“Sayın Başbakan’ın şimdilik ‘Türklük’ kavramından vazgeçmeyi göze aldığı bu yolculukta son durak neresi olacak?” diye soran Bahçeli, hiçbir şey uğruna ne Türklükten ne de Müslümanlıktan vazgeçeceklerini kaydetti. Bahçeli, “Bilinmelidir ki; Türk milliyetçileri bu gafleti ve işbirlikçi tavrı hiçbir zaman unutmayacaklar, milletimizin partimize tek başına iktidar nasip ettiği bir dönemde Türklüğün hak ettiği iltifatı yeniden yasa maddesi haline getirecek, bu dönemin sorumlularından büyük Türk milleti adına mutlaka hesap sorulacaktır” diye konuştu. Bahçeli, İtalyan barış gelini Bacca’nın öldürülmesini de değerlendirerek “ülkemizin huzur ve güvenliğinin, emniyet ve asayişinin tarihte görülmediği kadar bozulduğu bu dönemde, hükümetin artan suçları başka ülkelerle mukayese ederek sorun yokmuş gibi davranmaya devam etmesi, maalesef en isabetsiz yaklaşım ve en büyük aymazlıktır” dedi. Bahçeli, gıda fiyatlarında yaşanan artış ve krizle ilgili Erdoğan’a “bu karaborsa ortamından yararlanarak servetine servet katmayı planlayan AKP’li yandaşlar ve aile fertleri var mıdır?” diye sordu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis grup toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi. Bahçeli, milleti ayakta tutan manevi yapının zayıflaması, giderek çözülen değer yargıları, güzel ahlakın zayıflama eğiliminin toplumun bütün kesimlerine yansıdığını Türkiye’nin en hunhar cinayetlerin işlenmeye başlandığı, en aşağılık suçların tırmandığı bir ülke haline geldiğini söyledi. İtalyan barış gelini Bacca’nın öldürülmesini de değerlendiren Bahçeli, “bir İtalyan kızının hunharca katledilmesi elbette ki, can güvenliği Türk milletine emanet edilmiş olması nedeniyle hepimizi derinden üzen ve utandıran bir hadise olmuştur” dedi. Erdoğan’ın cinayetle ilgili açıklamalarının yerinde ve zamanında olduğunu ifade eden Bahçeli, “Ancak hemen her gün ülkenin bir yerinde işlenen cinayetler, kapkaçlar, hırsızlıklar, saldırılar, tecavüzler ve töre katliamlarının da Sayın Başbakan’ın sorumluluğundaki gelişmeler olduğunu hatırlatmak istiyorum” dedi. Varılan bu noktada asayişsizlik, ülkenin milli egemenliği ve devletin bekasını bile etkileyecek kadar öncelikli ve ihmal edilmeyecek milli bir konu haline geldiğine işaret eden Bahçeli, şunları söyledi:
“Ülkemizin huzur ve güvenliğinin, emniyet ve asayişinin tarihte görülmediği kadar bozulduğu bu dönemde, hükümetin artan suçları başka ülkelerle mukayese ederek sorun yokmuş gibi davranmaya devam etmesi, maalesef en isabetsiz yaklaşım ve en büyük aymazlıktır. Bugün AKP’nin yönettiği Türkiye’de yoklukla boğuşan yüz binlerce aile içinde şiddetli geçimsizlik had safhaya ulaşmıştır. Derin uçurumların bir arada yaşandığı bu ekonomik yapıda, adaletsiz ve hakkaniyetsiz bir gelir ve servet dağılımı vicdanları tahrik etmeye başlamıştır. Çok daha geç olmadan, suçlar bir ur gibi toplumsal bünyeyi daha fazla sarmadan hükümeti acilen sosyal, siyasal ve kültürel tedbirleri almaya çağırıyorum.”
“SERVETİNE SERVET KATACAK AKP’Lİ YANDAŞLAR VE AİLELER VAR MI?”
