Halen kitap çalışmalarını sürdüren, politikaya atıldığı dönemde milletvekilliği, bakanlık, CHP Genel Başkanlığı da yapan Öymen, kurucusu olduğu ANKA Haber Ajansı'nın 50. yılı eşliğinde 90. yaşını kutluyor.Altan Öymen, 90. yaş günü vesilesiyle T24'ün sorularını yanıtlarken, mesleğinin ve siyasetin kısa bir muhasebesini de içeren şu görüşleri dile getirdi:
"Böyle bir dönem hiç görmedim"
"Çok zor bir dönemden geçilmesine karşın gazeteciliğin dünyanın en güzel mesleği olduğunu" vurgulayan Öymen, Nâzım Hikmet'in "Nikbinlik" (İyimserlik) şiirindeki dizelerine de gönderme içeren "Güzel günler göreceğiz" ifadesini kullandı.
"Şunu hatırlarım hep; rahmetli Metin Toker'in bir sözü vardır; 'Gazetecilik dünyanın en iyi mesleğidir' der, arkasından şunu ekler, 'Doğru dürüst yapılırsa...'
Ben buna inanıyorum ve gazeteciliği gençlere tavsiye ediyorum. Ama elbette çok zor dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönem hiç görmedim. Darbeler oldu, müdahaleler oldu Türkiye'de, yaşadık bunları. Ancak gazeteciliğe bu ölçüde kapsamlı bir müdahale görmedim. Basına müdahale hiçbir zaman bu ölçüde koyulaşmamıştı. Misal gazeteciler hakkında dava açılırdı, ama siz hapse girmezdiniz. Eski deyimle kaziye-i mahkûmunbiha (hükmün kesinleşmesi) haline gelmeden kimse içeri atılmazdı.
Hüküm kesinleşme aşamasına gelince de, size telefon ederlerdi; 'Karar çıktı, şu anda Yargıtay'da, ne zaman gelirsiniz' gibi şeyler söylerlerdi. Gazeteci de hazırlığını yapar, gider teslim olurlardı.
Şimdi ise, önce gazeteci gözaltına alınıyor, dava açılmadan tutukluluk uzun süre devam edip gidiyor. Diyelim ki bırakılıyorsunuz; bu sefer de -Osman Kavala örneğinde olduğu gibi- başka bir dava açılıyor, yeniden tutuklanıyorsunuz. Bunlar gazetelere de önemli ölçüde yansımıyor.
Özetle böylesini görmedim. Ama buna rağmen yine de gazeteciliği tavsiye ediyorum. Bunlar da geçer, bugünler de geçer."
"Yeni taarruz başladı ama güzel günler göreceğiz"
"Türkiye'nin demokrasi birikimi çok. Ben 1947'den itibaren bir döküm çıkardım. Demokrasi dönemlerinde daha fazla yaşamışız. Gelenler, darbe yapanlar, müdahale edenler 'Biz şunun için geldik' deyip o sözlerini büyük ölçüde tutup gittiler. 12 Eylül darbesinden sonra askeri yönetim uzun sürmekle birlikte durum böyleydi. Bu süreleri yan yana koyduğunuzda, darbe dönemlerini/yönetimlerini çıkardığınızda demokraside daha fazla yaşadığımızı görüyoruz.
Gençler de buna inansınlar, Türkiye'nin demokrasi birikimi az değil. Gazetecilik yine özgürlüğüne kavuşacaktır. Bu bütün toplumun özgürlüğü demektir. Bütün toplumun özgürlüğü, gazeteciliğin temel görevlerini yapabilmesiyle çok yakından ilişkilidir.
Medyaya bugünlerde yeni bir taarruz da başladı, bakalım ne olacak? Ama güzel günler göreceğiz. Toplumumuzun güzel günlere kavuşacağına inanıyorum.
