Gazetelerde okumuşsunuzdur: Fazıl Say’ın Türkiye’yi terketmeyi düşündüğünü söylemesinden sonra başlayan tartışmaya AKP Milletvekili Osman Yağmurdereli de katıldı fakat üslûbu fazla tepki çekti. İş nihayet döndü, dolaştı ve 12 Eylül öncesinde Ankara’daki Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Beethoven ile Zuckmayer’in büstlerini kırıp piyanolara pisleyen sağcı öğrencilerin arasında Yağmurdereli’nin de bulunduğu iddia edildi.
Suçlama doğru mudur, değil midir, bilmiyorum ve sadece naklediyorum. Ama, idrar yahut dışkı gibisinden tabii maddelerle musiki arasında bağlantı kurma konusundaki tek iddia bu değildir ve müzik camiasında, senelerden buyana vârolan bir başka iddia daha vardır: Klasik Türk Müziği’nin önde gelen isimlerinden olan 17. asır bestekârı Itrî’nin, tam adıyla Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi’nin en önemli eseri Nevâ Kâr’ının notalarına, 1976’da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’ndaki bazı müzisyenlerin kıçlarını sildikleri...
Önce, adını artık sadece öğrencilerinin hatırladığı ama ismi Osman Yağmurdereli sayesinde ölümünden seneler sonra yeniden gündeme gelen Eduard Zuckmayer’in kim olduğunu kısaca söyleyeyim: 1890 doğumluydu, Hitler’den ve Naziler’den kaçıp Türkiye’ye sığınan Almanlardan idi, 12 Eylül sonrasında Gazi Üniversitesi’nin bir bölümü haline getirilen eski Gazi Eğitim Enstitüsü’nün yahut 1930’lardaki ismiyle Gazi Terbiye’nin müzik bölümünün kurucularındandı. 1938 ile 1970 yılları arasında bölümün başında bulunmuş, dünyadan 1972’de ayrılmıştı.
Zuckmayer’i hiç görmedim ama Ankara’da 1970’lerdeki öğrencilik senelerimde adını çok sık işittim. Gazi Eğitim’in müzik bölümündeki sağcı öğrencilerin nefretini kazanmıştı. Türk Müziği’nden tiksindiği anlatılır, piyanoda kazara bir Türk melodisi icra ederken yakaladığı talebeye yapmadığını bırakmadığı söylenirdi. Kurucusu olduğu bölüme sonradan yerleştirilen ve Osman Yağmurdereli ile arkadaşları tarafından kırıldğı ve üzerine edildiği anlatılan büstü, o yıllarda sağcı öğrenciler için amansızca mücadele edilip ortadan kaldırılması gerektiğine inanılan karşı ideolojinin sembollerindendi.
Ankara’daki iddianın bir benzeri, aynı senelerde İstanbul’da ortaya atıldı ama bu defa hadisenin tarafları farklıydı: İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda görevli bazı müzisyenlerin, İstanbul’da bir Klasik Türk Müziği Korosu kurulmasını protesto maksadıyla, bu müziğin sembolleşmiş isimlerinden olan Itri’nin en meşhur eseri Nevâ Kâr’a kıçlarını sildikleri iddia ediliyordu!
O seneler, müziğin bile siyaset ve ideoloji malzemesi olduğu bir devirdi. Solcu iseniz Batı Musikisi yahut Türk Halk Müziği dinlemeniz gerekirdi; sağcı olduğunuz takdirde de Klasik Türk Müziği’ne gönül vermeniz, ondan hoşlanmanız şarttı.
İşte böyle bir ortam içerisinde, iktidardaki Milliyetçi Cephe Hükümeti, Klasik Türk Müziği’ni cumhuriyet tarihinde ilk defa devlet himayesine almış, 1976’da İstanbul’da bir “Devlet Korosu” kurulmuş, koroya AKM’de yer verilmiş ve çalışma imkânı sağlamıştı.
Koro bir tarafta sevinç yaratmıştı ama karşı taraf, işi bu yeni oluşumun aslında faşizmin ayak sesleri olduğu iddiasına kadar götürmüş ve alaturkanın AKM gibi “çağdaş” bir mekâna girmesi karşı cenahta sinirleri bir hayli gelmişti.
Itrî’nin eserinin notalarıyla kıç silindiği iddiası, işte o günlerde duyuldu. Türkiye tuvalet kâğıdıyla daha tam olarak teşerrüf etmemişti ama, söylenenlere göre, AKM’nin tuvaletlerinde bol miktarda tuvalet kâğıdına rastlanıyordu ve saman kâğıdından olan malzeme, Nevâ Kâr’ın rahmetli nota yazıcısı Ziya Akyiğit’in kaleminden çıkmış teksir nüshalarıydı.
Hadiselerin detayları, koro ile orkestranın hâlen hayatta bulunan ama bu konuda şimdiye kadar susan mensuplarının açıklamalarını bekliyor...
muratbardakci@haberturk.com