Bahçeli grup konuşmasında, son günlerde gıda fiyatlarındaki artış ve yaşanan krize de dikkat çekti. Fiyatların bu şekilde artmaya devam etmesi halinde, dünyada yüz binlerce insanın açlık çekeceği, açlıktan ölümlerin olabileceğinin dile getirildiğine işaret eden Bahçeli, siyasi iktidarın meseleyi basit sözlerle geçiştirmesini de “aymazlık” olarak değerlendirdi. Buğday ve pirinç fiyatındaki artışa mazeret bulmaya çalışan AKP’nin fiyat artışının müsebbibi olarak “enerji tarımı”nı gösterdiğini kaydeden Bahçeli, Başbakan ve Tarım Bakanı’na şu soruları yöneltti:
“Madem buğday ve pirinçte yeterince stok vardır, bu fiyat artışlarının ve piyasadaki telaşın asıl sebebi nedir? Piyasayı düzenlemekle görevli kuruluşların etkisi şimdiye kadar neden hissedilmemiştir? Bu karaborsa ortamından yararlanarak servetine servet katmayı planlayan AKP’li yandaşlar ve aile fertleri var mıdır? “
Bahçeli, altı yıla yakındır “simit-çay hesabıyla milletle alay eden” Başbakan Erdoğan’ın sürekli tekrarladığı “istikrar ve gelişme masalı”nın sorununun geldiğini belirterek “bu sanal maceranın sonunda açlık vardır, yoksulluk vardır, yolsuzluk vardır” dedi.
MELETUS VE PARA TARTIŞMALARINA TEPKİ
Bahçeli, Anayasa Mahkemesi’nde AKP hakkında dava açılmasının ardından bir ay geçtiğini hatırlatarak siyasette kısa sayılamayacak bu süre içinde siyaset kurumunun anlaşılması güç bir atalet sergilediğini söyledi. Bahçeli, “senaryo savaşları, darbe iddia ve suçlamaları, demokrasi ve vesayet tartışmaları, dış müdahale çağrıları ve yargıyı taciz ve tehdit kampanyalarıyla geçirilen bu süre heba edilmiş, siyaset kurumu, krizi demokrasi ve hukuk içinde aşacak bir çözüm üretememiştir” dedi. Yapılan kamuoyu araştırmalarının Türkiye’nin kriz ortamına sürüklenmesinin sorumluluğunun AKP ve CHP’ye ait olduğunu gösterdiğini ifade eden Bahçeli, “bu iki gerilim kaynağının kayıkçı kavgasına benzeyen siyasi çekişmesi, rüşvet, melanet ve şeriatın kestiği parmak ekseninde gelişmekte ve Yunan filozoflarının yargılanması ve Büyük Atatürk üzerinden yapılan ucuz bir polemiğe dönüşerek sürmektedir.” Diye konuştu. Erdoğan’ın mahkeme sürecinin yol açacağı ağır sonuçlara siyaset kurumunun kayıtsız kalamayacağını söylediğini hatırlatan Bahçeli, “Sayın Başbakan bu sözlerinin gereğini yerine getirmekten çok uzak bir noktada çıkmaz sokak stratejisini hayata geçirmek gibi tehlikeli bir oyun planı uygulama hesabı içindedir” dedi. AKP’nin stratejisinin “kontrollü ve bilinçli bir gerginlik siyaseti izlemek, yargının içeriden ve dışarıdan baskı ve abluka altına alınması, AB ve ABD’nin müdahalelerinin bir tehdit aracı olarak kullanılması” olduğunu savunan Bahçeli, AKP’nin bu amaçla ödemeye hazırlandığı ilk diyetin de Türklük değerlerine hakareti serbest bırakmak olduğunu kaydetti.
