RUHAT MENGİ
“Kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur”, bazıları hariç!
Özür dileyerek bu yazımda Deniz Feneri davasını da hatırlatacağım... ‘Özür dileyerek’ diyorum çünkü normal şartlarda bu “son belge” olayının Deniz Feneri çalkantılarını, suçunun kesin olduğu bildirilen RTÜK Başkanı’nın hükümet tarafından korumaya alınmasını, davanın hâlâ açtırılmamasını, koskoca bir devlet kurumunun başında ısrarla tutulan Zahid Akman’ın “tahrifat yapılmış belgeyi” gerçekmiş gibi yutturma çabasını (sadece bu bile istifaya yeterli bir nedendir) unutturması, ortalığı yeterince vaveylâya vermesi gerekiyordu ama yine de diğer davayı örtemiyor işte. Bu arada Erdoğan’ın “RTÜK Başkanı’nı Meclis getirdi, ancak Meclis götürebilir” gibi sözleri de hiç yeterli değil çünkü soruşturma izni verme yetkisi Başbakan’ındır ve o bu izni vermiyor, önce millete bunun nedenini açıklaması lazım.
Gelelim Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlandığı İDDİA EDİLEN son belgeye... Buna gelirken de yine bazı pek işgüzar sitelerde yayınlanan aşağılık yalanlara bir değinelim. Bana ve Uğur Dündar’a “Abdüllatif Şener’i ekrana çıkarttığımız için” pek bozulan ve “Gladyo sahalarının yedekleri” filan gibi etiketler yapıştıranlar olmuş. Bizim gibi dürüst ve ülkesini seven, demokrasiye ve cumhuriyete bağlı gazeteciler etiketlerden de, kahpe yalanlardan da (ki bol miktarda yazılıyor) yılmazlar efendim. Yazan utanmazlardaki cesaretin en az on katı bizde de mevcuttur çok şükür.
Utanmaz oldukları kadar “Allah korkusundan da yoksun olduklarını” benim “dine, dindarlara, Kur’an’a saygısızlık ettiğimi” bile yazma cesaretiyle gösteriyorlar. Diğer aşağılık yalanlarına bugüne kadar “it ürür ....” diyerek sustum ama inanan bir ailede ve din dersleri de veren öğretmen bir anne tarafından yetişmiş, Kur’an’ı/dini “tümüne öğretecek kadar” iyi bilen ve din programları da yaparak halkı aydınlatmaya çalışan biri olarak, Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’nun “din, Kur’an hakkındaki bilgisinden etkilendiğini ekranda söylediği” biri, dinine ve Kur’an’a en üst düzeyde saygılı biri olarak buna susmayacağım. Hakkımda yalan, rencide edici, hedef gösterici haber koyan siteler artık takibe alınıyor ve hemen dava açılacak. Medya özgürlüğü suç işleme hakkı vermez.
DARBEYE KARŞI OLMAK!
“Gladyo sahasının yedekleri” diyenler adımın “ordunun sevmediği yazarlar” listesinde çıktığını, “darbeye karşı olduğumu” sayısız yazımda anlattığımı, “Büyükanıt’ın e-muhtırası”nı öfkeyle karşıladığımı ve son TV programımda bile açıklanmasını istediğimi bilmiyor değiller, sadece bu türlüsü işlerine geliyor.
Darbeye karşı olmak “orduyu yok etme girişimlerine” arka çıkmak anlamına hiç gelmez beyler. Bazı mâlum gazetelerde haberler “bulunan belgenin kesin doğru olduğu kanıtlanmış” gibi çıkıyor, bunda şaşılacak bir şey yok çünkü bugüne kadar iddia halindeki her rapor, her belge için, her arama, her gözaltı ve “tedbir” anlamında olan ama bu davada ceza gibi uygulanan her tutuklama için aynı şeyi yaptılar.
Son belgenin ne olduğunun da ortaya çıkarılması elbette gereklidir ve Genelkurmay’ın bilgisi dahilindeyse elbette endişe vericidir. Ama daha Genelkurmay Başkanı “Genelkurmay’da hazırlandığına dair bir bulguya ulaşılmadı, kriminal inceleme sonunda Askerî Savcılık belgenin sahte veya gerçek olduğunu anlayabilecektir. Genelkurmay’a maledilmesini hakaret sayarım. Hukuki girişime açığız” derken başta Başbakan hükümetin farklı kanatlarından ve medyanın belli kanatlarından “Durumu görüyor musunuz, demokratik şekilde seçilen hükümete karşı planları görüyor musunuz” veya “Hâlâ cevap gelmedi, bu ne demektir” gibi çıkışlar açıkçası insana “ortada gayet samimiyetsiz bir durum var” duygusu veriyor. Büyük ihtimalle aralarında çok sayıda masum ve saygın insanın bulunduğu Ergenekon tutukluları aylarca cezaevinde “suçlarının ne olduğunu bilmeden” psikolojik işkenceye tabi tutulurken, Deniz Feneri gibi “yüzyılın bağış yolsuzluğu” denilen bir soygun örtbas edilirken bu acele neden gösterilmedi de şimdi gösteriliyor?
Cemil Çiçek son belge ile ilgili olarak “Kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur” demiş. Çok doğru ama şu andaki durumda bu cümlenin sonuna “bizim koruduklarımız hariç” ilavesi de yapması gerekir maalesef.
NEDEN AVUKAT ALINMADI?
Aslına bakarsanız Genelkurmay tam açıklamayı yapana kadar kim ne söylerse söylesin “tahmin”den, “iddia”dan öte bir anlam taşımaz. Sonucu beklemek lazım... Diğer davayı 1 yıldır beklediğimize göre bunu da 3-5 gün bekleyebiliriz değil mi?
Bu arada Ergenekon davasının en temel dayanaklarından biri olan Tuncay Güney’le ilgili raporu polis hazırlamıştı ve gerçeğe uygun olmadığı ortaya çıktı. İddiaların çoğu ya kanunlara aykırı olan “gizli tanık” ifadelerine veya kriminal inceleme yapılması neredeyse imkânsız olan bilgisayar belgelerine dayanıyor. Bu son belgede de Avukat Demet Reçber “Arama sırasında (yine kanunsuz olarak) içeri avukat alınmadığını ama avukat varmış gibi rapor tutulduğunu, altında avukat imzası olmadığını, polisin aramayı tek başına yaptığını” söyledi. Bu belgenin oraya sonradan konduğunu da bildirdiler.
Devlete karşı işlenen suçları Cumhuriyet Savcısı’nın bizzat yapması kanunda yer alırken ve polisin yetkisi olmadığı halde neden ısrarla polis yapıyor? Bunları açıklamaları gerekmez mi? Eğer Alman Yargısı’nın delillere, itiraflara dayanarak verdiği karar bile yok sayılabiliyor ve hükümet “inanmadığını” söyleyebiliyorsa, bu olaylarda da kesin gerçek ortaya çıkana kadar vatandaşın inanma zorunluluğu filan yoktur.
Bu teknoloji çağında her şey ama her şey mümkün. Hele de birileri Türkiye’yle oyuncak gibi oynama isteğindeyken!