Türkiye tarihin en büyük yangınlarıyla mücadelesine devam ederken bir yandan da provokatörlere karşı gardını alıyor. Hürriyet Gazetesi Yazarı Abdülkadir Selvi, "Deprem oluyor, sel geliyor, ormanlarımız yanıyor, insanlarımız ölüyor, cinayet işleniyor. Biz o derdimizi bırakıp sosyal medya terörü ile uğraşmak zorunda kalıyoruz." sözleriyle özetlediği köşe yazısında çarpıcı detaylara yer verdi.
İşte dikkat çeken köşe yazısı:
Bu durum artık bir sosyal medya sorunu olmaktan çıktı. Tam olarak adını koyacak olursak bu durum artık bir milli güvenlik sorununa dönüştü.
Ormanlarımız yanıyor, insanlarımız yanıyor, börtü böcek yok oluyor. Ama bunlar içsavaş çıkarmak için sosyal medyayı bir silah olarak seçmişler, oradan yeni ateşler yakmanın peşindeler.
TEHLİKELİ OYUN
“Arkadaşlar durum vahim molotof düzeneği bulundu hala ciddiyeti kavrayamayanlar var iç savaş var şu an cayır cayır yakılıyoruz yetkililer artık devreye girsin ölümüz mü çıkacak buradan”
Bunlar için felaketin adı önemli değil. Ne olursa olsun onlar her felaketten bir kaos çıkarmanın peşindeler. Fedakâr insanlarımız canını yok sayarak yangını söndürmek için uğraşırken, onlar neyin peşinde?
DERT YANGIN DEĞİL
“manavgatta şu an yangın falan yok burda terör var eli silahlı kişiler var molotofla ormanları yakıyorlar ateş açıyorlar bitmek bilmiyorlar durumun ciddiyetinin farkında olmayanlar var artık çığırından çıktı her şey bizim burdan kurtarılmamız lazım can güvenliğimiz hiç yok.”
Türkiye geçmişte bir söylenti yüzünden ağır bedeller ödemiş bir ülke. “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin gösterimi sırasında sinemaya patlayıcı madde atılması üzerine “Maraş katliamı” yaşanmıştı. Madımak Oteli’nde 33 aydınımızın yakıldığı olayların tetikleyicilerinden biri de cuma namazında caminin önünde davul çalındı söylentisiydi.
BİR PROVOKATÖR HESAP DAHA
Biz bu tür söylentilerden dolayı çok ağır bedeller ödedik. Şimdi bu sosyal medya üzerinden küresel düzeyde yapılıyor. Bir tweet daha paylaşmak istiyorum.
“Galiba anlatamıyoruz ama durum yangin boyutundan cikti manavgatta resmen teröristlerle uğraşıyoruz sürekli tehdit altindayiz yangin kontrol altina alinmadigi gibi sürekli yeni yerlerde yangin cikariyorlar bu gece manavgati bitireceğiz diyorlar halk sokakta bunlari kovalıyor”
KÜRESEL BOYUT KAZANDI
Bu olay artık beşinci kol faaliyetlerinin boyutlarını aştı. Küresel bir özellik kazandı. Amaç Türkiye’nin içinde bir kaos ortamı oluşturmak. O nedenle her olayı istismar ediyorlar, Türkiye’yi ayağa kaldıracak sinir uçlarını seçip, onlara dokunuyorlar. Çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar. Bunlar yabancı istihbarat servislerinin ve terör örgütlerinin desteği olmadan yürütülemez.
KONYA’DA ETNİK İSTİSMAR
KONYA’DA iki komşu husumeti sonucunda 7 vatandaşımızın katledildiği bir olay yaşandı. Henüz vahşetin boyutu ortaya çıkmadan, henüz olayın neyden kaynaklandığı belli olmadan sosyal medyada “#KonyadaKürtlerKatlediliyor” hashtag’i üzerinden bir kampanya başlatıldı.
“Konya’da katliamın yaşandığı evin önünden yükselen sesler: Burada bir tane Kürt kalmayacak!” haberleri servis edildi.
