AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın bugün yaptığı açıklamalarda adını belirtmeden Prof. Aydın Ayaydın’ı ima ederek önemli iddialarda bulundu. Fırat, Deniz Feneri dosyasının Prof. Aydın Ayaydın tarafından 3.5 ay önce SPK’ya şantaj malzemesi olarak kullanıldığını öne sürdü. Doğan Grubu’nun taleplerinin yerine getirilmemesi üzerine Prof. Ayaydın’ın elinde bulunduğu iddia edilen dosyayı Doğan Grubu gazetelerine servis ettiğini öne süren açıklamasının ardından Vatan gazetesi yazarı Prof. Aydın Ayaydın bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na giderek kendisi hakkında soruşturma başlatılmasını bizzat talep etti.
İşte Prof. Ayaydın’ın bugün Vatan gazetesinde kaleme aldığı yazı:
SPK Başkanı Turan Erol ile görüşmemizin perde arkası
İlginç gelişmelere sahne olan SPK Başkanı Turan Erol ile görüşmemiz ve yansımalarını tüm detaylarını okurlarımla paylaşmak istiyorum.
20 Mayıs 2008 günü “Başbakanlık onayına sümenaltı skandalı” başlıklı yazımda, İMKB’yi tasarruf genelgesi kapsamı dışında tutan 06.07.2006 tarihli Başbakan Erdoğan’ın onayının10 ay boyunca SPK Başkanı Turan Erol tarafından işleme konulmadığını yazdığım yazının yayınlandığı sabah Erol’un açtığı telefon ile uyandım. Erol, yazdıklarımın doğru olduğunu, ancak SPK Başkanı olarak sorumluluğunun bulunmadığını söylüyordu.
Erol’a, bir şirketteki yolsuzluk iddiaları ile ilgili size yapılan şikâyetlerle ilgili 1.5 yıl boyunca bir işlem yapılmadığı ve dosyanın kapandığı ile ilgili bir dosya (SÖRPAŞ) var elimde, onu inceliyorum dedim. Turan Erol, “uzmanlarımızın incelemesi sonunda hazırladıkları rapor bizi tatmin etmedi. Hukuk İşleri Daire Başkanı’na havale ettik. Uzman görüşlerinın aksine Kanal 7’nin suçlu olmadığını belirten hukukçu raporu Kurulumuzda görüşüldü ve dosya kapandı” dedi. Bahsettiğim ve elimde bulunan dosya SÖRPAŞ isimli halka açık bir şirketle ilgiliydi. Fakat Erol, telaşla Kanal 7 dosyasından bahsettiğimi zannedip o açıklamaları yapınca, doğrusu başka bir dosyanın varlığını hissettim ve Erol’un bahsettiği dosya ile açıklamalarını sürdürmesini bekledim. Kendisine “evet elimde bulunan Kanal 7 dosyasını henüz incelemedim, inceleyeceğim ve tatmin olmazsam yazarım” dedim.
Erol, Kanal 7 dosyası ile ilgili açıklamalardan sonra, beni aklınca caydırmak için konuyu Vatan Gazetesi ile ilgili yaptıkları incelemeye getirdi. Erol, “Hocam şu anda sizin yazdığınız gazete ile ilgili de bir inceleme yapıyoruz. Elbette uzmanlarımız inceleyecek ve kararını verecek” deyince de, “Vatan ile ilgili incelemeniz olabilir. İncelersiniz, suçlu ise ceza öngörür, değilse suçu yok dersiniz. Bu beni ilgilendirmez. Ben size farklı bir dosya ile ilgili soru soruyorum” dedim. Ertesi gün, 21 Mayıs 2008 günkü köşemde SPK Başkanı Turan Erol’un beni telefonla aradığını ve yazımla ilgili açıklamada bulunduğunu da yazdım.
Başkan Erol, görüşmemizde Kanal 7 dosyasının tesadüfen gündeme gelmesinden rahatsız olmuş ve Star yazarı Şamil Tayyar’a aktarmış olacak ki, Tayyar, 25 Mayıs 2008 tarihinde, lafı Turan Erol’a aba altından sopa gösterdiğime getirerek, “Vatan işini bir an önce bitirin, yoksa sıkıntı olur. Yoksa ben de elimde olan Kanal 7 dosyasını yazarım diye tehdit ettiğimi” ima eden bir yazı yazdı.
