Arınç, başkanlığı döneminde TBMM'nin, eski mutfak malzemelerini Deniz Feneri Derneğine gönderdiği, derneğe Üstün Hizmet Ödülü verildiği ve kendisine atfen ''Almanya'daki Deniz Feneri Derneği yöneticileri yoldan çıkmışlarsa, Allah belalarını versin'' yönünde çıkan haberler üzerine Parlamentoda basın toplantısı düzenledi.
Bir gazetecinin, ''Böyle iddialar karşısında Allah'a mı havale etmek gerekir yoksa adli makamların harekete geçmesini mi beklemek gerekir?'' sorusuna Arınç, ''Allah cezasını, belasını versin, halkın ağzından sık sık çıkan sözlerdir, çok fazla kullanılmaması lazım. Bir kısım insanlar kendilerini savunurken, işi Allah'a havale ederler, bu yeterli ve doğru değildir. Cezalarını versin derken, maddi cezalardan da bahsettim. Her suç, iddia araştırılmalı, yasalara aykırı işlem yapanlar, cezalarını görmelidir, bu ceza hukuku anlamındadır. Sadece beddua, temenni etmekle bu işler geçiştirilmemelidir'' karşılığını verdi.
Arınç, ''Başbakan'ın, adeta bu haberleri yazanların Allah cezasını versin şeklinde bir tutumu var. Başbakan'ın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' diyen bir gazeteciye, ''Şunun veya bunun davranışlarını yorumlayacak, hüküm verecek durumda değilim, yaparsam nezaketsizlik olur'' yanıtını verdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilintili bir şey söylemesinin doğru olmadığını dile getiren Arınç, bu şablona kim girerse de payını alacağını kaydetti.
LANETLENECEK BİR İŞ
Arınç, yardım toplama gibi insani bir olayda, merhamete, vicdana dayalı bir konuda toplanan paraların, kişisel hesaplara geçirilmesi ve kişisel çıkarlar için kullanılmasını yanlış, çirkin bulduğunu, lanetlenecek bir iş olarak gördüğünü söyledi. Fakirler için toplanan yardım paralarını, zimmetine geçirenlerin, insanlık onurunu kaybettiğini, hiçbir zaman halkın içinde barınamayacağını dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu sadece Deniz Feneriyle ilgili konuşacak bir konu değil. Zaman zaman kişilerin maddi durumlarının yetersizliği nedeniyle kampanyalar açılır, ama duyarız ki toplanan paralar kişisel olarak harcanmış, zimmete geçirilmiştir. Bu tür olayları yapanlar, insanlık onurundan, vicdanından nasipsiz insanlardır. Bu tür insanları, siyasi kimliğine, inancına, görüşüne bakmadan dışlamak, yanlış bulduğumuzu söylemek zorundayız. Ancak bunu yaparken de dikkatli olmak durumundayız. Mahkeme kararı henüz elimize geçmemişken, bazı insanları alelusul suçlamanın, kamuoyunda suçlu hale getirmenin, peşinen mahkum etmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bugün Deniz Feneri üzerinden, bütün yardım kuruluşlarını yıpratacak, yaralayacak kampanyayı açarsak, henüz yargı kararı olmadan, herkesi suçlu ilan edersek, diğerlerine de zarar vermiş oluruz.''
'MERKEL'İ, BÖYLE BİR SUÇUN FAİLİ KABUL EDEBİLİR MİSİNİZ?
Arınç, bir gazetecinin, ''Davada, AK Parti'ye yakınlığı olan kişilerin söz konusu olmasına rağmen, AK Parti'nin asıl üzerine gidilmesi gerekenleri değil, basın ve muhalefeti suçladığını'' ifade etmesi üzerine, medyanın dava konusundaki bazı tutumlarının eleştirilebilineceğini bildirdi. Yargı süreci sonuçlanmadan, insanları peşinen suçlu kabul etmenin doğru olmadığını ifade eden Arınç, manşetlerde, Erdoğan veya AK Parti'nin suçlanmasının, siyasal amacının olabileceğini savundu. Arınç, bir gazetenin, elde ettiği bilgi kırıntısını teyit etmeden, manşete çekmemesi gerektiğini vurgulayarak, ''Suç ortağı gibi gösterilen kişinin, Türkiye'nin Başbakanı olması fevkalade üzücü bir olaydır'' dedi. Almanya'daki yargılama sürecinin devam ettiğine dikkati çeken Arınç, bununla ilgili Türkiye'de bir tahkikat yapılması gerektiğini vurguladı. Arınç, şunları kaydetti:
''Başbakan ile ilgili olarak, söylenen şey, oradaki bir kişinin 'al şu parayı filana ver, filan da filana götürsün...' 3 kişi var, 3. kişi Başbakan ama ne buraya gelen, ne para verdiğini söyleyen, ne paranın verildiğine dair belge var Çok çirkin bir şey. Ceza davasının temel ilkesinde, birinin 'ben bu suçu işledim' demesi yeterli değil. Bir adam 'ben şunu öldürdüm' dese, yeterli değildir, maddi delil aranır. Türkiye'de bir Alman üzerinde 10 kilogram eroinle yakalansa, 'Bana bunu Angela Merkel verdi, Türkiye'ye vermemi söyledi' dese, ne düşünürsünüz. Siz, Merkel'i, böyle bir suçun faili olarak kabul edebilir misiniz? Türkiye'de 100 YTL'ye hayatını pazarlayanlar var, bunun eline 10 bin verseniz, 'Toplumun en itibarlı saydığı kişiyle her gün bir arada oluyorum' dese, ne düşünürsünüz? Herkes bir şey söyleyebilir. Geçmişte bu oldu, bir milletvekili yurt dışında yakalandı, eroini geçmişte, Türkiye'de başbakanlık yapan bir kişiden aldığını söyledi, yargılama sonucunda iftira olduğu ortaya çıktı.''
BAŞBAKAN, NASIL SUÇLANABİLİR?
Almanya'da iki kişinin, kendi aralarında böyle bir şeyi konuşmuş olsa bile bunun Erdoğan ile ilgisinin ne olabileceğini soran Arınç, şöyle devam etti: ''Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı nasıl suçlanabilir, aleyhinde nasıl bir delil olarak gösterebilirsiniz? Bu vicdansızlık, hukuksuzluk değil mi? Başbakan'ı sevmeyebilir, görüşlerine muhalif olabilirsiniz ama iki serseri böyle bir laf etti diye, Türkiye'de Başbakanı suçlamaya yetecek bir delil olması mümkün mü? Vicdanlı olalım. Ceza hukuku, kendi prensipleri içinde bile böyle bir şeyi kabul etmez. Bu davanın iddianamesinde ve yargılama sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ını suçlayabilecek bir şey olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Bu irtibat kurulacaksa da savcılar, yargı yapacaktır.''
RTÜK BAşkanı Zahid Akman ile ilgili bir soru üzerine Arınç, Akman'ın elindeki mahkeme kararlarına itibar edilmesi gerektiğini belirtti. BMM Başkanı Köksal Toptan'ın, anayasa ve bazı yasalarda değişiklik için siyasi partilere yaptığı uzlaşma çağrısının anımsatılması üzerine Arınç, komisyona üye verenlerle, uzlaşma komisyonunun kurulmasının yararlı olabileceğini bildirdi