“Gezi sürecinden bu yana Gül’den güçlü bir katkı beklendiği ancak onun daha çok yanlışlara işaret etmekle yetindiği bir sır değil” diyen Selvi, şunları söyledi:
“Gül’ün Gezi, dershane tartışması, 17-25 Aralık operasyonları ve paralel yapının darbe girişimleri karşısında Erdoğan ve AK Parti'nin arkasında güçlü bir şekilde durması ama içeride akil bir insan olarak yanlışlara işaret etmesi halinde bugün yerinin çok farklı olacağından kuşku yoktu.”
Selvi’nin Yeni Şafak’ta “Abdullah Gül'lü senaryolar” başlığıyla yayımlanan (15 Haziran 2015) yazısı şöyle:
Seçim gecesinden itibaren gözlerin üzerine çevrildiği isimlerden birisi 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oldu.
Seçim gecesi Başbakan Davutoğlu'nu Çarşamba günü ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı arayan Gül'ün nasıl hareket edeceği merak konusu oldu.
Gül'ün, AK Parti Genel Başkanlığı için harekete geçebileceği yönünde sinyaller vermesi.
Seçim sürecinde, “Erdoğan ve Davutoğlu ile üçlü fotoğraf vermeniz, seçimlerde AK Parti'ye katkı sağlar" tekliflerini hayata geçirmemesi, Kayseri mitingi ve İstanbul'daki Fetih şöleninde üçlü görüntü vermekten kaçınması gündeme taşındı. “Keşke cesaretlendirici desteğini AK Parti'nin en çok ihtiyaç duyduğu seçim kampanyası sırasında verseydi" sitemlerine yol açtı.
Gül'e partinin sana ihtiyacı olduğu bir sırada meydanda yoktun denilmek istendi. Abdullah Gül bu hareket için önemli bir değerdir. Aynen Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu'nun olduğu gibi… Gezi sürecinden bu yana kendisinden güçlü bir katkı beklendiği ancak onun daha çok yanlışlara işaret etmekle yetindiği bir sır değil. Gezi, dershane tartışması, 17-25 Aralık operasyonları ve paralel yapının darbe girişimleri karşısında Erdoğan ve AK Parti'nin arkasında güçlü bir şekilde durması ama içeride akil bir insan olarak yanlışlara işaret etmesi halinde bugün yerinin çok farklı olacağından kuşku yoktu. Erdoğan'dan sonra ikinci bir ismin aranması söz konusu olamazdı.
Bununla birlikte Abdullah Gül de ismi üzerinden AK Parti ve Erdoğan'a yönelik bir operasyon yapılmasına da izin vermedi. Huber Köşkü'nde oturması dahi yazı konusu yapılmasına rağmen. Kimi zaman Abdullah Gül'ün hukukunun korunmadığı zamanlar oldu. Ama o, Gül ismi üzerinden bir fite tohumlarının ekilmesine imkan vermedi. Aynı tespiti, "Üç dönemlikler" için de yapmak ve haklarını teslim etmek gerekiyor. AK Parti girdiği zorlu süreçte üç dönemliklerin tecrübe ve birikimlerinden de yararlanmalı.
Abdullah Gül bu süreçte ne yapacak? AK Parti Genel Başkanlığı'na aday olacak mı konusuna gelince, Gül'e yakın kaynaklardan edindiğim izlenimleri paylaşmak istiyorum.
Abdullah Bey'in stratejisi şöyle özetlenebilir.
“AK Parti'de Erdoğan'a karşı bir genel başkanlık yarışı söz konusu olamaz. Erdoğan'ın mutabakatı olmazsa olmaz şartlardan biridir. Ancak Erdoğan'ın desteği ile aday olunur. Bu arada Başbakan Davutoğlu'nun yaptığım istişareler sonucunda AK Parti Genel Başkanlığı'ndan çekiliyorum demesi şarttır. Erdoğan istemediği ve Davutoğlu da çekilmediği sürece Gül'ün adaylığı söz konusu değil. Erdoğan davet eder, Davutoğlu da çekilirse, o taktirde Gül, AK Parti kongresine ortak aday olarak girer. Kongrede iki adayın yarışı şeklinde bir mücadele yaşanmaz. Parti kongreden birlik ve beraberlik görüntüsü ile yeni bir sinerji sağlayarak çıkar"
Bu yazdığım A planı.
