İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, üç seneyi aşkın süredir Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş'ın, "Dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve 'Kahvaltıya geldik' derdim” sözlerine yanıt verdi. Akşener, "Haberin tamamını okumadım. Ama şunu söylemek isterim. Güneydoğu’da şöyle bir gelenek var, kan davalınız bile olsa kapınızı çaldığı zaman içeri alırsınız. Evin en yaşlısı tarafından karşılanır. Sonra kapıdan çıkıp gittikten sonra davanız devam eder. Güneydoğu’nun böyle bir özelliği var" dedi.
"İllerden döndükten sonra Koronavirüs testi yaptırıyorum"
FOX TV'de Çalar Saat programına konuk olan Akşener, ""Koronada durum iyi değil. Bir kere bütün o kurallara uyuyorum, maske takıyorum, sosyal mesafeye dikkat ediyorum, dikkat etmeyenleri uyarıyorum. El teması kurmuyorum, C vitamini alıyorum. Beslenmeme dikkat ediyorum. Bu hafta zatürre aşısı oldum. Eskiden testi o kadar yaptırmıyordum ama illerden döndükten sonra test yaptırıyorum ekibimle birlikte. Biz açık havada geziyoruz, kapalı alanda toplantı yapmıyorum." diye konuştu.
"Ne kadar şehir hastanesi varsa hepsini Ali Erbaş’a bağlasınlar, belli ki çok yetenekli bir isim"
Akşener, "AK Parti’nin yöneticilerinin hiçbir zaman geri adım atmadıkları tek bir konu vardır: Atatürk ve Cumhuriyet değerleri. Önce açılım yaptılar, geri adım attılar. Komşularla sıfır sorun dediler, sonra herkesle kavgalı oldular. Diyanet de Atatürk’ün kurduğu bir kurum ve başında Ali Erbaş isimli biri var. Atatürk’ün kurduğu kurumun başındaki şahıs hepimizin eleştirdiği bir isim. Buradan Erdoğan’a bir önerim var. Ne kadar şehir hastanesi varsa hepsini Ali Erbaş’a bağlasınlar, belli ki çok yetenekli bir isim." düşüncesini dile getirdi.
Akşener, "Eğitim konusu çok enteresan bir durum. Özel okullar ve devlet okulları var. Bunlar açılacak mı belli değil. Öğrencilerin ve velilerin sorularını yanıtlayacak bir bakan ortada yok. Özel okullarda sektör 1 milyon 440 bin öğrenci almış. Doğrudan ve dolaylı olarak 750 bin eğitim sağlıyor. Yeni kayıtlarda yüzde 80’e varan düşüş var. Bu okullar tedbir alınmadığı durumda kapanır. Biz ne öneriyoruz? Öğrenci başına 10’ar bin lira işletme kredisi verilmesini istiyoruz. Bir öğrencinin devlete maliyeti 1136 dolar. 10 bin lira verdiğiniz zaman devletin üzerindeki yükü de alırsınız. Ama bunu yapmayacaklar. Yapmayacaklarsa biz yapacağız inşallah. Esnaf nasıl kepenk kapatma durumundaysa aynı şey okullar için de geçerli." değerlendirmesinde bulundu.
"Ekonominin E’sinden anlamıyorlar"
Akşener Kontrollü fakirlik meselesi, iktidar partisi ve ortaklarının şuurlu yaptıkları bir durum olduğunu düşünüyorum. Esnafın biriyle görüştüm. Bir aparat satacak, bir telefon kılıfı satacak; kirayı ödeyemez. Ben bunun bilerek istenerek yapıldığına inanıyorum. Başkasını düşünemezsiniz. Gerçeklikten kopmuş durumda, ekonominin E’sinden anlamıyorlar." ifadesini kullandı.
