Cumhuriyet'te "Fatih Altaylı'ya açık cevap ve davet" başlığıyla yayımlanan yazı şöyle:
HaberTürk gazetesi köşe yazarı Fatih Altaylı önceki gün (7 Ocak) “Nadir Nadi’nin evi kaça satıldı?” başlıklı bir yazı yazdı. Altaylı yazısında; merhum Nadir Nadi’nin İstanbul Harbiye’deki evinin satışına ilişkin şu iddialarda bulundu:
“Nadi Ailesi’nin en değerli varlığını yaşatmak için evinin satılması çok garip değil, ama bu satışta garip olan bir şeyler var. Bir süre önce bana gelen bilgilere göre, bu ev değerinin çok çok altında bir fiyata satılmış. Ne bir değer tespiti yaptırılmış, ne bir rayiç araştırması. Koca ev, içindeki tek bir mobilya parçasının edebileceği bir değere, oldubittiye getirilerek “önemli” bir isme üç otuz denebilecek, Halkalı’da bir daire parasına verilmiş.
Ben Cumhuriyet çalışanlarına açılan davanın haksız olduğunu sonuna kadar düşüneceğim. Ama bu evde, Cumhuriyet çalışanlarının hakları var. Onların haklarının yenilerek “hırsızlık” olarak nitelendirilebilecek bu satışın “suç” olduğuna da inanıyorum.” Altaylı, kendisine bir süre önce gelen bilgileri teyit etme ihtiyacı duysa ya da halen üç arkadaşımızın tutuklu yargılandığı davaya ilişkin birazcık ilgi ve bilgisi olsa yine bu yazıyı yazar mıydı bilmiyoruz. Ama madem gerçeğe düpedüz aykırı iddialara dayalı biçimde olsa da sordu, yanıtlayalım ve düzeltelim. Merhum Nadir Nadi’nin eşi, merhume Berin Nadi’den Cumhuriyet Vakfı’na miras bırakılan daire 17 Aralık 2015’te 2 milyon 400 bin TL’ye satıldı.
Bu bedel, Vakıf Gayrimenkul Değerleme AŞ’ye yaptırılan “rayiç değerin tespiti” araştırmasına ilişkin 18 Eylül 2015 tarihli raporda yazılı değerdir. Altaylı’nın “Ne bir değer tespiti yaptırılmış, ne bir rayiç araştırması” iddiası gerçek dışıdır. Altaylı’nın kuşku yaratmaya çalışarak “önemli bir isim” dediği isim de Cumhuriyet gazetesinin kâğıtbaskı hizmetini satın aldığı Doğan Dağıtım Satış Pazarlama AŞ’dir. Bu şirkete yıllar içerisinde biriken borç, ancak Harbiye’deki dairenin ve Ankara’daki taşınmazın satılmasıyla ödenebilmiştir. Bu konu, Cumhuriyet Davasının duruşmalarında savunmalar sırasında en ayrıntılı bir biçimde açıklanmıştır. Meraklısı için anımsatalım. Altaylı’nın olmadığını ileri sürdüğü değerlemeyi yapan “Vakıf Gayrimenkul Değerleme AŞ” taşınmaz değerleme sektöründeki en eski, güvenilir ve en uzman kuruluşlardan birisidir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün sahibi olduğu Vakıfbank AŞ’nin de bağlı kuruluşudur. Bu nedenle Türkiye’de kurulu vakıfların çoğunluğu zorunluluk olmamasına karşın, taşınmaz değerlemelerini aynı genel müdürlüğün iştiraki olan bu şirkete yaptırırlar.
Böylece ileride “Ne bir değer tespiti yaptırılmış, ne bir rayiç araştırması” türünden iftiralara karşı kendilerini korumak isterler. Tıpkı Cumhuriyet Vakfı gibi. Her şey son derece saydam olmasına karşın, FETÖ/PDY sanığı savcı Murat İnam’ın düzenlediği, savcılar Mehmet Akif Ekinci ve Yasemin Baba’nın imzaladığı iddianamede, Harbiye’deki taşınmaz için “17 Aralık 2015’de 2.400.000 TL bedel karşılığında satış nedeniyle en az 100.000 TL en çok 933.333 TL zararın oluştuğu ileri sürülerek vakfın zarara uğratıldığı” iddia edilmiştir. Gerçekten de on arkadaşımızın tutuklandığı soruşturmadaki suçlamaların saçmalığı açığa çıkınca, savcılık Vakıflar Genel Müdürlüğünü yardıma çağırmıştı. Genel Müdürlük de kendi iştiraki olan lisanslı, uzman şirketin raporunu göz ardı edip, ne lisansı, ne uzmanlığı olan kişilerden rapor aldırmış ve bu sayede icat edilen ekonomik suçlar dosyaya katılmıştı. Duruşmalar sırasında Vakıf Gayrimenkul AŞ’nin raporu karşısında bu iddianın hiçbir değeri olmadığı savunulsa da 27. Ağır Ceza Mahkemesi yeniden inceleme yaptırttı. Üç kişilik bilirkişi kurulunun 30 Ekim 2017 tarihli raporda vardığı sonuç da şöyle: Harbiye’deki taşınmazın satış tarihindeki piyasa rayiç değeri en az 2.160.000.-TL (% 80 olasılıkla), en çok da 2 milyon 400 bin TL (% 20 olasılıkla). Ne diyordu Altaylı? “Üç otuz denebilecek, Halkalı’da bir daire parası”. Tutuklamalardan bu yana geçen 15 aylık süreden sonra, hâlâ üç arkadaşımız tutukluyken, aksi kanıtlanmış bir konuda, yeni bir bilgi gibi bunların sunulması gerçekten düşündürücü. Belli ki Fatih Altaylı’ya bir oyun oynamışlar, o da kötü gazetecilik yapmış, sormamış ve araştırmamış. Olabilir, bu artık onun sorunu. Kendisine ve okurlarına saygısı varsa, nasıl yanıltılıp bu yazıyı yazdığını anlatır. Ama aynı Altaylı, yazdığı “konu”nun Cumhuriyet gazetesindeki onurlu gazetecilerle ilgisi olmadığını, “Tam aksine oralara çöreklenmiş ‘onursuzlarla’ alakası olabileceğini” yazmış. İşte o bizim sorunumuz. Çünkü Cumhuriyet’te onursuz hiç kimse yok. Bu yazıyı yargıyı etkileme amacıyla yazmadığını umduğumuz Altaylı’yı özür dilemeye davet ediyoruz.