CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Borç Üstlenimi Yönetmeliği” adıyla, büyük altyapı projelerine getirilen Hazine garantisi konusunda, haftaya TBMM’de araştırma önergesi vereceklerini açıkladı. “Türkiye, ekonomik olarak ateşe atılıyor” diyen Kılıçdaroğlu, konuyu bütün yönleriyle tartışmak üzere bir araştırma komisyonu kurulmasını isteyeceklerini söylerken “İlgili bakanın gelip Meclis’te hesap vermesi gerekiyor” dedi.
Sorularımızı yanıtlayan CHP lideri, AKP iktidarının geçmişten ders almadığını söyleyerek, “Maalesef bu tablo, Türkiye’nin geçmişteki eski krizli günlerine geri döneceğini gösteriyor” diye konuştu. Kılıçdaroğlu’nun “Hazine garantisi” ve gündemin diğer bazı başlıklarına dair mesajları şöyle:
Ekonomimize güvenmiyorlar: Eğer ekonomi çok iyi olsaydı uluslararası finans kuruluşlarından bu krediler sağlanabilirdi. Demek ki Türkiye’de halka gösterdikleri ekonomi ile dışarıdaki finans çevrelerinin gördüğü ekonomi aynı değil. Bu yönetmelik bize iki şeyi gösteriyor: Yabancı bankalar ekonomiye güvenmiyor. Ve projeleri “fizıbl” bulmuyorlar.
‘Bütçe samimiyeti’ ilkesine aykırı: Borç Üstlenim Sözleşmesi’nin kimlerle yapıldığı, Hazine’nin ne kadar borç altına sokulduğu belli değil. Resmi Gazete’de ilan edilmeyecek. Bu, bütçenin “samimiyet ilkesi”ne aykırıdır. Demokrasilerde bütün iktidarların, topladığı her kuruşun hesabını vermek gibi bir zorunluluğu vardır. İhaleyi yandaşa veriyorsunuz, orada havuz hesabı oluşturup para aktarıyorsunuz. İhaleyi alan firmalar kredi bulamayınca da onlara garanti veriyorsunuz. Böyle bir sistemin dünyada örneği yok.
Vergilerimizle ödeyeceğiz: Bu yönetmelikle Hazine “Batarsa paranızı ben ödeyeceğim” diyor. Bu da faturanın doğrudan vatandaşa çıkması demektir. Başbakan bu parayı doğrudan kendi cebinden ya da oğlunun banka hesabından ödemeyecektir. Ödeyeceği yer 76 milyon yurttaşın vergilerinden ödeyeceği yerdir. Hazırlığı başlatıkları Araştırma Önergesi ile Hazine’nin ne kadarlık bir yük altına sokulduğunun sorulacağını belirten Kılıçdaroğlu; yönetmeliğin yargıya götürülme koşullarının da hukukçularca incelemeye alındığını vurguladı. CHP lideri, “Borç Üstlenimi Yönetmeliği” kapsamına giren proje ihalelerinin tamamının “şaibeli ve adrese teslim” olduğunu da belirterek, İzmit Körfez Geçişi kapsamındaki İstanbul-İzmir otoyolunun yakından incelenmesi gerektiğini söyledi.
Tarihimizle yüzleşmeliyiz: 1915 olaylarının ne kadar dramatik olduğu herkesçe biliniyor. Başından bu yana amacımız, tarihçiler tarafından incelenip somut gerçeklere dayalı belgelerle topluma sunulması, konunun “sıcak siyaset” içine konulmamasıydı. Meclis’te iki yasama dönemi önceki bu deklarasyona bütün partiler katılmıştı. Mesela, Ermenistan’a devlet arşivleri açılmadı, oradaki kayıtların da açılması lazım. Ölenler sadece Ermeniler değil. Orada karşılıklı bir kırımın olduğu biliniyor. 1915’te hayatını kaybedenlerin tamamı İmparatorluk vatandaşı. Kimliği, inancı ne olursa olsun, onlara ve torunlarına taziye bildirmek olağanüstü bir olay değildir. Bütün yorumlara saygı göstereceğiz. Herkes kendi penceresinden bir yorum yapacaktır. Ama soğukkanlı bakmak lazım. Her ülke kendi tarihiyle yüzleşiyor. Biz de yüzleşmeliyiz.
Cumhurbaşkanı adayı: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, iktidar muhalefet çekişmesi konumuna taşınması doğru değil. Bu konudaki doğru soru, “Türkiye’yi temsil edecek kişi hangi niteliklere sahip olmalı?”dır. Ülkeye cumhurbaşkanı seçiyoruz. Adaylık konusunu elbette somutlaştıracağız. Ama bunun zamanlamasını iyi yapmak gerekiyor. Kendi aramızda konuşup tartışmamız; ondan sonra oturup karar vermemiz gerekiyor. Sadece benim veya MYK’nin değil Meclis grubumuzun da görüşlerini almak gerekiyor. İnanıyorum ki, iyi bir adayla yola çıktığımızda toplumun her kesiminin saygı duyduğu bir ismi getirebiliriz. Ağustosa epeyi zaman var. Bugünden aday ismi zikretmek çok doğru değil. Daha tutarlı bir yol benimsemek gerektiğine inanıyoruz.
Bağış kampanyası şeffaf olmalı: Seçim mevzuatımızda cumhurbaşkanı adayları konusunda Hazine yardımı ya da buna özel bir bağış sistemi yok. Mevcut bağış sınırlarına dair madde geçerli olacaktır. Büyük olasılıkla, aday kendisi bir bağış kampanyası açar. Destekleyen kişiler de yasanın öngördüğü sınırlar içinde bağışlarını yapar. Tabii, bunun çok şeffaf yürümesi lazım. Bir internet sitesi açıp banka hesap numarası açılır. Kimin ne kadar yatırdığı belli olur. Seçim harcamaları da oradan finanse edilir. O nedenle de cumhurbaşkanı adayının gerçekten çok “temiz” olması gerekiyor. Bu arada dikkat çekmek isterim; yasada orantısız bir düzenleme var. Parasal katkı için sınır var ama bunun dışındaki ayni katkılar için yok. Mesela, birine on uçak, 300 otobüs tahsis edilebiliyor.
Yurtdışı seçmenler: Yurtdışında oy kullanılacak her noktada temsilcilerimiz olacak. Bir süre önce oralardaki dernek yöneticilerini davet ederek toplantı yaptık. Arkadaşlar çalışıyor. Hepsinin başında da Faruk Bey (Loğoğlu) var. Burada en önemli konu oy çuvallarının Türkiye’ye güvenli getirilmesi. Uçakla taşınacak. Biz bu konuda YSK’ye önerimizi götüreceğiz.
AKP’nin oyları düşüyor: Yüzde 10 baraj milli irade hırsızlığı. 12 Eylül darbesinin getirdiği ve dünyada örneği olmayan bir uygulama. AKP şunu görüyor: Oyları sürekli düşüyor. Düşmesine ve yüzde 10 seçim barajına rağmen daha az milletvekili çıkarıyorlar. Şimdi yeni bir arayışın içine girdiler. Yüzde 10 barajını indirelim derken bu kez de “Nasıl oylarımız düşmesine rağmen, daha fazla milletvekili çıkarırız?” arayışına girdiler. Bu arayış demokratik değil.
Gül ve MİT Yasası: Demokrasiden ve özgürlükten söz eden bir Cumhurbaşkanı’nın MİT Yasası’nı parlamentoya geri göndermesini bekleriz. Ama Sayın Gül bunu yapmaz. Çünkü kendisini seçen iradeye bağımlılıktan kurtulamıyor.