8 günlük gazete, 5 radyo, onlarca dergi ve 3 televizyon kanalının sahibi olan Aydın Doğan, her sabah gazeteleri eline alınca ilk olarak ilanlarına bakıyor, ama durumundan şikayetçi, ''Bir türlü bu alışkanlıktan kurtulamadım''
5 ulusal, 1 ekonomi, 1 spor ve bir İngilizce yayın yapan günlük gazete, 5 radyo, onlarca dergi, 3 televizyon kanalı ve altında yüzlerce televizyon kanalı olan D-Smart digital platformunun sahibi olan Aydın Doğan, her sabah eline gazeteleri aldığında önce ilanlara bakıyor. Aydın Doğan, Milliyet gazetesi yazarı Abbas Güçlü'ye ''Bir türlü bu alışkanlıktan kurtulamadım'' dedi. Güçlü bugünkü yazısında,''Aydın Bey‘le 25 yıldır birlikte çalışıyoruz. İçimizde en iyi gazete okuru o. Tüm gazeteleri didik didik okuyor. Sanıldığının çok ötesinde hangi gazetesinde ertesi gün hangi konu öne çıkacak ya da yer alacak, kesinlikle haberi yok. Her sabah, yürüyüşten sonra, önce taşra, ardından son İstanbul baskılarını birlikte okuduk, yorumladık. Abartmışlar dediği günler de oldu. Bu haberi nasıl 1. sayfadan görmemişler dediği de. Ama hiçbir defasında, gazetelerin yayın yönetmenlerini arayıp da bu niye böyle diye sormadı'' şeklinde yazdı.
ABBAS GÜÇLÜ'NÜN 'AYDIN DOĞAN OLMANIN ZORLUĞU' YAZISI
"Patronu bir yıldır görmüyordum. Tatilde karşılaştık. Sabah yürüyüşlerini ve kahvaltıları da birlikte yaptık. Her gün bir saat yürüyor. Bir saat de yüzüyor.
Sağlığı yerinde. Ama keyfi yerinde değil. Ülkede olup bitenler, herkes gibi onu da fazlasıyla üzüyor.
Aydın Bey’de anı çok. Son 30 yılın en önemli tanıklarından birisi. Hafızası güçlü olduğu için her şeyi günbegün tüm ayrıntılarıyla hatırlıyor. Anılarını yazdığında eminim çok ses getirecek.
Hedefi üniversite
Öylesine ilginç anekdotlar var ki, bilinenlerin çok ötesinde. Peki neden doğrusunu anlatmıyorsunuz, kamuoyuyla neden paylaşmıyorsunuz dediğinizde ise, ya bu bize yakışmaz diyor ya da şimdi zamanı değil, ortam zaten yeterince karışık diyerek topu taca atıyor.
Peki ne zamana kadar? ‘Çok uzun sürmez’ diyor. Birkaç yıl sonra, yönetim kurullarından çekilip işleri tümüyle ikinci kuşağa bırakmak istiyor. Hepsi de zaten çok başarılı derken gözleri ışıldıyor. Çocuklarının performansından ve geldikleri noktadan çok memnun.
Peki köşeye mi çekilecek? Hayır. Hedefte üniversite var. Yıllardır kafasındaydı. Nihayet şekillenmiş. İstediği öyle parlatılmış, sözde üniversitelerden değil. Her yönüyle parmakla gösterilecek bir üniversite. Rakiplerini, zorluklarını ve maliyetini anlattım. Hepsinin farkında. Ama kararlı. Biz neler gördük, bunu da başarırız diyor.
Aydın Bey’in olmazsa olmazları, daha bir keskinleşmiş. Ülke olarak demokrasiden en ufak bir taviz vermemiz kesinlikle mümkün değil diyor ve ekliyor: Tam demokrasi, laiklik ve AB’nin dışında bir arayış da beyhude...
Medya patronu ve bir işadamı olarak, ekonomik gidişata ve medyadaki yeni yapılanmalara nasıl bakıyor?
