Dünyanın her yerinde, Yahudilerden Ermenilere pek çok diaspora toplumunun bulundukları ülkede anavatanları için lobi çalışmaları yaptığı düşünüldüğünde bu tepkiyi anlamak güç.
Der Spiegel’in haberine göre Şubat ayında Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden 1,500 kişinin katılımıyla İstanbul’da düzenlenen toplantının başlığı “Vatandaşlarımızdan Biri Neredeyse, Biz de Oradayız”dı.
İş dünyası ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin ve Belçika parlamentosunun Türk kökenli milletvekillerinden birinin de konuşmacı olarak katıldığı toplantı Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından organize edilmişti. Der Spiegel muhabirleri Anna Reimann ve Katrin Elger, toplantının amacının katılımcılara Türkiye’yi başka ülkelerde temsil etmeleri gerektiği mesajının verilmesi olduğunu hatırlattı.
Toplantıda bir konuşma yapan Başbakan Tayyip Erdoğan, yurtdışında yaşayan Türklerin yeni memleketlerinde vatandaşlık hakkı almaları gerektiğinin altını çizdi. Ancak Erdoğan’a göre vatandaşlık almanın asıl amacı toplumla bütünleşmek değil bu ülkelerde siyasete katılmaya hak kazanmak. Konuşmasında ayrıca İslam korkusunu Yahudi karşıtlığıyla mukayese eden Erdoğan, Almanya gibi, çift vatandaşlığa izin vermeyen ülkelerin vatandaşların insan haklarını ihlal ettiğini söyledi.
Erdoğan, 2008 yılında Köln’de yaptığı bir konuşmada “Asimilasyon bir insanlık suçudur” demiş ve bu sözleriyle büyük tepki toplamıştı. Toplantıdaki katılımcılar Erdoğan’ın bu sözleri yinelediğini, hükümetten bir yetkilinin daha bile sert ifadeler kullandığını söyledi. Reimann ve Elger’e konuşan Almanya’daki Alevi cemaatinin temsilcisi Ali Ertan Toprak, “Bir konuşmacı ‘Avrupa kültürüne Türk kültürünü aşılamalıyız’ diyecek kadar ileri gitti” dedi.
"DEĞERLİ MİLLETVEKİLLERİM"
Davetiyelerde kullanılan dilin de hükümetin Türk kökenli Alman politikacılara yönelik tavrını yansıttığını ifade eden Der Spiegel, Ankara’nın bu kişileri “kendi adamı” olarak gördüğünü savundu. Çalışma Bakanı Faruk Çelik tarafından gönderilen davetiyelerde “değerli milletvekillerim” ve “Başbakanımız Erdoğan” gibi ifadeler yer alıyordu.
Katılımcıların Ankara’yı sert bir dille eleştirdiğini ifade eden Reimann ve Elger, Toprak’ın “Belli ki bu Türk hükümeti tarafından düzenlenmiş bir lobi toplantısıydı” sözlerine dikkat çekti. Türk kökenli Almanların Türkiye’nin çıkarlarını temsil etmesi isteğinin bu kadar açık ifade edilmesinin kendisini şoke ettiğini belirten Toprak, “Eğer Hıristiyan Demokrat Birliği’nin üyeleri orada olsaydı, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkmak için ellerine bol bol malzeme geçerdi” dedi.
Berlin Eyalet Parlamentosu’nun Yeşiller Partili üyesi Canan Bayram da toplantıya sadece “nasıl bir şey olacağını görmek için katıldığını” söyledi. Normalde organizatörler tarafından karşılanan seyahat ve konaklama ücretini kendisinin karşıladığını belirten Bayram, “Alman bir parlamenter olarak Türk hükümetinin masraflarımı ödemesine izin veremem” dedi. Bremen Eyalet Parlamentosu’nun Sol Partili milletvekili Şirvan Çakıcı da kendi masraflarını kendisinin karşıladığını söyledi.
Avrupa Parlamentosu’nun eski milletvekillerinden Vural Öger de “Türk hükümeti Almanya’daki Türkleri büyükelçi gibi kullanmaya çalışacağına Türkiye’deki Türklerin çıkarlarına odaklanmalı” dedi.
"TÜRK HÜKÜMETİNİN UZANTISI DEĞİLİZ"
Toplantıya katılmayı reddeden Türk kökenli Alman politikacılar ise toplantıyı en baştan beri sorunlu bulduklarını ifade etti. Berlin Eyalet Parlamentosu’nun bir başka Yeşil Partili üyesi Özcan Mutlu, “Alman bir siyasetçi olarak kendimi oraya ait hissetmiyordum” dedi. Federal Parlamento’dan Memet Kılıç ise, “Biz Türk hükümetinin uzantısı değiliz” diyerek tepkisini dile getirdi.
Bu toplantının Türk hükümetinin ilk çabası olmadığını belirten Der Spiegel, Ankara’nın 2009 seçimlerinde Bundestag’a giren Türk kökenli milletvekillerine tebrik mesajları gönderdiğini ifade etti.
Bu milletvekillerinden biri olan Ekin Deligöz, “Sırf Türkiye’de doğduğum için Türkiye’nin çıkarlarını temsil etmeyi reddediyorum” dedi. Bundestag’taki Türk asıllı Almanlar, sorunun Ankara’nın kendileriyle bağlantı kurmak istemesi değil, kendilerinden Türkiye’nin çıkarlarının savunuculuğunu yapmasını istemesi olduğunu belirtiyor.
Kılıç, “Ne de olsa biz bir köprüyüz, dolayısıyla bundan daha doğal bir şey olamaz. Ama bizden açık açık Ankara’nın sözcülüğünü yapmamız istenirse bu kabul edilemez” dedi.