A planının çok güçlü olduğu ve olmazsa olmaz olduğuna dair bir izlenim edinmedim. Ayrıca Erdoğan, Davutoğlu gitsin Gül gelsin şeklinde bir sinyal vermedi.
Eğer Gül formülü olmazsa bir de B planı var.
7 Haziran gecesinden itibaren Gül'ün arayanının soranının arttığı bir sır değil.
Ama aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Dere geçerken at değiştirilmez" düşüncesiyle hareket ettiği Davutoğlu'nun genel başkanlığının tartışmaya açılması gibi bir durumun söz konusu olmadığı biliniyor. Ayrıca AK Parti'de, "Davutoğlu çok çalıştı, istifasını gerektirecek bir durum yok" eğiliminin hakim olduğu da biliniyor. Bülent Arınç'ın deyimi ile, "Ahmet hoca" figürünün tuttuğu gözleniyor.
Kendisine ortak bir davet olmadığı sürece Abdullah Gül'ün harekete geçmesinin söz konusu olmadığı belirtiliyor. Erdoğan'a rağmen aday olmak, Davutoğlu çekilmediği taktirde kongreye ikinci bir aday olarak girmek gibi düşüncesinin olmadığı ifade ediliyor.
Abdullah Gül'ün, Erdoğan'a rağmen ve Davutoğlu ile çarpışarak AK Parti'nin başına geçmek ya da ayrı bir parti kurmak gibi bir düşüncesi yoktur.
Bu süreçte AK Parti'nin tek bir kişiyi dahi küstürme lüksü yoktur. Hele hele Abdullah Gül'ü incitecek tavırlardan özenle kaçınmak gerekiyor.
Gül ve Erdoğan'ın hukukunu korumak AK Parti'nin görevidir.
Ayrıca AK Parti iktidar sorumluluğunu taşıyan bir parti ve şu anda Türkiye isimli büyük Atlantik'in dümeni ve pusulası gibi bir misyon üstlenmiş durumda. Bu süreci yönetmesi gerekiyor. AK Parti'de ortaya çıkacak en küçük bir zaaf, Türkiye'yi dev dalgaların ortasında kaptansız kalan gemi konumuna düşürür. Ayrıca AK Parti için de iyi bir süreç başlamaz.
Bu durumda, Erdoğan ve Davutoğlu'nun etrafında kenetlenelim, gün birlik günüdür. Ama seçimlerde milletin verdiği mesajı da aldığımızı gösterelim. Mesajın gereğini yerine getirelim.
Kabaca özetlenecek olan B planı Davutoğlu'nun etrafını tahkim ederek, AK Parti'yi güçlendirerek yola devam şeklinde özetlenebilir. Bu durumda daha çok Gül etrafında toplandığı söylenen “Üç dönemliklerin" yerinin Davutoğlu'nun yanı olduğunu paylaşmak isterim. Zaten kendisiyle yaptıkları birebir görüşmelerde de bunu ifade ettiklerini biliniyor.
Bu aşamada en güçlü formülün Davutoğlu ile devam olduğunun altını çizmek istiyorum. Başbakan Davutoğlu da partideki istişareler sırasında başarısızlığa neden olan kadrolarla ilgili değişim sinyali verdi.
Davutoğlu ile devam formülü en güçlü seçenek olma özelliğini koruyor. Başbakan'ın ise ilk kez tek başına iktidar gücünü kaybeden parti tabanına, “Sizi tekrar iktidara taşıyacağım" izlenimini vermesi gerekiyor.