Ankara kulislerinde HDP'yle ilgili çok şey söyleniyor.
Bazı milletvekillerinin sadece Kürtçe yemin etmek istedikleri, bazı milletvekillerinin ise yemin metnindeki, ”Büyük Türk milleti” ibaresi nedeniyle yemin metnini okumak istemedikleri söyleniyor.
Daha bomba bir kulis var. Radikal çıkışlar yaparak, HDP'nin yakaladığı, ”Türkiyelileşme” rüzgarına zarar verebilecek isimlerin de içinde yer alacağı bir grubun HDP'den ayrılarak BDP adıyla Meclis'te bir grup kurmaları.
Biliyorsunuz Meclis'te grup kurabilmek için en az 20 milletvekili gerekiyor. Bu durumda en az 20 milletvekilinin HDP'den ayrılıp BDP'ye geçmesi gerekiyor. Bu durumda Kürtler Meclis'te bir değil iki partiyle temsil edilecek.
Bu formülün HDP'nin karar organlarında konuşulup konuşulmadığını, ne kadar ciddiye alınacak bir formül olduğunu bilmiyorum. Ne kadar doğru olur orası da tartışmalı. Ama bunlar Ankara kulislerinde konuşuluyor.
Bu kulisleri aktardıktan sonra bir noktanın altını çizmek istiyorum. Koalisyon görüşmelerinde partiler kiminle ittifak yapacaklarına, kiminle asla bir araya gelmeyeceklerine elbette kendileri karar verecek. AK Parti'yle, CHP'ye, MHP'yle ya da HDP'ye ortaklık yapmanın kendine göre artıları da eksileri de var. Elbette ki partiler gelecekleri açısından bu tür değerlendirmeleri yapıp, ince eleyip, sık dokuyacaklar. Bunlar gayet doğal olan değerlendirmeler. Ancak HDP söz konusu olunca, vebalı gibi bir işlem yapılmasını doğru bulmuyorum. Hatırlarsanız bir dönem Refah Partisi için aynı şey yapılmıştı. 1995 seçimlerinden Refah Partisi yüzde 21.38 oy oranı ile 158 milletvekili çıkarmıştı. 6 milyon oy alarak seçimlerden birinci parti olarak çıkan, Refah Partisi'yle hükümet kurmak bir rejim sorununa dönüşmüştü.
Sandıktan Refahlı hükümet çıkmıştı. Seçmen, hükümeti Refah Partisi'nin kurması yönünde mesaj vermişti. Zorlamayla ANAYOL kurduruldu. Kısa sürede çöktü. Refah Partisi ile DYP koalisyon ortağı oldu. Ama askerin, medyanın, iş dünyası ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in oyunları sonucunda Refahyol da yürümedi.
Bugün şartlar çok farklı. HDP ile ortaklık yapıp yapmayacaklarına partiler karar verecek. Ancak şunu unutmamak lazım. HDP de onlar gibi milli iradenin ürünüdür. CHP ne kadar meşruysa, HDP de o kadar meşrudur. CHP'nin aldığı 11 milyon 518 bin oy ne kadar anasının ak sütü gibi helalse HDP'nin aldığı 6 milyon 57 bin oy da o kadar helaldir.
HDP cephesine gelince, bu süreçte HDP'nin rakibi yine HDP'nin kendisi.
Kandil'in HDP'ye ayar verme çabaları, Türkiyelilik söylemi nedeniyle HDP'ye kredi açan kesimlerin beklentileri, HDP'nin etkili bir siyaset ortaya koyma çabaları iç içe geçmiş durumda.
HDP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve 7 Haziran'da sürdürdüğü “Türkiyelileşme” çizgisini Ankara siyasetine taşıdığı sürece büyüme trendinde olacağı belli. Siyaseten büyüyen HDP'ye Türkiye'nin ihtiyacı var. Ama eğer Kandil, HDP'yi tutsak alırsa büyük bir barış hamlesine yazık olur.
Koalisyon hazırlıklarına dönecek olursak, Cumhurbaşkanı hükümeti kurma çalışmalarıyla ilgili olarak bir parti liderini görevlendirmediği için, şu anda partiler birbirlerine peşrev çekiyorlar. Ama bunlar boş peşrevler değil.
Bir AK Parti CHP koalisyonunda kim hangi bakanlıkları alacak, AK Parti-MHP hükümeti olursa bakanlıkların dağılımı nasıl olacak buna ilişkin egzersizler yapılıyor, partiler arasında temaslar kuruluyor.
Hatırlanırsa CHP-MSP koalisyonunu Ecevit ve Erbakan'ın talimatları doğrultusunda Deniz Baykal ile Oğuzhan Asiltürk kurmuştu. DYP-SHP koalisyonu ise Demirel ve İnönü'nün bilgisi dahilinde Cavit Çağlar ile Hikmet Çetin'in çalışmaları sonucunda kurulabilmişti.
Şimdi AK Parti ile CHP ve MHP arasında temas kuran isimler var. Ayrıca bir grup çok ciddi bir şekilde CHP ve MHP arasında bir ortaklık kurmak için çalışıyor.
Başbakan Davutoğlu, hükümeti kurmak görevini üstlendikten sonra koalisyon görüşmelerini yürütmek, CHP ve MHP ile temaslarda bulunmak üzere bir heyet kurmayı planlıyor. Bu heyetin içinden ilişkilerine göre CHP ve MHP için ayrı komiteler oluşturulacak. Bu isimler eşzamanlı olarak iki partiyle bir araya gelip, teklifleri iletip, önerileri alacak. Bunlar Başbakan Davutoğlu'nun başkanlığında toplanıp bir değerlendirmeye tabi tutulduktan sonra bir yol haritası üzerinde yürünecek.
AK Parti'de birinci öncelik erken seçim olmasına rağmen, koalisyon hükümeti için pozitif bir yaklaşım hakim.
AK Parti'nin en büyük kırmızı çizgisi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan. AK Parti, muhalefetin Erdoğan konusunda kendisine bir tuzak kurmaya çalıştığını düşünüyor. Liderini koalisyon pazarlığına kurban eden bir AK Parti yaşayamaz. Başbakan Davutoğlu, ”Cumhurbaşkanı'nı hedef alan her şey bizi de hedef almıştır” demek suretiyle bu konuda net bir tavır ortaya koydu.