Tayyar’ın bu yazısından sonra SPK’da Kanal 7 dosyası diye bir dosyanın varlığından iyice şüphelendim ve SPK içinde tanıdığım birkaç kişi ile, eski SPK yöneticilerine bunu sordum. Aldığım cevap “SPK Başkanı Doğan Cansızlar döneminde yeşil sermaye ile ilgili bir inceleme başlatıldığı, ancak Cansızlar’ın görevi sona erdikten sonra bu soruşturmanın sona erdiği ve Uzmanların Kanal 7 ile ilgili suçlamalarda bulunduğu (içeriğinin ne olduğunu bilmiyorum) SPK Başkanı Turan Erol’un bu raporu teamüllere aykırı biçimde Hukuk İşleri Daire Başkanlığı’na havale ettiği ve oradan Uzman görüşünün aksine olumlu rapor hazırlatarak Kurul’a dosyanın kapatılması kararını aldırdığı” şeklindeydi.
Ertesi gün de köşemde Şamil Tayyar’a “elimde sopa olsa aba altından değil, üstünden gösteririm diye cevap verdim, TV kanalı (Erol’dan öğrendiğim) ve elimde bulunan (SÖRPAŞ) dosyası ile ilgili araştırmamı sürdüreceğimi, tatmin olmazsam yazacağımı” belirttim.
SÖRPAŞ dosyası ile ilgili araştırmamdan sonra 11. 06. 2008 günü “SPK da Barış Akgül rahatsızlığı,” 18. 06. 2008 günü “Halka açık Sörmaş iddialarına SPK kayıtsız mı kalıyor,” 19. 06. 2008 günü “Sörpaş konusunda SPK’dan çıt yok,” 25. 06. 2008 günü “SÖRPAŞ’ta söz savunmanın” ve 26. 06. 2008 günü “SPK’da Barış Akgül-Turan Erol ilişkisi” konulu çok önemli bir konuyu gün ışığına çıkartan yazıları yazdım, ancak Erol’un sözünü ettiği Kanal 7 dosyasına ulaşamadığım için sadece duyuma dayalı bir yazıyı da yazamadım.
Şamil Tayyar, konuyu iki gün önce de köşesine yeniden taşıyınca Taraf ve Vakit gazeteleri olaya balıklama atladı. Taraf, Kanal 7 ile ilgili bugün gündeme gelen olayları içeren bilginin 3.5 aydır elimde olduğu varsayarak konuyu manşetine taşıdı. Oysa ne Kanal 7, ne de Deniz Feneri ile ilgili elimde ne dosya var, ne de bir bilgi. Sadece Erol’un ağzından çıkan bakla ve sonrasında SPK’nın yaptığı bir soruşturma ile ilgili bir duyum.
Vatan Gazetesi’nde idari görevim yok, sadece yazarım. Vatan ile ilgili SPK dahil, hiçbir kurumdan ne talebim oldu ne de olur. Köşemde uzmanlık alanım ile ilgili ekonomi, siyaset ve bürokrasi yazıları yazarım. Turan Erol’un bahsettiği “Vatan ile ilgili talepleri oldu” açıklaması doğru olsaydı SPK Başkanı bana telefon açmaz ben ona açardım. Telefonu bana Erol açıyor, ben ondan talepte bulunuyorum. Bu nasıl iş?
AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın iddiaları ise şöyle:
'Vatan Gazetesi'nin bir yazarının, SPK Başkanı'na şantaj yaptığı' iddiasında bulunan Fırat, 'Eğer Deniz Baykal ile Aydın Doğan, gerçekten kim kime şantaj yaptı onu arıyorlarsa, alın size şantaj. Vatan gazetesi için Aydın Doğan'ın istediği gibi karar vermezse Kanal 7 ile ilgili ellerindeki dosyayı haber yapacaklarını söylüyor. Tehdit ve şantaj bu değildir de nedir? Bir medya patronu düşünün, gazeteleri, mahkemelerde doğruluğu kanıtlanmamış iddialarla patronlarının çıkar ihtilafı yaşadığı Başbakanları, bakanları, belediye başkanlarını ya da bürokratları hedef alacak; Baykal ile Bahçeli de basın özgürlüğü diye buna sahip çıkacak. Ne yazık ki bu tavrı iyi niyetle ve ahlaki sorumlulukla izah etmek mümkün değildir. Milletimiz bunu görüyor, biliyor. Cumhuriyet savcılarının da görmesini bekliyoruz. Bana göre, Aydın Doğan'ın Vatan gazetesi adına SPK Başkanı'na şantaj yapılması hakkında derhal soruşturma başlatılmalıdır.”
Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar’ın konuyu gündeme taşıdığı 8 Eylül'de köşesine taşıdığı yazısı da şöyle:
İyi gazete okurları, Doğan Medya Grubu’na bağlı gazetelerde siyasi sonuçları olan her manşetin kendi içinde gizli, kimi zaman açık mesajlar taşıdığını bilir. Yani, siyasi içerikli hiçbir manşet ‘masum’ değildir. Bazen bir açıklamayı büyütmek veya sayfalara gizlemek ya da kurgu başlıkla örmek bile mesajdır.
Alman Savcı Kerstin Lotz’un Deniz Feneri ile ilgili hazırladığı iddianamenin ‘kampanyaya’ dönüştürülmesi, bazı sanıkların ifadeleri üzerinden Başbakan Erdoğan ve Kanal 7 yöneticilerinin ‘vurulmak’ istenmesi, bunun somut örneğidir.
Denebilir ki, bu iddianamenin hiç mi haber değeri yok? Evet, var. Ama siz; Yakın karanlık tarihi deşifre etme yolunda en önemli merhale olan Ergenekon iddianamesini ‘ikna olmadım’ diyerek görmezlikten gelirseniz, aylar önce ele geçirdiğiniz dosyayı bekletip talepleriniz yerine getirilmediği an servise koyarsanız, burada habercilik refleksinden değil menfaatçilikten söz edilir.
Kaldı ki, Savcı Lotz’un cumartesi günkü Vatan’da açıklaması var: ‘Türk hükümetiyle hiçbir temasımız olmadı. Ne bana ne arkadaşlarıma böyle bir siyasi baskı yapılmadı. Zaten böyle bir siyasi baskı sözkonusu olamaz, burası Almanya...’
Aynı gün Radikal, Milliyet ve Hürriyet’te Alman savcıya AKP iktidarının baskı yaptığı iddiası yer alıyordu.
Yazılarımı yakından takip edenler hatırlayacaktır. Vatan’ın 22 Mayıs günü Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisi’ni ‘Dilediğin her şeyi yapamazsın uyarısı’ kurgusuyla manşete taşımasını eleştirdiğim 23 Mayıs tarihli yazımda, Vatan’ın devlet görmüş bir yazarı ile Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Turan Erol arasında bir görüşmeye yer vermiştim.
Yazar: Bizim iş neden uzuyor? Şu işi bir an önce bitirin. Yoksa büyük sıkıntı olabilir. Aynı durumda bir özel TV kanalı (ismini vererek) ile ilgili dosya var elimizde ama biz bu dosyayı yayınlamıyoruz. Bir an önce kararınızı verin.
O gün yazmadım, artık tarihe not düşme zamanı. O yazar Prof. Dr. Aydın Ayaydın’dı. Ellerindeki dosya ise ‘Kanal 7’ dosyasıydı.
Malum, Vatan Gazetesi Doğan Grubu’na borçlarıyla birlikte satıldı. Rekabet Kurulu, bu satış sözleşmesi üzerinde titiz bir çalışma yaptıktan sonra ‘2 yıl içinde üçüncü şahsa satılması’ şartıyla onay verdi.
Halka açık bir şirketin, Vatan’ı zararıyla birlikte satın alması, Doğan hisseleriyle borsada işlem yapan küçük yatırımcı için ağır fatura demekti. Bazı yatırımcılar bu durumdan şikayetçi olunca SPK yeniden değer tespiti yapmaya başladı. Haliyle bu süreç, Vatan’ı, dolayısıyla patronları germeye başladı.
Aradan 3.5 ay geçtikten sonra ‘Kanal 7’ dosyası patladı. Oysa Deniz Feneri davası yeni değildi, dosya da aylar önce ellerindeydi. Bu sürede hükümetle ilave ne gibi pazarlık yapmak istediler? Erdoğan’ın dediği gibi Hilton arazisi mi? İddiaa mı? Yeni bir dağıtım ihalesi mi? Naklen yayın hakkı mı? Vatan’ın devri mi? CNN Türk’e karasal yayın izni mi?
Öyle ya, böylesine büyük bir haberi bekletmek için Aydın Doğan’ın makul bir sebebinin olması lazım.