Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet
‘Sap Gibi Dururken’ Anıtkabir’de
Aramızdan ayrılışının 70. yılında Anıtkabir’deki mozolede RTE:
“Atatürk’ün önünde sap gibi duruyor.”
Bugün saygıyla ama dün:
RTE, Anıtkabir’de mozolenin önünde 15 yıl önceki unutulmaz söylemlerini, örneğin Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna,
Mustafa Kemal Atatürk’e, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 70 yıllık tarihine baktığımızda rejimin yüz akı ile çıktığını söyleyemeyiz” diye seslenişini acaba anımsıyor mu?
Mozole önündeki gözlerine, yüzüne bakıyorum; dünden koptuğuna işaret eden en ufak bir kıpırdanma yok; herhalde kafasının içinde “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor. Yani bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek yahu!” diyen sesi çınlıyor.
Herhalde hâlâ Atatürk’e “Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak için getirdin” diye soruyor.
Dün de bugün de “Referansı İslam olan bir düşünceyi”, bir anlayışı temsil etmekte olduğunu anımsıyor olmalı; dün sap gibi dururken Atatürk’ün huzurunda.
Atatürk’ün huzurunda sap gibi dururken dün, herhalde bir inancını tazeliyor; “Türkiye kendisine din olarak Kemalizmi almış, başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir” dediğini içinden geçiriyor olmalı.
Ya da 1993’teki “Türkiye Cumhuriyeti 1923’ten bu yana sürekli gerileyiş içindedir.Türkiye’nin 70 yıllık tarihi boşa harcanmış bir zamandır” söylemini dün Anıtkabir’de sap gibi durup mozoleye bakarken düşünüyor mu acaba?
Anıtkabir’de mozole önünde sap gibi dururken dün; nereden nereye geldim diye geçmişini ve bugünlerini kıyaslamıştır herhalde.
***
Dün Atatürk’ü, sadece laikliği değil, topyekûn Cumhuriyeti karalarken değişim-değiştim edebiyatıyla bugün: “İstiklal mücadelesinin önderi, Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde anarken, hep birlikte O’nun fikir ve eserleri üzerinde yeniden düşünmeliyiz” diyor.
Dün yobaz bir kafanın ürünü söylemlerini yakın yıllara kadar sürekli açıklayan RTE’ye mi, bugün Atatürk’ü aşmanın olanaksızlığını gören biri olarak son mesajında söylediklerine mi?..
Hangi RTE’ye inanacağız?
***
“O’nun fikir ve eserleri üzerinde yeniden düşünmeliyiz” diyenin, iktidarda olsun olmasın, yıllardır izlediğimiz yaşam biçimine şöyle bir göz atınız.
Atatürk’ün çağdaş bir ulus yaratmak için giriştiği devrimlerle doğrudan bağlantılı sosyal yaşam ilkelerini ne ölçüde uyguluyor; sorunuz kendisine:
Sen RTE, Atatürk konusunda dün öyle bugün böylesin ama dünden bugüne gerçek inançlarında bir milimetre değişiklik olmadığını yaşam biçiminle kanıtlıyorsun.
Sen RTE; bir kez olsun, operaya gittin mi? Örneğin Carmen’i, Aida’yı, Rigoletto’yu, Sihirli Flüt’ü izledin mi? Hayır!
Sen RTE; Fındıkkıran veya Kuğu Gölü balelerini, şöyle keyif alarak seyrettin mi? Hayır!
Vivaldi’yi, Beethoven’i, Mozart’ı, Brahms’ı, Chopin’i.. ünlü eserlerini bir konser salonunda dinledin hiç? Hayır!
Sen RTE; Nâzım Hikmet’in, Orhan Veli’nin, Oktay Rifat’ın, Attilâ İlhan’ın şiirlerini okudun mu? Hayır!
Bir gün olsun, tek bir gün Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nı izlemek için herhangi bir konser salonunun kapısından içeri girdin mi? Hayır!
Cumhuriyetin sanat alanında çağdaş kazanımları Suna Kan’ın, İdil Biret’in ve son yıllarda parlayan Fazıl Say’ın konserlerine giderek bu değerleri alkışladın mı? Hayır!
Bir resim sergisini açtın mı? Hayır!
RTE ve çağdaşlık mı? Güldürmeyin insanı!
***
Anıtkabir’de sap gibi durarak O’nun fikir ve düşüncelerine sahip çıkıyor izlenimi vermeye çalışmak.. rafta duran yalancı dolmayı yutturmaya benziyor.
“O’nun fikir ve eserleri üzerinde yeniden düşünebilmek” için önce O’nun çağdaşlığın kanıtları olan eserlerini bilmek, izlemek ve sindirmek gerekiyor.
Anıtkabir’de sap gibi durmak yeterli ve inandırıcı olmuyor.