25 yıllık gazetecilik hayatının Milliyet gazetesinde başlayıp Hürriyet gazetesinde sona eren macerasını kitaplaştıran Emin Çölaşan, Aydın Doğan ve ailesiyle ilgili anekdotlardan, Ertuğrul Özkök’le arasında geçen diyaloglara kadar pek çok ilginç ve şaşırtıcı olayı gözler önüne seriyor
Emin Çölaşan, yıllarını verdiği Hürriyet’le yollarının ayrılmasından sonra kaleme aldığı “Kovulduk Ey Halkım, Unutma Bizi” adlı “medya belgeseli” adı verdiği kitabında, Milliyet’te başlayıp Hürriyet’te devam eden 25 yıllık gazetecilik hayatında sona gidişin kilometre taşlarını belgeli olarak ele alıyor.
Çölaşan, 2002’de AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle, gazetede ortamın gerginleştiğini vurgularken, o güne kadar gerek Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, gerekse Aydın Doğan ve damadı Mehmet Ali Yalçındağ’la olan sıcak ilişkilerine örnek veriyor. Aydın Doğan’la tavla oynamasından, Yalçındağ’ın gönderidiği 25. yıl hediyesine kadar ayrıntıya girmekten kaçınmıyor. Çölaşan’ın kaleminden Türkiye’nin en büyük! gazetesinde yaşananlar ve gazeteciliğin can çekiştiğinin de bir göstergesi.
Patronun ilk fırçası
Eylül 2003. Şu anda 10 aylık AKP dönemi var. Patronu İstanbul’a çağırdı. Holding binasında buluştuk ve mektubundan sonra ilk sözlü fırçayı orada yedim. İlk uyarılar gelmeye başlamıştı. Bunu daha niceleri izleyecekti. Bana, ‘Yazılarında çok acımasız gidiyorsun. Hükümeti çok eleştiriyorsun. Bunlar sende takıntı oldu. Hep aynı konuları yazıyorsun. Kişisel kavganı benim gazetemde yapıyorsun. Bunun yaptırmam. Hakkında bir sürü dava açılıyor. Yumuşak yaz. Senin yüzünden ben yara alıyorum. Çarmıha germe. Beni gereksiz yere hükümetle kavgaya sürüklemeye çalışıyorsun. Sana iki ay önce mektup yazıp uyardım...
‘Tayyip mi’ sorusuna, ‘Yorum yok’
Ertuğrul Özkök hep arkadan vuruyordu. Bana dokunduran köşe yazıları yazıyordu. Hükümet aleyhinde yazmamamı istiyor. Beni kimin şikayet ettiğini sorup Tayyip mi dedim. ‘Yorum yok’ cevabını verdi. Peki Bekir Coşkun’u da şikayet ediyor muydu hükümet. Özkök ‘O mizah uslubu ile yazdığı için kimse iplemiyor’ dedi.
TRT’yi dolandırdığı Yargıtay kararı ile sabit olan Mehmet Ali Birant aleyhinde de yazmamam isteniyordu.
Ertuğrul bir gün bana ‘Ben gazeteci değilim, cambazım ve jonglörüm’ dedi. Hürriyet’i yönetmek için cambazlık yaptığını, beş topu havaya atıp tutarak jonglörlük yaptığını anlatıp şunları söyledi:
Ben cambazım
‘Ben rüzgârın karşısında kavak ağacı gibiyim. Rüzgar nereden eserse o yöne eğilirim. Patronla uğraşıyorum, kızıyla damadıyla uğraşıyorum. Yediğim fırçaların haddi hesabı yok. Hangisine dert anlatacağımı şaşırıyorum. Hükümeti az yaz. Hiç merak etme biz bu iktidarla er veya geç papaz olacağız. Zamanı gelecek. Biz onlara dünyaya dar edeceğiz. Kimse merak etmesin.’
Fethullah’ı kaybederiz
Bir gün de Aydınlık Dergisinden alıntı yapıp yazımda kullanmıştım. Önce Özkök arayıp uyardı. Sonra Aydın Doğan (O topal’ın dergisinden yazmışsın) dedi. Topal kim? diye sordum. Doğu Perinçek dedi. 12 Kasım 2004 günü Fethullah Gülen’le ilgili bir yazı yazmıştım. Ertuğrul aradı ‘Gözünü seveyim Fethullah Gülen’le, Zaman Gazetesi ile ilgili bir şey yazma’ dedi. Biz Zaman’ın dağıtımını yapıyormuşuz. Her gün 500 bin gazetenin parasını alıyormuşuz. Özkök, ‘Herifleri ürkütüp kaçırırsak Sabah’ın dağıtım şirketiyle anlaşırlar. Çok para kaybederiz’ dedi. Sonra zaten Zaman gazetesini ziyaret edip övgüler düzdü. Kendisine orada yakası kapalı özel Fethullah hoca gömleği armağan ettiler. Pek mutlu olmuştu.
Sümenaltı dosya
TMSF Demirel ailesine ait Göltaş’a el koymuştu. TMSF’nin bazı çalışanları Göltaş’ın paralarını özel harcamalarında kullanıyordu. Bu belgeli haberi ekonomi muhabirimiz Çiğdem Toker yazacak, ben de bu konuda yazı yazacaktım. Haberi yazıp geçtik. Ertuğrul Özkök, Ankara’ya geldi. Belgelerin düzmece olabileceğini söyledi. ‘Ben bu dosyayı İstanbul’da bizim muhasebe servisine bir göstereyim de onlar incelesin’ demesin mi? Dosyayı vermek istemedim ama geri göndereceğini söyleyince verdim. Fakat, o dosya bir daha geri gelmedi. Haber de çıkmadı.
Aydın Doğan’ın Çölaşan’a gönderdiği mektup
Sevgili Emin,
Bugün denizde yüzerken iki önemli arkadaşım bana şu suali sordular. Bu soruyu soranların samimiyetinden ve kimliğinden kuşku duymaman için küçük bir de ayrıntı vereyim.
Her ikisi de uzun yıllar devlete hizmet etmiş, sapına kadar laik, çağdaş ve Türkiye aşığı insanlar. Her ikisi de senin yazılarını kaçırmayan kişiler. Söyledikleri şu:, “Yahu Emin Çölaşan yıllardır İ. Melih’i yazar, onun fakir çocuklarına dağıttığı 150 futbol topunu, İ. Melih belediye parası ile kendi propagandasını yapıyor diye mesele yapar. Şekerbank’ta çok küçücük bir olayı günlerce yazdı durdu. Acaba banka hortumlamalarına neden hiç girmez? Star gazetesinden alıntı yapar da, sahiplerinin ülkeyi nasıl soyduğunu neden yazmaz anlayamadık” diyorlar.
Ne cevap vermem lazım Sevgili Emin?
Gazetenin sahibi olduğum için son zamanlarda Marina’da, sokakta, her yerde bu sorulara muhatap oluyorum. Herkes; “Emin Bey soyguncularla neden uğraşmıyor?” diyor. Tabii cevap vermekte zorlanıyorum, “Emin herhalde patron yalakalığı yapıyor derler, patron yazdırdı demesin diye yazmıyordur” diyorum.
TERCÜMAN