İdam açıklaması
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin gündeme getirdiği idam cezasına ilişkin konuşan Akşener, "İdam sayın Bahçeli’nin de Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde AB uyum yasaları çerçevesinde kaldırıldı. 7 Mayıs 2004 tarihli kanunda idam anayasadaki bütün kanunlarından çıkarıldı. Birinde Başbakan Yardımcısı Bahçeli, diğerinde başbakan Erdoğan, ikisi de bunu AB uyum yasaları için yaptılar. Burada idam cezasından ziyade ortaklar şunu konuşmalı. Biz Avrupa Birliği yolculuğundan vaz mı geçtik? İkide bir bunun gündeme getirilmesi demek, biz bunu AB uyum yasaları çerçevesinde çıkardılarsa, neden bundan geri döneceklerini izah etmek durumundalar" dedi.
Akşener şöyle devam etti:
Emine Bulut’un evinden çıktığımda da sormuşlardı. Ben de bu tarz cinayetler için getirin kardeşim şahsen destek vereceğim demiştim. Erdoğan getirsinler hemen imzalarım dedi. Zaten sen söylemden milletvekilleri nefes alamıyor ki. Getirsinler biz de kendi aramızda değerlendiririz. Bu tartışma işsizliği, yoksulluğun, Murat Ağırel’in Müyesser Yıldız’ın Barış Pehlivan’ın tutukluluğunun konuşulmasını engelliyor. Asıl vahim olanı şu: Milletvekilleri hazırlar getirir ama ortada böyle bir şey yok.
Bugün milli irade diyenler milli iradenin içini boşalttılar. çünkü meclisin bir kıymeti kalmadı. Hukukun üstünlüğü, adaletin tam sağlanması, demokrasinin tam uygulanması, bu ucube sistemden vazgeçildiği, iyileştirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sistem ile tutuklu gazeteciler sorunu çözülebilir.
Akşener açıklamalarında şunları kaydetti:
Ben niye gidiyorum ilçelere? Çünkü milletin sesini kimse duymuyor. Medya çok az kaldı. Sürekli tehditle karşı karşıyasınız. Göz yumulmasa o troller sizi linç edebilir mi? Bu vatandaşın sesini duyurabileceği bir araç kalmadı. Ben onun için gidiyorum. Ben propaganda yapmaya gelmedim, oy istemeye gelmedim, sizin sesinizi duyurmaya geldim diyorum. Kendi imkanlarıyla iş bulmuş, bir hafta sonra Ak Partili ilçe başkanından icazet almadığı için işten atmışlar. Bu adam özel sektörde şoför. 23 yaşındaki oğlu da işsiz.
İş dünyası etkileniyor, üreten etikleniyor, işçiler, günlük çalışanlar etkileniyor. İşsizliği, fakirliği tarif edemem size. Bir Baba eğiliyor kulağıma “4 senelik üniversite mezunu oğlum şu kadar yıl işsiz” Saray’da oturuyorsunuz, damadınızı bakan yapmışsınız. Bakıyorsunuz, tedbirler hiç. Siz paket açmışsınız 5 müteahhidi korumak için. İnsanlar Bağ-Kur aidatlarını ödeyemiyorlar. Paralar yastık altına girdi. Bunlar ekonomiye dönseydi insanlara iş olarak dönerdi. Hisse senedi alın ama kayyum atamak gibi değil, sonra bunları satın bu para ekonomiye dönsün demiştik.
"Üniversite mezunu gençlerin çoğu ülkeden umudunu kesti"
Üniversite mezunu gençlerin yüzde 70’e yakını bu ülkeden umudunu kesip yurt dışında iş bulabilse kaçıp gidecek. Devleti yöneten hükümet olarak çalışanın, gayret gösterenin liyakatsızlığa mahkum edildiği bir ülkeyi gencin önüne sunarsanız o genç bu ülkeden umudunu keser. Bu da nepotizmdir. Akrabalarınıza dışarda iş imkanı sunun. Haksızlık, nepotizm, liyakatsızlık, akraba kayırmacılık dizboyu. Daha vahimi var. Rektörlükte ya da belediyelerde özel kalem olarak başlıyorlar, sonra yüksek maaşlarla başka yerler terfi ediyorlar. Bu kadar ah alınır mı? Bütün dinlerin en önemli özelliği kul hakkıdır. Bunlar aynı zamanda ekonomik yolsuzluklara da neden oluyor.
