Suriye ve radikal dinci Arap örgütler açıkça Hizbullah'a destek olurken, Suudi Arabistan başta olmak üzere ABD'nin müttefikleri karşı kampta yer aldı. Bölünmenin temelinde Suudi Arabistan ve İran arasındaki liderlik mücadelesi yatıyor.
Arap dünyasındaki en büyük rekabet konusu yıllar boyunca Arap dünyasının liderinin kim olacağı ile sınırlıydı. İsrail ile barış yapana kadar ve özellikle Nasır döneminde Mısır'ın liderliği genel kabul görmüştü.
Ancak barıştan sonra Irak lideri Saddam Hüseyin ve Suriye lideri Hafız Esad bu pozisyona göz koysa da petrol zengini Suudi Arabistan İslam dünyasının kutsal yerlerinin de hakimi olarak ağırlığını koydu.
Siyasi İslam'ın bölgeye giderek yerleşmesinden sonra liderlik din temelinde şekillenmeye başladı. Irak'ın Kuveyt'i işgali, Arap dünyasındaki yapıyı değiştirdi.
Saddam Hüseyin Kuveyt'i işgal edip Suudi Arabistan'a rakip olunca, Riyad yönetimi topraklarını ABD birliklerine açtı. Suudi Arabistan böylece Saddam tehdidinden kurtuldu ama kutsal toprakları yabancı güçlere açarak İslam dünyasının liderliği iddiasında büyük darbe yedi.
Radikal dinci örgütler güçlenmeye başladı
Arap halkı buna tepki gösterdi. El Kaide, İslami Cihad gibi örgütler güçlenmeye, ABD müttefiki Arap rejimlerine karşı savaşmaya başladı.
Bu noktada Arap dünyasındaki bu çekişmeye, yine İslam dünyasının liderliğine oynayan Şii İran da katıldı. İranlı hacılar Körfez Savaşı'ndan sonraki ilk Hac'da sloganlar atarak Suudi Arabistan'ı açıkça kınadılar, meydan okudular.
İran-Irak Savaşı'nda Tahran'ın yanında yer alan tek Arap ülkesi Suriye, bu mücadelede de İran'ın yanında yer aldı. Körfez ülkeleri ve Ürdün ise Mısır-Suudi Arabistan çizgisinde buluştu.
Arabistan İran'ın artan gücünden rahatsız
İran'ın bölgede artan etkisi halkının yüzde 10'u Şii olan Suudi Arabistan'ı iç dengeleri açısından da rahatsız ediyor. Irak'ın da Şii egemenliğine girmesi, Lübnan'da Hizbullah'ın güçlenmesi radikal İslamcıların hedefindeki Riyad için ayrı bir endişe konusu. Suudi Arabistan bu nedenle Filistin'de Hamas'a karşı da mesafeli.
Şii İslam'ın Arap dünyasında yayılması ve İran'ın bunun lideri konumuna gelmesi, Suudi Arabistan'ın en büyük endişesi. Riyad'ın bu nedenle Lübnan'daki olaylardan dolayı önce İsrail'i değil Hizbullah'ı suçlaması ve bunu açıkça ilan etmesi şaşırtıcı değil.
Ve yine bu nedenle, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in Roma Konferansı öncesi Suudi Arabistan'a gitmesi, Kral Abdullah ile birlikte hazırladıkları ateşkes önerisinin ABD yönetimininki ile aynı olması bu dengelerin doğruluğunu açıkça ortaya koyuyor.