YANGINDAN BETER
Bir yanda canını hiçe sayarak yangınla mücadele edenler var. Diğer yanda ise sosyal medya üzerinden toplumsal yangınlar çıkarmanın peşinde olanlar var. Kurt dumanlı havayı sever misali bunlar da felaket anlarında ortaya çıkıyorlar. Felaketlerde milletin yaralarını sarmak yerine daha büyük yaralar açmak için uğraşıyorlar. İlginç olanı da sosyal medyayı bir silah olarak kullanıyorlar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Sosyal medyada bu işi körüklemeye çalışan yurtdışından, yurtiçinden, Amerika’dan, Avrupa’dan birçok yeni açılmış sosyal medya hesabı var. Birçok yalanı ve tezviratı milletimizin kafasını bulandırmak için, endişe, korku, öfke nefret yaratmak için ortaya koyuyorlar” dedi.
DÖRTLÜ YAPI
Yangınla mücadelenin orta yerinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile bu konuyu konuştum.
“Geçmiş dönemlerde ülkeleri istikrarsızlaştırmak ve kendi istikametinden ayırmak için kullanılan yöntemler şimdi sosyal medya üzerinden servis ediliyor. Yabancı istihbarat örgütleri, siyasi muhalefet, terör örgütleri ve ideolojik yapılanmalar var bunun içinde. Ve bunu takip eden masum halk var. Nefreti başka bir marjinal etki haline dönüştürmek istiyorlar. Üst akıl yalanı algı diye yutturmaya çalışıyor. Bu düpedüz yalan” dedi.
Yabancı istihbarat servislerini, terör örgütlerini anlıyorum da demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan muhalefet partilerimiz bunlara niye alet olur? Mesele Erdoğan’a muhalefetse bunun demokratik kanalları var. Mesele Erdoğan’ı tasfiye etmekse seçim sandığı var. “Erdoğan’ı tasfiye edeceğiz” diye yabancı istihbarat servislerinin planlarına alet olunur mu? “Erdoğan nefreti” yüzünden ülke kaos ortamına sürüklenir mi?
BİRBİRİNİ BESLİYOR
Maalesef geldiğimiz nokta burası... Süleyman Soylu bir mekanizmayı tarif etti. “İstihbarat servisleri, terör örgütlerini, terör örgütleri ideolojik yapılanmaları besliyor. Böylece birbirini besleyen hormonlu bir yapı ortaya çıkıyor” dedi.
ALTUN’UN ‘ECEM GÜÇLÜK’ ÖRNEĞİ
Gezi olayları sırasında başka ülkelerden kafası kopmuş, vahşice katledilmiş insan fotoğraflarının Gezi’de katliam diye servis edilmesini, 15 Temmuz gecesi Boğaz Köprüsü’nde Harp Okulu öğrencilerinin boğazının kesildiği yalanını hatırlatmak istemiyorum.
Ama İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un gündeme getirdiği Ecem Güçlük olayına değinmeden geçemeyeceğim.
“3 yıl önce evine giderken 4 kişi tarafından tecavüze uğradığını” iddia eden Ecem Güçlük isimli hesabın Emre Doğantürk isimli erkek tarafından açıldığı ortaya çıktı.
ALMANYA VE FRANSA ÖRNEĞİ
Almanya ve Fransa’nın diktatörler ya da krallar tarafından yönetilmediği belli. Almanya ve Fransa sosyal medyayla ilgili kapsamlı bir düzenleme yaptı.
Cinsel taciz, pedofili, terörist eylemlere teşvik etme, halkı kışkırtma, şiddet içerikli görsel ve işitsel yayınların paylaşımı, tehdit içeren paylaşımlar, insanların cinsiyetlerine, engellerine, etnik kökenlerine, uyruklarına, dinlerine karşı ayrımcılık konularında düzenlemeler yaptılar.
İleri demokrasi ülkeleri olan Almanya ve Fransa bu ihtiyacı hissetti de bizim böyle bir sorunumuz yok mu? Onlarda belki sosyal medya istismarı düzeyinde ama bizde ise bu iş artık “Milli Güvenlik” sorununa dönüştü.