Orantısız güç kullandıklarını kabul eden polisler, çok uzun saatler çalıştıklarını ve bu nedenle insalıktan çıkarak şiddet uyguladıklarını ifade ettiler.
Polislerden birisi de, uyguladıkları orantısız şiddeti kınadıklarını ancak eylemcilerin bir daha gelmememesi ve evlerine gidebilmek için bu kadar şiddet uyguladıklarını söyledi.
Polisler, Ethem Sarısülük'ün vurulma anındaki görüntünün başka yöne çevrilmesine ise "bu kasıtlı yapılmışsa suçtur ancak polisin hukuksuz emre direnecek gücü yok" cevabını verdi.
İşte polislerle yapılan röportajlardan bir kesim
Peki bütün bu olan biteni nasıl açıklıyorsun?
"Açıklayamıyorum. Şiddeti onaylamak mümkün değil. İnsansan, onaylayamazsın. Birilerinin kafasına nişan alınması, gözlerinin çıkması, saçlarından sürüklenmesi, tekmelenmesi… Bunlar, bizi de rencide eden şeyler. Hiçbir şekilde haklı bir gerekçesi olamaz. Evet, bunların hepsi yaşandı. Ama polis, neden bu kadar çok şiddet uyguladı, bunu da araştırmak lazım. Amacım, polisi aklamak ya da savunmak değil, ama polisin psikolojisi de hesaba katılmalı. Bize, bir görev veriliyor. 40 saat boyunca kaldırımda yatırılıyoruz. Yemek desen hak getire, yarım ekmek arasına kaşar-salam. Tuvalet desen iki tane, önünde 200 kişi kuyrukta. Sabahtan akşama kadar hakaret, taş, molotof yiyoruz. N’oluyor? Biz de insanlıktan çıkıyoruz"
Nasıl bir psikoloji söz konusuydu?
Hepimiz onca gün yıkanmamışız, artık kokuyoruz, iç çamaşırı dağıtıyorlar, don, atlet. Ben 57 saat, kesintisiz görev yaptım, küçücük bir sehpanın üzerinde yattım. Canavarlaştırıldık, insanlıktan çıkarıldık. Dolayısıyla, patlama noktasına geldik. Polisi, öyle bir ortamda çalıştırırsan tabii ki şiddet uygular. Emniyet, polise insan haklarına uygun davranıyor mu ki; polis, göstericilere insan haklarına uygun davransın? O sırada bir arkadaşımızın eşi doğum yaptı, izin verilmedi. Bir arkadaşımız yaralandı, ayağına 9 dikiş atıldı, eve göndermedi. Bir arkadaşımız evlenecekti, düğün salonu tutmuş, davetliler gelecek, çocuk kendine düğüne gidemedi. Böyle insanlıktan uzak bir ortam…
Gezi’de seni en çok üzen neydi?
"Lobna Allami’nin başına kapsül isabet etmesi. Oradaydım"
Senin arkadaşlarından birinin, o kızın hayatını kaydırdığını bilmek nasıl bir duygu?
"Felaket. Ama yine de, kimsenin bilerek ya da isteyerek böyle bir şey yapabileceğine inanmak istemiyorum. O kapsülü atan kendini biliyorsa, inan çok pişmandır"
Sen polisin orantısız güç kullandığını kabul ediyor musun?
Tabii ki. TOMA’yla su sıkıp, insanı takla attıranlar oldu. Ya da direkt kafaya nişan alıp, yaralayanlar. Bunlar orantısız güç. Kınıyoruz. Ama bir saatten sonra, deliriyorsun. Ben de öyle oldum mesela, göz altına alacağım vatandaşa, 1 birim şiddet uygulayarak alabilecekken, 4 uyguladım. Yaptım. Çünkü saf dışı bırakayım bir daha gelmesin istedim. Ki ben de evime gidebileyim.
İnsanların Gezi’den sonra sana davranışı değişti mi? Polis olduğunu öğrenince n’apıyorlar?
"Halkın bize öfkesi birken, bin oldu. Halkla karşı karşıya getirildik"
Ethem Sarısülük’ün vurulma anındaki güvenlik kamerası nasıl oluyor da, başka yöne çevriliyor? Bir ağaca zumlanıyor…
"Ethem’in vurulma anında kamera dönüyorsa, bunun iki izahı olabilir: Birincisi kamera özelliğidir ki bu belirli saniye aralıklarıyla otomatik döner. İkincisi, kasıtlı yapılmıştır. Bu da suçtur. Emniyet içinde böyle bir emir veren suç işlemistir. Ama ne var ki, polis, kendisine verilen emri uygulamak zorunda. Bizim de bütün savaşımız bu. Polis memurunun, hukuksuz emre itiraz etme hakkı olsaydı, bunların çoğu yaşanmazdı. Ne yazık ki yaşanıyor. Polisin delil karatma ermine direnecek gücü yok. Mecburen uyguluyor"
Ali’yi döverek öldüren polislere ne diyeceksin?
"Henüz o şahısların polis olup olmadıkları belli değil. Eğer polislerse, böyle insanlardan sadece utanırım. Ama unutmamak gerekir ki, çadırları yakanların da önce polis oldukları zannedildi, sonra zabıta çıktı. Soruşturmanın sonucunu beklemek lazım"
Roportajın tamamını okumak için TIKLAYINIZ