Akyol, "Anayasa Mahkemesi kendisi dosyaları bekletirken AİHM’den karar çıkmasının yaratacağı olumsuz imajdan sakınıyor olabilir. Ne olursa olsun, AYM iyi bir adım attı" diye yazdı.
Taha Akyol'un "Tutuklu gazeteciler" başlığıyla yayımlanan (8 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Anayasa Mahkemesi nihayet kıpırdadı ve aylardır bekletip gündemine almadığı tutuklu gazetecilerin başvurusunu 11 Ocak günü görüşmek üzere gündemine aldı.
Şahin Alpay, Mehmet Altan ve Turhan Günay’ın bireysel başvurularına ilişkin karar verecek ve tabii emsal oluşturacak.
Öbür tarafta, AİHM Nazlı Ilıcak, Ahmet Şık, Ali Bulaç, Murat Sabuncu ve Ahmet Altan dahil tutuklu gazetecilerin başvurularını kabul etti, Adalet Bakanlığı’ndan savunma istedi ve sanırım birkaç ay içinde AİHM’den kararlar çıkacak.
Anayasa Mahkemesi kendisi dosyaları bekletirken AİHM’den karar çıkmasının yaratacağı olumsuz imajdan sakınıyor olabilir.
Ne olursa olsun, AYM iyi bir adım attı.
Ilıcak'ın mektubu
12 Eylül döneminde MHP davasında tutuklu olarak idamla yargılanmıştım. Bizi yargılayan hâkimler Vural Özenirler ve Ali Fahir Kayacan bağımsız vicdanlı hukukçulardı. İlk celsede tahliye edilmiştik.
Çıkmıştım ama işsizdim.
Nazlı Ilıcak’ın ve merhum Ahmet Kabaklı’nın merhum Kemal Ilıcak’a tavsiyesiyle Tercüman’da işe başlamıştım.
Şimdi Nazlı Ilıcak hapishanede. Bana yazdığı mektubu okurken ben de, eşim Tülin de çok duygulandık.
Ben askeri cezaevindeyken, sağcı-solcu bütün tutuklular, Nazlı Ilıcak’ın darbeyi eleştiren yazılarını büyük bir ilgiyle ve adalete katkısı olur umuduyla okurduk.
Şimdi müebbet hapis talebiyle yargılanan Nazlı Ilıcak hakkındaki iddianamede onun nasıl bir darbeci olduğunu göstermek için 12 Eylül darbesini de desteklediği ileri sürülüyor!
‘Ceketin iki düğmesi'
Bizde iddianameler ve tutuklamalar maalesef böyle “retorik” süslemelerinden hâlâ arınamadı. Sırf hukuk kavramlarıyla yazılmış ve delillerle sınırlı hale gelmedi. “Sübliminal mesaj verdi, ceketinin iki düğmesini ilikledi, bilmemesi imkânsız, sürekli eleştirel yazılarla zemin hazırladı, örgütü sevimli gösterdi” gibi sübjektif nitelemeler ve niyet okumalar görüyoruz.
Bunlar hukuk kavramları değildir. Hukuk “niyet”e bakmaz, çünkü niyet bilinemez. Hukuk “kast”ın ne olduğunu yani “bilerek ve isteyerek” davranıp davranmadıklarına bakar.
Gazeteci veya esnaf, FETÖ’nün MİT tarafından zamanında bilinememiş gizli yönlerini ve MİT tarafından zamanında bilinememiş darbe hazırlıklarını “bildiklerini” ve “isteyerek” o yönde yazdıklarını veya yardım ettiklerini somut delillerle ispat etmek gerekir.
Hukukta “bilmemeleri imkânsız” diye hüküm inşa edilemez.
Bu sebeple diyorum ki, tutuklu profesyonel gazetecilerin hepsi, en geç AİHM’de aklanacaktır.
Niye suçsuz hapis yatsınlar? Tutuksuz yargılansınlar
Gazeteci imtiyazlı mı?
Gazetecinin suç işleme imtiyazı mı var? Hayır, soruyu şöyle sormak gerekir: Farklı fikirleri ve olayların farklı yönlerini öğrenmeye vatandaşların hakkı var mı?
Bunu engellemeye çalışanlar hep oldu ama hiç kimse “vatandaşın haber alma, farklı fikirleri öğrenme hakkı yoktur” diyemedi.
Vatandaşın bu hakka sahip olmasının tek yolu da fikir ve ifade hürriyetinin bulunmasıdır, gazetecilerin AİHM standartlarında özgür olmasıdır.
Gazeteci suç işlerse elbette yargılanır ama “suç tanımı” siyasi değil, hukuki olmalı yani AİHM içtihatlarına uygun olmalıdır.
Ilıcak mektubunda darbe suçunu tanımlayan 309. maddeye dikkatimi çekmiş. Bu çok önemli olduğu için müstakil bir yazı konusu yapacağım.
Daha fazla gecikmez, yakında AYM ve AİHM kararlarını göreceğiz.