ERCAN İNAN/VATAN
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile bir grup gazeteci İstanbul’da bir araya geldik. Aralık ayında 11 milyar liraya yakın ek ödeneği Van depremi ve altyapı harcamaları için serbest bırakmasa 2011’i neredeyse denk bütçe ile kapatacak bir performans gösteren Maliye’nin komutanı olarak oldukça mutluydu.
Ekstra ödeneğe rağmen gayri safi milli hasılanın yüzde 1.4’ünde kalan bir bütçe açığı performansından dolayı kutladığımız Maliye Bakanı ile güncel konuları masaya yatırdık.
Kuşkusuz en ilgi çekici konu, Mart ayında kira geliri olanlara gidecek içi doldurulmuş beyanname oldu. Maliye ciddi bir tarama yapmış. Vatandaşın beyan ettiği bilgiler, tapu bilgileri ve bankalardan gelen kira ödeme raporları ile karşılaştırılmış. Hatta sigorta şirketlerinden istenen yangın, hırsızlık gibi poliçelerle de çapraz sorgu yapılmış. Böylece 751 bin kira geliri olan mükellef tespit edilmiş. Şimdi o kişilere mektup, e-mail, SMS gibi yollarla ulaşılacak.
Devlet dili ile yazılmış metin elimde yok ancak halk diliyle şöyle denecek: “Ey vatandaş, oturduğun evin dışında bir evin olduğunu biliyoruz. Bu evini kiraya verdiğini kira geliri elde ettiğini de biliyoruz. Kiradaki evinin bulunduğu bölgedeki rayiçleri de biliyoruz. Dolayısıyla gayrimenkul sermaye irad beyannamesi vermen gerekiyor. Biz, zahmet etme diye o beyannameyi senin yerine önceden hazırladık ve senin bilgine sunuyoruz. Bu beyannameyi imzaladıktan sonra sizi vergi dairesine bekliyoruz.”
‘Mükellef itiraz edebilir’
Maliye Bakanı Şimşek, bu hazırlığı biraz espriyle vatandaşa yardımcı olma amacıyla yaptıklarını ifade etti.
Peki ya mükellef bu tespitlere itiraz ederse...
Bakan Şimşek, ‘Elbette beyan esastır’ ilkesinin altını çizdi ancak şu eklemeyi yaptı:
“Mükellef itiraz edebilir. Hazırladığımız beyannameyi imzalamayabilir. Kendi beyanını yapar, saygı duyarız. Ancak o zaman şunu bilmeli. Ben eğer kendi yaptığı beyandan şüphelenirsem, incelerim. İncelemeden de bir yanlış beyan çıkarsa mükellef canının yanacağını bilir. Geriye dönük 5 yıllık gelirin vergisini, gecikme faizi ve üstelik cezası ile isterim. Mükellef için daha sıkıntılı bir durum ortaya çıkar.”
Bakan Şimşek, bu operasyonu proaktif bir yaklaşım olarak değerlendiriyor ve amaçlarının vergiyi tabana yaymak, bugüne kadar hiç vergi almadıkları kesimlerden vergi toplamak olduğunu söylüyor.
Vergi sistemi değişecek
Avrupa Birliği’nde yüzde 13 olan gelir ve kurumlar vergisi toplamının milli gelire oranı, Türkiye’de ne yazık ki yüzde 6’larda. Danimarka’da bu oran yüzde 27’yi buluyor.
Türkiye, sağlıklı biçimde gelir ve kurumlar vergisi toplayamadığı için akaryakıttan alınan aşırı ÖTV başta olmak üzere dolaylı vergilere yükleniyor. (Bakan Şimşek akaryakıtta vergi yükünün 2000’li yılların başında yüzde 70’e yakın iken şu an yüzde 59’a altına indiğini söylese de dolaylı vergi yükünün ağır olduğunu kabul ediyor)
Şimşek, daha adil ve kayıp kaçağı önleyen bir basit vergi sistemi oluşturmak için bu tür proaktif çalışmalara ihtiyaç olduğunu söyledi. Şimşek ABD ve İngiltere’den de örnek vererek, “Mesela ABD vergi teşkilatı IRS. Ayda 1000 dolar kazanç beyan eden ancak 10 bin dolar harcayan birinden çok rahatlıkla açıklama istiyor, tarhiyata gidebiliyor. Burada mükellefin vergi kaçırdığını biz ispatlamak zorundayız. Orada ise mükellef kaçırmadığını ispatlamak zorunda. Böyle dünyada farklı uygulamalar var. Kimi başarılı oluyor kimi başarısız. Biz de oturup teknik bir çalışma yapıyoruz. En uygun sistemi oturtacağız” dedi.
