Kıbrıs'ta askere karşı düşmanlık
Hakikaten önümüzdeki günlerde Kıbrıs Türkü tahmin edemeyeceği karışıklık ve çatışma ortamına doğru sürüklenmek istendiği “sessiz bir savaş” içerisine sokulmak isteniyor. Devletlerin diğer devletlerle kurdukları uluslararası ilişkilerinde kendi çıkarlarını muhafaza etmek gayesi ile yürüttükleri “sessiz” savaşın adı psikolojik harptır. Psikolojik harp savaş ya da barış dönemlerinde dost, tarafsız veya düşman hedef toplumlarının kendi çıkarları yönünde tutum ve davranışlarını yönlendirmek, kitleyi etkilemek için ekonomik, siyasi, kültürel, askeri, teknolojik, sosyal ve hatta dini alanlarda planlanarak uygulanan tüm faaliyetleri kapsar. Psikolojik harp uygulama olarak psikolojik harekâtı kapsar. Psikolojik harekât kapsamında bir ülkeyi ayakta tutan değerlerin yıpratılarak, kendi milli menfaatlerini gerçekleştirmek üzere yürütülen faaliyetlerdir. Kıbrıs’ta da özellikle Kıbrıs Türkü’nün adada sahip olduğu Türklük kimliğini, Devletini, Anavatanla olan bağlarına tahammül edemeyen batı dünyasının oryantalizim projesi kapsamında (Doğu toplumlarının politik, kültürel vs. eritilmesi) bir savaş vermektedir.
Bu savaş kapsamında içteki kurum, parti, sivil toplum örgütleri kullanılarak Kıbrıs Türkü farkına varamadığı bir operasyon ile etki altına alınmak istenmektedir. Bu operasyon kapsamında kendi kurumlarına, polis ve ordusuna, dini, kültürel değerlerine, yargı sistemine karşı yalan haberler yayılması hedeflenerek toplumda bir “korku ve güvensizlik” yaratılması hedeflenmiştir. Bu korkunun yaratılması için de görsel ve yazılı medya(radyo, tv, gazete, dergi, broşür) kanalları vasıtası ile anılan değerler için yıpratıcı bilgiler verilmesi planlanır ve uygulanır. Verilen bilgiler uzun uzadıya anlatılır ki, halkın mücadele azmi kırılarak bir çaresizlik içerisine düşmesi sağlansın. Bunun için yalan haberler günlerce yazılır, çizilir ve tartışılır.
İkinci dalga
İŞTE özetle ifade etmeye çalıştığım açıklamalar dikkate alınarak, bugün üzerimizde gerçekleştirilen son operasyona bir göz atmakta fayda vardır. Rum istihbarat birimi ve diğer birimlerin 1989 yılından beri Kıbrıs Türkü’nü içten kırma metotları Annan Planı’ndan sonra yeniden hortlatılarak ikinci dalgasının işlerlik kazanması ile harekete geçmiştir.
Mütemadiyen neşrolunan birtakım gazetelerde bazı münevver geçinen şahsiyetlerin “Kıbrıs Türkü tehlikede, Türkiye’ye karşı savaşmamız lazım, yoksa yok oluşa gideceğiz!” şeklindeki söylemlerini açıkça dillendirmeden kısa bir süre önce, “50 bin TC uyruklu kişinin vatandaş olacağına” dair bir şaiya çıkararak yaygara kopardılar. Manüpülasyon olan bu haberin arkasına sığınarak Kıbrıs Türkü üzerinde bir kutuplaşma yaratma amacında olan şahsiyetler, Rumların yıllardan beri öne sürdüğü “Türkiye’ye karşı bir savaş açılması” söylemini ise 28 Aralık 2007 tarihinde bir özel radyo kanalında açıkça dillendirdiler.. Nitekim, karşı tarafın unsurlarının yeniden harekete geçerek bir hazırlığa giriştikleri içimizdeki seçilen piyonların “neşriyatları” ile ortadır. Ne de olsa ufukta yeni bir plan hazırlığı vardır. Bunun için AB ve GKRY’ne güveni kalmayan insanlarımızı etkilemenin stratejileri kapsamında oluşturulan propagandalar, şimdi yavaş yavaş içimizdeki piyonlarca basın-yayın aracılığıyla enjekte edilmek istenmektedir...
Zehirli aşı
Burada, ilk etapta Kıbrıs Türküne zehirli aşıyı az dozajlar halinde vererek operasyon uygulanmak istenmektedir. Aynı şekilde, ülkemizde Amerika’nın desteği ve fonları ile Türk askerine karşı yeni insiyatif grupları, sivil toplum örgütleri, barış grupları, kadın örgütleri, hızla oluşturulmaya devam etmektedir. Peki ne için? Adada Türklük bilincinin yok edilerek, Anavatan’dan koparılmak için değil midir?
Zira, Halkımız nezdinde ne AB ne de Rumların tutumlarına bir güveni kalmayan vatandaşlarımızın, Annan Planı döneminde sunulan “sahte umut operasyon”na benzer bir hareketin yeni bir dalgası ile karşı karşıyadır. . Annan Planı’nda ana hedef Kıbrıs Türklerine sunulan umut propagandaları ile “evet” çıkmasını sağlamaktı. Bu konuda Türk tarafına “evet” derseniz “dünya sizi uzlaşır görecek, izolasyonlardan da kurtulacaksınız” denmiştir. Yıllarca kötü idarelerden bıkan halkımız, daha önceden dış unsurlar kanadı ile oluşturulan “barış grupları” organizasyonları eksenine sokulmuştur. Anavatandaki Türk hükümeti de bu kıskaçta AB yolunda “kullanılarak” Kıbrıs Türkünden “evet” demesini istemiştir. Zira, daha sonra görüldü ki Kıbrıs Türküne verilen hiçbir vaat yerine getirilmemiştir. Kıbrıs Türkü dün olduğu gibi bugün de ambargolar altında ezilmeye devam etmektedir. O halde neden batı ya da Amerika ısrarla Kıbrıs Türkü evet desin istemiştir?
Korku inşa ediyorlar
Burada gaye Anavatan ile bağların kopartılması, Anavatan’daki Türklerin Kıbrıs Türklerine bakışını değiştirmesi için gerçekleşmiştir. Bir şüphe ve önyargı algılaması yaratılmak istenmiş ve Yavruvatan-Anavatan arasındaki bağların zayıflatılması hedeflenmiştir. İstihbarat güçlerinin hedefi kıskacında olan Kıbrıs Türkleri, hengameli Annan planından sonra şimdi ikinci bir operasyon kıskacına alınmak istemektedirler. Birinci perde kapanmış, ikinci perde açılarak, “Türkiye Aleyhtarlığı” bir söylemi kuvvetlendirmek ve Kıbrıs Türkünü Anavatandan uzaklaştırmak için yalan haberleri kamuoyuna duyurma çabasına girmiştirler. Bu yolla halkın üzerinde “yıkım ve korku” yaratılmak istenmektedir. Zira Kıbrıslılık kimliğini gençlerimizin beyinlerine sokmaya çalışan bu unsurlar “ayrı bir ırk” oluşturma gayesinde hareket etmektedirler. Ne acıdır ki bu oyuna gelenler, 2004 yılında tarih kitaplarımızı değiştirmişlerdir. Bu duruma Rumlar, “Atilla çocuklarının Elen gibi düşünmesi isteniyor” diye yazmışlardır.
Tercüman