"Türkiye yalnızlığıyla baş başa"
Yunanistan ve Fransa’nın tutumu elbette kınanması gerekir hem Türkiye’nin hem Türk milletinin çıkarları açısından orada bir sorunumuz yok ama biz buraya nasıl geldik. İktidar buradan ders almalı. Dış politikada bir monşerler meselesi oldu, dışişleri Ak Parti’nin seçtirilmemiş siyasetçilerin makam yeri oldu. Monşerler ortadan kalksın diye bir savaş başlatıldı. Halbuki, dış ilişkileri 200 yıllık hafızanın biriktiği bir yerdir. Kişisel ilişkiler önemlidir ama devletlerarası ilişki kalıcıdır. Erdoğan Türkiye eşittir kendisi kabul ettiği için bütün bu ilişkilerde işin cıvığı çıktı. Bu kabul edilebilir, olabilir dışişleri için bugüne kadar varolmuş bir durum değil. Böyle bir dış politika olmaz. Dış politika Türkiye’nin çıkarları üzerinden, soğuk kanlı, diplomasiyi öne koyan bir mantık içerisinde olur.
Dış politikada ikinci önemli konu güçlü bir ordunuzun olması lazım. Siz Ergenekonlardan balyozlardan başlayıp en son 15 Temmuz’a getiren bir sistem içerisinde ordumuz problem yaşamış. En önemlisi üreten ve güçlü bir ekonomi olması lazım. Kalkınma yolunda ilerleyen güçlü bir ekonomiye sahip bir ülke olmalısınız. Bu üçü var mı? Yok. Sayın Erdoğan’ın ağzından değerli yalnızlık diye bir söz çıktı o gün bugündür değerli yalnızlık iki devlet arasında sürüyor. Bütün uyarılara rağmen Türkiye değerli yalnızlığıyla başbaşa. Doğu Akdeniz’deki haklarımızı korumalıyız bunu ağırlıklı olarak elbette diplomasi ile yapmalıyız. O masaya biz oturmalıyız. Biz Libya ile imzalanan Mavi Vatan anlaşmasını destekledik. Ama Libya anlaşmayı parlamentodan geçiremedi. Türkiye değerli yalnızlığıyla baş başa. Türkiye, sayın Erdoğan’ın kişisel ego ve kavgalarıyla yapayalnız hale geldi. Yunanistan ile savaş ilan edilebilir ama bunun getirisi, götürüsü hesaplanmalı. Yunanistan’la savaş ilan edilebilir ama bunun getirisinin götürüsünün hesaplanması gerekir. Dış politikanın daha kurumsal daha devlet arasında yapılması gerektiğini anlayıp Yunanistan ile şu gerilimin nasıl yöne evrileceği konusunda NATO ile konuşulması gerekir.
"AKP'li seçmen, 'size haksızlık ettik' diyorlar"
Biz partimizi zaten değerler üzerinden kutuplaştıran anlayışı ortadan kaldırmak için kurduk. İnsan merkezli, insan odaklı bir bakış açımız var. Bir yere gidince diyorum ki ben propaganda yapmaya değil sizi dinlemeye geldim. Şunu fark ediyorsunuz ki herkes aynı acıların içinde. Bu makulde buluşmak sadece eleştirmek değil, çözüm önerilerini sunmak için çıkılan bu yolculuğun meyvelerini alıyoruz. Bir sert tepkiyle karşılaşmıyorum. AKP'li seçmenler kulağıma eğilip size haksızlık ettik hakkını helal et diyorlar, hala Ak Partili. İnsanlar birbirini sevmek zorunda değil, birbirleriyle derin dostluklar kurmak zorunda değil ama saygı göstermek zorunda. Ben size saygı göstereceğimi siz bana saygı göstereceksiniz. Bunu yaptığınız zaman derin sorunlar ortadan kalkar.