Oyun kurallarına göre oynandığı sürece, güçlü rakipler, sanki ona ayrı bir mücadele hırsı veriyor. Siyasi gerginliğin ve yaşanan kaosun ekonomiyi olumsuz etkilediği görüşünde. Türkiye bu gerginliği daha fazla kaldıramaz. Taşlar bir an önce yerli yerine oturmalı. Bugünlere zor geldik, kolay kaybetmeyelim. Herkes üzerine düşeni yapmalı diyor.
Bağımlı medya olmaz
Medya, demokratlığını, tarafsızlığını ve objektifliğini hiçbir zaman yitirmemeli. Bağımlı ve taraf medya olmaz. ‘Bazen içimi acıtsa da hiçbir arkadaşımı, niye böyle yazdın’ diye sorgulamıyorum derken onlarca örnek sayıyor. Ben öyle düşünmüyorum ama demek ki onun fikri öyle. Bu farklılıklara da alışmamız, katlanmamız gerekiyor. Yoksa demokrasiyi yaşatamayız inancında.
Kapatma davası, Ergenekon süreci ve yargı konusunda ise çok net: Yargıya güvenmeliyiz. Hem de sonuna kadar.
Neredeyse her sabah, altını çize çize vurguladığı konu ise siyaset-medya ilişkisiydi: Demokrasiyi özümsemiş tüm ülkelerde olduğu gibi bizim siyasetçilerimizin de, medyaya karşı daha tahammüllü olmaları gerekir. Bu bugünün sorunu değil, dün de bu konuda sıkıntılarımız vardı. Bugün de. Ama yarın olmamalı...
Aydın Bey‘le 25 yıldır birlikte çalışıyoruz. İçimizde en iyi gazete okuru o. Tüm gazeteleri didik didik okuyor. Sanıldığının çok ötesinde hangi gazetesinde ertesi gün hangi konu öne çıkacak ya da yer alacak, kesinlikle haberi yok. Her sabah, yürüyüşten sonra, önce taşra, ardından son İstanbul baskılarını birlikte okuduk, yorumladık. Abartmışlar dediği günler de oldu. Bu haberi nasıl 1. sayfadan görmemişler dediği de. Ama hiçbir defasında, gazetelerin yayın yönetmenlerini arayıp da bu niye böyle diye sormadı.
Kendi gazeteleri ya da diğer gazeteler fark etmiyor, eline hangisini alsa önce ilanlara bakıyor ve ekliyor: Bir türlü bu alışkanlıktan kurtulamadım. Eee ne de olsa işadamı. Patron ne kadar güçlü ve bağımsız ise gazeteler de o kadar güçlü ve bağımsız olur. Bu bütün dünyada böyle diyor.
Peki kimlere kırgın? Siyasetçiler ve gazeteciler ilk sırada. Bu konuda listesi bir hayli uzun. En çok da dost diye kucak açtıklarının ihanetine ve özellikle demokrasi konusunda verdiği mücadeleyi en yakından bilenlerin olayları tersyüz etmesine kızıyor. Ne kadar sabırlı ve hoşgörülü de olsa artık güvenini tümüyle kaybettiği kişiler var. Konu açıldıkça örnekler verdi. Bu kişilerin bazılarını tanıyoruz, bazı olaylara tanıklık ettik, bazılarını da medyadan okuduk. Meğerse her şey ne kadar manipüle edilmiş. Farklı sunulmuş.
Patronluk zor zanaat
Peki ya PO? Ortağımızla aramızı açmaya çalışanlar olsa da, ilişkilerimiz iyi düzeyde. Bu konuda alnımız ak rahatlığında.
İçinizden, patronunun doğru söylediğini nereden biliyorsun diyenleriniz mutlaka çıkacaktır. Eee ben de kendimi ve Aydın Bey’i yeterince tanıyorum. Patronun müdahalesine de, içeride farklı, dışarıda farklı konuştuğuna da bugüne kadar şahit olmadım. Görsem herhalde hâlâ burada olmazdım.
Özetin özeti: Patronluk zor zanaatmış, onu bir kez daha anladım. Hele bir de medya patronluğu! Ne dönemler geldi geçti. Siyasetten medyaya kahramanların birçoğu şimdi sahnede değil. Ama Aydın Bey hâlâ mücadeleye devam ediyor. Allah sabır ve kolaylık versin..."