Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer, 2008 yılı Haziran ayında Ankara'nın içme suyunda arsenik bulunduğu iddialarıyla ilgili yaşanan tartışmalar üzerine, başka uzmanlarla konuyla ilgili basın açıklaması düzenleyerek, "Kızılırmak suyunda arsenik olduğu, arseniğin mesane, akciğer, cilt, böbrek ve karaciğer kanserine yol açtığı"nı iddia etti.
KIZILIRMAK SUYUNDA ARSENİK
Gökçek, basın açıklamasındaki bazı ifadelerin kendisine hakaret niteliğinde olduğu iddiasıyla Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer'e tazminat davası açtı.
Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi de Üçer ve diğer uzmanların Gökçek'e 750'şer lira manevi tazminat ödemesine hükmetti.
Ali Rıza Üçer, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Yüksek Mahkeme, Üçer'in Anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine oy birliğiyle karar vererek, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararı Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesine gönderdi.
Gerekçeden
Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçesinde, başvuruya konu basın açıklamasının yapıldığı tarihlerde Ankara'da suyun kalitesine ilişkin tartışmaların yaşandığı, konuyla ilgili pek çok haber ve yorumların yapıldığı belirtildi.
Gerekçede, Üçer'in basın açıklamasında, sudaki arsenik miktarı ile kanser vakaları arasındaki ilişkileri bazı uluslararası kuruluşlar tarafından yayımlanmış verilere dayanarak gösterdiği ve Ankaralılarda görülecek kanser vakası sayılarına ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunduğu ifade edildi.
Gökçek'in açtığı davada, Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin Üçer'in herhangi bir bilimsel veri olmadan kamuoyunu yanlış yönlendirdiği gerekçesiyle tazminata mahkum ettiği hatırlatılan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması, yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Somut olaydaki gibi kamuoyunu yakından ilgilendiren meseleleri tartışma özgürlüğünü, tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi olduğu göz önüne alınmalıdır. Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrası, kamuyu ilgilendiren ifadelere yönelik pek az sınırlamaya yer vermektedir. Sağlıklı bir demokrasi, kamu gücünü kullanan bir organın yalnızca yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir.""Siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir" ifadesine yer verilen gerekçede şu değerlendirmelerde bulunuldu:
" Siyasetçiler bu nedenle daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır. Kamusal tartışmalara katılan bireylerin hafif bile olsa yaptırıma maruz kalma endişesi taşımaları, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurur. Kişilerin böyle bir etki altında ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski bulunmaktadır."
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, toplumu yakından ilgilendiren meselelere ilişkin bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmasında kamu yararı bulunduğunu vurgulanarak, siyasetçilere eleştirinin sınırının özel kişilere göre daha fazla olduğu savunuldu.
Gerekçede, "Bu nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, başkalarının şöhret ve haklarının korunması için demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır" ifadesine yer verildi.(HÜRRİYET)