Maaş cezası belediyeleri hizaya getirdi
Bakan Şimşek’e “2007 yılına kadar mahalli idarelerin açıkları en büyük problemlerden biriydi. IMF bile bu konuya özellikle dikkat çekiyordu. Şimdi belediyelerin bütçeleri disiplin altında, fazla veriyor. ‘Nasıl başarıldı bu?” diye sordum. Tüm belediyelerden her ay sürekli mali rapor aldıklarını, aylık gelir gider tablosunu göndermeyen belediyenin muhasebesindeki yetkiliye 1 maaş ceza kesildiğini söyledi. Önceden sadece aylık bildirim kuralı varmış, ancak belediyelerin yüzde 80’i bildirim yapmıyormuş. Maaş cezasından sonra bildirim yapmayan belediye oranı yüzde 5’e gerilemiş. Bakan Şimşek, bu uygulamanın otokontrol sağladığına dikkat çektikten sonra, belediyelere kaynak aktarılan ortak havuzun gelirlerini yüzde 30 artırdıklarını, emlak vergisinde de belediyelere limitin üst sınırına kadar imkan sağladıklarını söyledi. Bu arada, Bakan Şimşek belediyelerin ihtiyaç fazlası elemanlarını devlete aktararak da personel harcamalarında önemli düşüşler sağladığını söyledi. Şimşek, adını vermediği bir belediyenin daha önce 570 kişi istihdam ederken aynı işi şimdi 37 kişiyle yaptığını vurguladı ve “Belediyeler istihdam bürosu olmaktan çıktı hizmet bürosu oldu” diye konuştu.
2012 de bereketli başladı
Maliye Bakanı Şimşek, 2012 Ocak ayı bütçe performansını da ‘Bereketli’ olarak yorumladı. Yüzde 4’lük büyüme rakamının çok makul olduğunu söyleyen Şimşek, Amerika’dan verilerin iyi geldiğini, Avrupa’nın da 2-3 ay öncesine göre daha iyimser olduğunu vurguladı. Şimşek, tüm olumlu gelişmelere rağmen Avrupa’da önümüzdeki 10 yılda düşük büyüme riskini yüksek gördüğünü belirtirken, bunun en büyük sebebinin ise rekabet gücü eksikliği olduğuna işaret etti. Şimşek, Troyka’nın Yunanistan’da özel sektörden istediği yüzde 25 maaş indirimine dikkat çekti ve “AB nihayet sorunun özüne gelmiş görünüyor. Rekabet gücü eksikliği bu ve benzeri yöntemlere başvurulmadan giderilemeyecek. Sadece bütçede sıkılaştırma istenen sonuçları vermiyor. Avrupa’da hayat standartı düşmeye devam edecek” dedi. Şimşek, nüfusunun yarıdan fazlası 30 yaşın altında olan Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin açık vermesinin kabul edilemez olduğunu, Mısır da bile sosyal güvenlik sisteminin fazla verdiğini de sözlerine ekledi.
Körfez’den para bekliyoruz
Maliye Bakanı Şimşek, Suudi Arabistan, Umman, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşan bölgeden ciddi bir sermaye girişi beklediklerini de belirtti. Petrol fiyatının 85-128 dolar aralığında kalması halinde Körfez Bölgesi’nde 2015 yılına kadar 1.3 trilyon dolar, 2020 yılına kadar ise 4.8 trilyon dolar sermaye fazlası oluşacağının hesaplandığını hatırlatan Şimşek, “Bu paraları kendi ülkelerinde park etmezler. Sıfıra yakın getiri sunan ABD, Japonya gibi piyasalara gitmektense Türkiye’ye gelmelerini istiyoruz. 2002’den sonra 107 milyar dolar doğrudan sermaye çekmişiz. Bunun 30 milyar doları Körfez’den. Daha fazlasını çekmeliyiz” diye konuştu.