çalışıyoruz. |
|
|
|
 |
|
|
|
 |
|
|
Toplam yorum |
0 |
|
Onay bekleyen |
0 |
|
|
 |

Yorumunuz editörlerimiz
tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır. |
|
|
|
 |
Bu haber henüz yorumlanmamış...
|
 |
|
 |
Bu kategorideki diğer haberler |

|
|
|
|
|
|
 |
|
|
ÇOK OKUNANLAR |
 |
 |
-
|
 |
 |
|
Putin Kursk bölgesini askeri üniforma giyerek ziyaret etti |
 |
|
 |
 |
|
"Biz böyle rakibi sayılabilecek, bırakın rakibi, yol arkadaşı birinin ayağı takılmasından fırsat ... |
 |
|
 |
 |
|
Bir süredir TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Siber Güvenlik Kanunu kabul edildi. Kanun ile sanal ... |
 |
|
 |
 |
|
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'tan CHP'nin cumhurbaşkanı adaylığı için yapacağı ... |
 |
-
|
 |
 |
|
Avrupa Parlamentosu’nda (AP), Ukrayna’nın güvenliğini sağlamak için AB’nin daha aktif bir rol üstlenmesi, ... |
 |
-
-
|
|
|
 |
|
 |
 |
YAZARLAR |
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
 |
 |
ÇOK YORUMLANANLAR |
 |
 |
-
|
 |
 |
|
"Biz böyle rakibi sayılabilecek, bırakın rakibi, yol arkadaşı birinin ayağı takılmasından fırsat ... |
 |
|
 |
 |
|
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'tan CHP'nin cumhurbaşkanı adaylığı için yapacağı ... |
 |
|
 |
 |
|
Bir süredir TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Siber Güvenlik Kanunu kabul edildi. Kanun ile sanal ... |
 |
|
 |
 |
|
Putin Kursk bölgesini askeri üniforma giyerek ziyaret etti |
 |
-
|
 |
 |
|
Avrupa Parlamentosu’nda (AP), Ukrayna’nın güvenliğini sağlamak için AB’nin daha aktif bir rol üstlenmesi, ... |
 |
-
-
|
|
|
 |
|
 |
 |
ANKET |
|
 |
 |
|
|
|
|
 |


 |
Medya
Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden
kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan
haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması
durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır.
Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait
yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz. |
 |
|
|
|