"Siz miting yaparsanız vekiliniz 1500 kişilik düğün yapar"
Erdoğan Giresun’da miting yaptı adını keyif çayı koyduğu çay attı milletin başına. Erdoğan Giresun’a itmeliydi vatandaşın derdini dinlemeliydi ama siz orada miting yaparsanız sizin vekiliniz 1500 kişilik bir düğün yapar. Bunlardan sonra vatandaşı suçlayamazsınız.
Bütün sorunların çözümü için hukukun üstünlüğü, adaletin tam sağlanması, demokrasinin tam uygulanması, bu ucube sistemden vazgeçildiği, iyileştirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sistemin gelmesi gerekiyor. Türkiye, hem parasal hem de insan gücü olarak kendine yetebilecek bir ülke. Sadece yolsuzluğu, akraba kayırmacılığının ortadan kalkması lazım. Onun için partili cumhurbaşkanlığı sisteminden kurtulmamız lazım. Meclisin bir kıymeti kalmadı.
"Ülkenin bu sistemden kurtulması daha önemli"
Biz 83 milyonun oyuna talibiz. Herkes gibi bende cumhurbaşkanı olmayı seçilmeyi çok isterim, çok iyi hizmetler yapabileceğimize inanıyorum ama Türkiye’nin geleceğini zora sokacak bir stratejim olmaz dedim, bu netlikte söylüyorum. Bazı şeyleri bizim istismar sahası halinden
Demirtaş'a yanıt
Biz partimizi zaten değerler üzerinden kutuplaştıran anlayışı ortadan kaldırmak için kurduk. İnsan odaklı bir bakış açımız var. Bir yere gidince diyorum ki ben propaganda yapmaya değil sizi dinlemeye geldim. Şunu fark ediyorsunuz ki herkes aynı acıların içinde. Bu makulde buluşmak sadece eleştirmek değil, çözüm önerilerini sunmak için çıkılan bu yolculuğun meyvelerini alıyoruz. Bazen bir vatandaş gelip kulağıma ben size haksızlık ettim hakkını helal et diyorlar. İnsanlar birbirleriyle derin dostluklar kurmak zorunda değil ama saygı göstermek zorunda. Bunun yaptığınız zaman derin sorunlar ortadan kalkar.
Haberin tamamını okumadım. Ama şunu söylemek isterim. Güneydoğu’da şöyle bir gelenek var, kan davalınız bile olsa kapınızı çaldığı zaman içeri alırsınız. Evin en yaşlısı tarafından karşılanır. Sonra kapıdan çıkıp gittikten sonra davanız devam eder. Güneydoğu’nun böyle bir özelliği var.
Demirtaş ne demişti?
Demirtaş şu açıklamaları yapmıştı:
"Ben, hapishanedeki siyasetçi bir rehine olarak dışarıya bir tartışma metni sundum sadece. Bunu eksiğiyle, gediğiyle tartışıp geliştirmek, hayata geçirmek dışarıdakilerin işidir. Ben buradan kimse adına karar da veremem pratik siyasete müdahale de edemem. Bunun için pozisyonum da imkanım da yok. Dolayısıyla “nasıl” sorusunun pratikteki cevabını dışarıdaki siyasetçiler bulacak. Ben elimden gelen desteği sunarak kolaylaştırıcı olabilirim ancak.
Örneğin, siyasi amaçla bir araya gelmeden önce tüm liderler, sırf aile ziyareti kapsamında ve insani ilişki çerçevesinde, bir kahvaltı için herhangi bir liderin evinde buluşarak birbirlerini daha yakından tanımaya, daha iyi anlamaya gayret edebilirler. Mesela ben dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve “Kahvaltıya geldik” derdim.