Gazeteciliğin böyle dönemlerde daha da hayati bir işlevi var. Bu yaşananların daha sonraki nesiller tarafından bilinmesi lazımdır. Onlar okuyunca şaşıracaklardır, 'nasıl oldu bu işler' diye. Zira politikacı hakikatin aksine şeyler söylüyor. Misal, 30-40 sene önce yapılmış şeyler için 'Biz yaptık' diyebiliyor. Gerçekten böylesini görmedim. Ancak bu yaşananların daha sonraki nesiller tarafından bilinmesi için kayda geçirilmesi lazım. Bunu yapacak olan gazeteciliktir, gazetecilerdir. Gerçekler kitaplar hâline, diziler hâline getirilerek yarınlar için kaydedilmelidir."
Tarih 30 Eylül 1971, Ankara Adliyesi: Doğan Avcıoğlu (ortada) Mamak Cezaevi'nden yargılanmak üzere getirilmiş. (Sol baştan) Uluç Gürkan, Savaş Güvezne, Altan Öymen, Hasan Cemal ve emekli binbaşı Yılmaz Akkılıç...
"40. yaş günümde cezaevindeydim"
"40. yaş günümde, 'uçak kaçırma' iddiasıyla tutuklanmış bir gazeteciydim ben. ANKA Haber Ajansı'nı yeni kurmuştum. Yaş günümde hücredeydim. Bir ara rahmetli Emil Galip Sandalcı ile karşılaştım. 'Tutukladılar, bu bana 40. yaş günü hediyesi galiba' dedim. Sandalcı, 'O da bir şey mi, ben 50. yaş günümü içerde geçirdim' dedi.
Bu tutukluluk askeri yönetim dönemindeydi. 12 Mart 1971 müdahalesini izleyen askeri yönetimde tutuklandım. Ama daha önce söylediğim gibi, seçimle gelmiş sivil yönetimlerde, istisnaları çıkardığınız zaman, tutuklama, hüküm kesinleştikten sonra yapılıyordu."
Tarih 1975 Ekim ayı sonları, yer Bükreş: CHP lideri Ecevit'in Romanya gezisini izleyen gazeteciler (soldan sağa) Mehmet Ali Kışlalı, Cüneyt Arcayürek, Ergin Konuksever, Altan Öymen, Kurtul Altuğ...
"Politika herkesin görevi"
"Ocak örgütlenmelerinden başlayarak politikanın da içinde oldum. Politika bence bir meslek değil; doktorluk, öğretmenlik, çiftçilik gibi bir meslek değil. Mesleğin karşılığı, geçimini sağlamak için tutulan yol olmasıdır. Ama politika geçimini sağlamak için tutulan bir yol değildir, olmamalıdır. Politika herkesin görevi. Bir kere 18 yaşını geçince oy veriyorsunuz, bu oyla bir karar veriyorsunuz.
Kendi mesleğini icra ederken politikayı da izlemek görevi vardır demokratik ülkelerde. İnsanların kendilerini rahat ettirmesi için, özlemlerine kavuşması için politikayla ilgilenmesi gerekir. Bir seçimle kötü bir yönetim iş başına gelmişse, bunda vatandaş olarak bizim de kabahatimiz var.
Ve demokratik bir düzende hür basın olacak ki, doğru karar verme imkânı olsun.
Gençler politik görevlere de seçilebiliyor. İnsanların, o sırada o işi yapmayı, politikaya girmeyi de görev sayması lazım. Memleket iyi gidecekse, bu önemli ölçüde politika yoluyla olacaktır, politika ile gitmesi gerekecektir. O yüzden siyasete daha fazla insanın katılması lazım.
Kendi hayatımda da politikayla ilgilenmenin faydasını gördüm. Üzerime görev düştüğü zaman da, ocak başkanlığından itibaren başladım. Politikayı meslek sayıp, 'bir dönem seçilmedim' diye de üzülmemek lazım. İlgiyi hep sonuna kadar muhafaza etmemek lazım. Politikada başkalarının söylediklerini dinlemek lazım. Halkı dinlemek lazım. Bu dönem için daha da önemli bir şey, başkalarını da dinlemek. Dediğim gibi, memleket iyiye gidecekse demokrasi içinde politika yoluyla gidecek. 'Politika çamurdur' derseniz, onu düzeltecek şey de politikadır. Sadece kötülerseniz işler düzelmez.”