Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, kişi hak ve özgürlüklerini sınırlandıran hukuk kurallarının, hiçbir şekilde keyfi olarak otoritenin gücünü ve baskısını çoğaltmak amacıyla düzenlenemeyeceğini ve uygulanamayacağını vurguladı. Özok, “Gözaltı ve tutuklama işlemlerindeki özensizlik, tutuklu sanıkların vücut bütünlüğünün korunamaması, kamuoyu ve dosya sanıkları için, başı ve sonu belli olmayan bir soruşturma görüntüsüyle ‘Ergenekon’ adı ile yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda kamuoyu vicdanı yaralanmıştır” dedi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özok yaptığı açıklamada, toplum önderleri ve siyasal liderlerin tüm ulusu kavrayan ve kucaklayan içten sıcak ve samimi yaklaşımları yerine günübirlik ve yandaş çıkarlarını öngören yaklaşımları nedeniyle, bayramın bu yıl da toplumsal gerginliğin yaşandığı bir ortamda kutlanacağını ifade etti. Türkiye’nin ve Türk halkının bu olumsuzlukları asla hak etmediğini söyleyen Özok, “Defolu demokrasinin olanaklarından yararlanarak bu ülkeyi ve bu halkı yönetenlere tek sözümüz elde ettiğiniz bu olanakların hakkını veriniz ve size destek veren ve umut bağlayan kitlelerin güvenini sarsmayınız. Aydınlık, çağdaş ve uygar geleceğimizi kendinize özgü ezberlerinizle karartmayınız” dedi.
Özok, günümüz Türkiye’sinde “benim suçlum masum” anlayışından kaynaklanan olumsuzlukları kabul etmenin mümkün olmadığını vurgularken, şunları kaydetti:
“Çünkü çağdaş, demokratik, laik hukuk sisteminin benimsenmesinden sonra ilkel hukuk dışı yol ve yöntemlere itibar edilmesine olanak yoktur. Ama maalesef bunca çağcıl değerler ve ilkelerin yasalarda yer almasına karşın hukuk dışı uygulamalar yapılmaktadır. Yeni kabul edilen ve yürürlüğe giren CMK 160/2 maddesinde; ‘Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delileri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür’ denmektedir. Demokratik hukuk devletinde, ceza normlarının suç saydığı fiillere ve faillere ulaşabilmek amacıyla her yöntemin kullanılabilmesi mümkün değildir.”
“HUKUK KURALLARI OTORİTENİN BASKISINI ÇOĞALTMAK İÇİN KULLANILAMAZ”
Kişi hak ve özgürlüklerini sınırlandıran hukuk kurallarının, hiçbir şekilde keyfi olarak otoritenin gücünü ve baskısını çoğaltmak amacıyla düzenlenemeyeceğini ve uygulanamayacağını vurgulayan Özok, “Burada hassas nokta, kamu düzeni - kamu vicdanı - toplumsal yarar ve suç işleyenler karşısında başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması olmalıdır” dedi. Ancak bu koruma sırasında da kamu görevlileri ve güvenlik güçlerinin gerçeğe ulaşma, bozulan kamu düzenini yerine getirme ve adaleti sağlamak için sınırsız yetkilerle donatılamayacağının altını çizen Özok, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
“Başka bir anlatımla, kamu adına görev yapanlar ülkemizde son dönemlerde olduğu gibi kamu vicdanını incitecek eylem, söylem ve davranışlar içinde olamazlar. Anayasalarda, uluslararası belgelerde ve çağdaş ceza hukuku normlarında ifadesini bulan ‘masumiyet karinesi’, ‘lekelenmeme hakkı’ ve ‘adil yargılama hakkı’ ilkeleri bunun güvencesidir. Gizlilik kararı olmasına karşın ve sanık müdafileri dosya içeriğine ulaşamadıkları halde, soruşturmanın tüm ayrıntılarının yazılı ve görsel basınımızda yer alması, gözaltı ve tutuklama işlemlerindeki özensizlik, tutuklu sanıkların vücut bütünlüğünün korunamaması, kamuoyu ve dosya sanıkları için başı ve sonu belli olmayan bir soruşturma görüntüsüyle ‘Ergenekon’ adı ile yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda işaret ettiğimiz ilkeler ihlal edilmiş kamuoyu vicdanı yara almıştır. Dileğimiz bu olumsuz görüntülerin giderilerek en kısa sürede adaletin gerçekleştirilmesidir.”