Crowley, New York'ta Yabancı Basın Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, belgelerdeki asılsız suçlamalar nedeniyle Amerikalı diplomatlara karşı yargı yoluna başvuracağını açıkladığı ve diplomatları 'dedikodu' diplomasisi yürütmekle eleştirdiğini" belirterek, bunu nasıl değerlendirdiğine ilişkin bir sorusu üzerine, "Diplomatlarımız ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili samimi ve dürüst değerlendirmelerini sunarlar. Bu faydalı ve önemli. Diplomatlarımız bunu yapmaya devam edecek. Diğer ülkelerin diplomatları da aynısını yaparlar" diye konuştu.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'a, geçen haftaki Kazakistan ve Bahreyn ziyaretleri sırasında bir dışişleri bakanının, "endişelenmeyin, bizim sizler hakkında ne raporlar yazdığımızı bir görseniz" dediğini aktaran Crowley, sözlerine şöyle devam etti:
"Diplomatların yaptığı budur. Kendi bakış açılarını ve değerlendirmelerini sunarlar ve bu değerlendirmeler, belirli bir zamanda neler gördükleri ve neler hissettikleriyle alakalı olabilir ve olaylar geliştikçe onların bu yargıları da gelişir. Yazışmalarda sıkça gördükleriniz, sadece bir fotoğraf karesi. Bazı durumlarda bu, bir diplomatın hissettiklerine değil, ona bir başkası tarafından neler söylendiğine dayanabilir. Diplomasinin doğası budur. Diplomatlarımızdan istediğimiz, Washington'daki politika yapıcılara kendi en iyi değerlendirme ve yargılarını sunmalarıdır".
"YAKIN VE ETKİLİ İŞBİRLİĞİMİZ VAR"
Türkiye ile ABD arasında yakın ve etkili bir işbirliğinin bulunduğunu ifade eden Crowley, bunun hem ABD hem Türkiye hem de bölgenin yararına olduğunu söyledi.
"NATO müttefikiyiz ve yakın dostuz" diyen Crowley, İran'ın nükleer programıyla ilgili Tahran ile "5 1" ülkelerinin bir sonraki toplantısının İstanbul'da olacağına dikkati çekerek, "Türkiye'nin, bölgenin geleceği açısından çok önemli bir diyalog niteliğindeki ikinci toplantıya ev sahipliği yapma arzusuna minnettarız" diye konuştu.
Crowley, Clinton'ın geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Washington'da "çok yapıcı" bir görüşme yaptığını hatırlatarak, "Türkiye ve ABD'nin karşılıklı çıkarları paylaştığı geniş boyuttaki bir dizi konuda işbirliği içinde olmaya devam edeceğiz" ifadesini kullandı.
Diğer ülkelerle karşılıklı çıkar ve saygıya dayanan ilişkilerinin, Wikileaks belgeleri yüzünden değişmediğini vurgulayan Crowley, "kısa vadede zor zamanla geçirebileceklerini, ancak uzun vadede, sahip oldukları daha büyük çıkarların üstün geleceğini" belirtti.
Crowley, bir gazetecinin, "Wikileaks belgelerinde, Başbakan Erdoğan'ın İsviçre'de banka hesaplarının olduğu gibi bazı suçlamaların yer aldığını" belirterek, bu konuda herhangi bir Türk yetkiliyle temasa geçip geçmediklerini sorması üzerine, belgelerin içeriğine dair yorum yapmayacağını söyledi.
Clinton ve Davutoğlu'nun geçen hafta Washington'da baş başa yarım saat süren bir görüşme de yaptığını ve Wikileaks konusunu konuştuklarını hatırlatan Crowley, "İki bakan, ilişkilerimizi güçlendirmek için çalışmaya ve hem Türkiye hem de ABD açısından önem taşıyan konularda işbirliğine devam etme taahhüdünü yeniden ortaya koydular" dedi.
Başbakan Erdoğan NE DEMİŞTİ?
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz cumartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada, "ABD'nin hariciyesinin gizli yazışmaları bir süredir ortalığa saçılıyor. ABD'nin diplomatları dedikodu, magazin iddia ve iftiralardan oluşan gayriciddî yazışmaları tüm dünyaya internet yoluyla yaydı yayılıyor. Şimdi biz bu yazışmalar yayınladığından itibaren devlet ciddiyetinin gerektirdiği soğukkanlılığın gerektirdiği bir tavır içinde gelişmelerin izlenmesi etekteki taşların tamamen dökülmesinin beklenmesini ifade ettik. Yapılanın ne olduğunu tam olarak görmek istedik. Yaşanmış olayların bir kısım devlet sırlarının ifşa edilmesi mi var? Bu işin arkasında bir art niyet mi var? Bunlar sitenin iddia ettiği gibi şeffaflaşma mı? Birtakım operasyonların gerçekleştirilmesi mi? Örtülü bir kara propagandanın yürütülmesi mi? Bu yolla belli ülkeler arasındaki ilişkiler yönlendirilmeye mi çalışılıyor? Bu yazışmaları yayınlayanların niyetleri sorgulanıyor. Böyle bir ortamda meseleyi hiç analiz etmeden istişare etmeden hemen ilk çıkan iddia ve iftiralara sarılmak sığ, çapsız, vizyonsuz ve ufuksuz bir siyasetin göstergesinden başka bir şey olamaz" diye konuşmuştu.
"TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR NATO ORTAĞI OLDUĞUNU GÖSTERDİ"
Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon, Türkiye’nin Lizbon’daki NATO zirvesi ve Astana'daki AGİT zirvesinde çok yapıcı bir rol oynadığını ve bu konuda şüphe duyan herkese, yapıcı rol oynamayı istediğini ve NATO’da ABD'nin önemli bir ortağı olduğunu gösterdiğini söyledi.
Gordon, telekonferans yoluyla düzenlediği basın toplantısında bir soru üzerine, Türkiye ile ABD'nin, İran'a yaptırımlar konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde düzenlenen oylamayla alakalı olarak son dönemde bir görüş farklılığı yaşadığını ancak güçlü dostlar ve ortaklar arasında bile anlaşmazlıkların olabileceğini her zaman söylediklerini belirterek, "Lizbon'da, NATO'da iyi dost ve ortaklar olduğumuzu gösterdik" dedi.
"Türkiye, NATO ve AGİT zirvesinde çok yapıcı bir rol oynadı" ifadesini kullanan Gordon, Türkiye'nin Lizbon zirvesiyle ilgili olarak, bazı konularda "güçlü görüşlerinin" bulunduğunu ancak füze savunma sistemi, Rusya ile işbirliği, yeni stratejik konsept gibi "iddialı" bir gündemi destekleme adına diğer tüm müttefiklerle yan yana durduğunu kaydetti.
Gordon, "Türkiye çok yapıcı bir tutum takındı ve bu konuda şüphe içinde olan herkese, yapıcı rol oynamak istediğini ve ABD'nin NATO'da çok önemli bir ortağı olduğunu gösterdi" dedi.
Astana'daki AGİT zirvesinde de birlikte çalıştıklarını ve ortak bir anlaşmaya vardıklarını söyleyen Gordon, "Bu zirveler, bizim başından beri söylediğimizi teyit ettiğini düşünüyorum; aramızda görüş farklılıkları olabilse de, ortak noktamız da çok fazla ve karşılıklı çıkarlarımızın takipçisi olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
"RADAR KONUSUNDA HENÜZ KARAR VERİLMEDİ"
Gordon, füze savunma sistemi projesiyle ilgili bir soru üzerine de, proje çerçevesinde radarlar konuşlandırılması konusunun, Lizbon'daki zirvede tartışılan konular arasında olmadığını, zirvenin, balistik füzelerin yarattığı tehdidin arttığının ve tüm NATO ve Avrupa nüfuslarını koruma altına almak için bu tehditle mücadele kapasitesini benimsemesinin İttifak için önem taşıdığının kabul edilmesi üzerine odaklandığını belirtti.
Sistem bünyesindeki, enterseptörler, radarlar, gemiler gibi farklı parçaların nerelere yerleştirileceği konusunda ayrı bir teknik tartışmanın olacağını ifade eden Gordon, "Ancak Lizbon'daki hedef, bir kapasite üzerinde anlaşmaya varmaktı ve müttefikler üzerinde anlaştığı da buydu" ifadesini kullandı.
Gordon, ABD Başkanı Barack Obama tarafından "Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım" adı verilen füze kalkanı projesi açıklandığında, ABD yönetiminin, bu sistemin iyi işleyebilmesi için Güneydoğu Avrupa'ya bir radarın yerleştirilmesi gereğini açıkça ortaya koyduğunu hatırlatarak, bu radarın nereye yerleştirileceği hususunda bir dizi seçeneğin bulunduğunu ve NATO'nun, bu konuda henüz bir karara varmadığını söyledi.
Philip Gordon, bunun bir sonraki aşamanın konusu olduğunu, sistemin en etkin biçimde işlemesine katkı sağlamak için radarın konuşlandırılacağı en iyi yer konusunu müttefiklerle konuşacaklarını bildirdi.
Gordon, ABD'nin bir önceki başkanı George W. Bush yönetiminin füze savunma sistemi projesine yönelik yaklaşımında değişikliğe gitmelerinin nedeni olarak, Obama'nın, ABD'ye karşı daha uzun vadeli kıtalararası bir tehdide odaklanmaktan ziyade, Avrupa'yı vurabilecek kısa ve orta menzilli balistik füze tehdidiyle mücadele etmeyi önemli bulduğunu ve tüm NATO ve Avrupa'nın koruma altına alınmasının hedeflendiğini kaydetti. Philip Gordon, "Bush yönetiminin teklif ettiği plan bunu yapamıyordu, bizim sunduğumuz Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım yapabilecek. Bunun her zaman önemli olduğunu düşündük ve bu yüzden de NATO kanalı içine yerleştirmek istedik" dedi.
Tüm müttefiklerin, artan bir tehdidin bulunduğu ve NATO'nun bu tehditle mücadele etmek kapasitesine ihtiyacı olduğu hususunda anlaşmaya varmasından mutluluk duyduklarını ifade eden Gordon, bir soru üzerine, "Füze savunma sisteminin hedeflerinden biri NATO'nun tamamını koruyabilmekti ve müttefikler Lizbon’da buna katıldılar" ifadesini kullandı.
Gordon, bir başka soru üzerine, İsrail konusunda bir yorum yapamayacağını belirterek, NATO üyesi olmayan İsrail'in, üzerinde tartıştıkları füze savunma sisteminin de bir parçası olmadığını kaydetti.8 ARALIK 2010/HÜRRİYET