BARROSO “TAHSİLAT” İÇİN GELDİ
AB Komisyonu Başkanı Barroso’nun geçen hafta Türkiye’ye yaptığı ziyareti de değerlendiren Bahçeli, Barroso’nun AB’nin Türkiye’ye önyargılı bakı, açısını ortaya koyan beyanlarda bulunduğunu belirtti. Bahçeli, Barroso’nun Ankara’ya yaptığı ziyaretin amacı ve sonuçları konusunda ise ”AKP hükümetinin AB’nin dayatmalarını yerine getirme sicilini denetlemek, Sayın Başbakan’ın bu konularda verdiği sözlerin tahsilat döneminin geldiğini hatırlatmak, Bu konularda somut adımlar atmayı sürdürmesi durumunda, kapatma davasında AKP’ye aradığı desteği vereceği göstermek” değerlendirmesinde bulundu. Barroso ile yaptığı görüşme hakkında da bilgi veren Bahçeli, şöyle konuştu:
“Son aylarda, özellikle partisi hakkında kapatma davasının açılmasından sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Avrupa Birliği defterini yeniden aralamaya çalıştığı, düştüğü yalnızlığın tesellisini tekrar Avrupa’da aradığı görülmektedir. Özellikle uzunca bir süredir derin bir hayal kırıklığı yaşayan Avrupa sevdalılarından oluşan koronun, kapatma davasının panzehirinin sözde demokratik reformlarda olduğunu söylemesi hükümetin yüzünü Avrupa’ya çevirmesinde en önemli etken olmuştur. “
ERDOĞAN’A “TÜRKLÜK” DERSİ
Hükümetin Avrupalı dostlarını mutlu edecek bir jest yapmaya hazırlandığını bunun da TCK’nın 301’nci maddesiyle ilgili değişiklik teklifi olduğunu dile getiren Bahçeli, Başbakan Erdoğan’a “Türk demokrasisinin gelişmesindeki en büyük engel Türklüğe hakareti önleyen bir yasa maddesinin varlığı mıdır? Bu yasanın değişmesi halinde Türk milletinin mukaddesatına yapılacak saldırıların önünün açılması, Türk demokrasisine nasıl bir katkı sağlayacak?”sorusunu yöneltti. Erdoğan’ın “Türklük” ile “Türk milleti” arasındaki ince farkı nasıl anladıklarını sorduğunu belirten Bahçeli, şöyle konuştu:
“Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türklük ile Türk milleti arasında kavram olarak ayırt edilemeyecek kadar ince bir çizgi var ise, o halde Sayın Başbakan’a yasanın mevcut halini korumasını öneririz. Ancak değişiklikte ısrarını sürdürecekse Türklük ve Türk milleti arasındaki anlam farkını bizden öğrenmesini istiyoruz. Türklük kavramı, bir insan ırkını değil, kucaklayıcı bir genel yaklaşımla bütün Türk milletini kapsayan, ‘Türk olma halini’ içeren geniş ve zengin bir tanımdır. Türklük, Türk milletinin yalnızca Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki varlık ve değerlerini değil, dünyanın her yöresindeki Türkleri ve ortak eserlerini içine alan kolektif bir kavramdır. Türklükle anlaşılması gereken, yalnızca bugünü değil, coğrafyaları ve zamanı aşan bir derinlik ve perspektifle, bu tanıma uyan, maddi, manevi, beşeri, kültürel, sosyal, ekonomik, antropolojik ve arkeolojik vb. bütün Türk varlığını, eserlerini ve geleceğini ihtiva etmektedir.”
BAŞBAKAN TÜRK MİLLETİNİ “KABİLE” ZANNEDİYOR
Başbakan Erdoğan’ın Türk milletini yirminci yüzyılın başlarında tesadüfen bir araya gelmiş 36 etnik gruptan oluşan bir melez topluluk zannettiğini öne süren Bahçeli, “Sayın Başbakan’ın ilgi ve tefekkür sahasına hiç girmeyen bu alandaki derinliği bilmemesi elbetti ki Türk milliyetçileri için şaşırtıcı değildir. Ancak ilginç olan, Türklük ve Türk milleti arasındaki ilişki ve farkı bilmeden bir yasa değişikliğine soyunması ve ‘kabile’ zannettiği millet mefhumu ile iptidai bir asabiyyet zannettiği milliyetçilik konusundaki cehaletini bir kez daha ortaya koymuş olmasıdır” dedi.
“NE TÜRKLÜKTEN NE MÜSLÜMANLIKTAN CAYARIZ”
Erdoğan’ın tereddütle geçirilen ayların ardından bir yasa değişikliği ile ‘Türklüğe’ hakareti meşru sayarak, Avrupa’dan umduğu “icazetin ve desteğin kaporasını” ödemeyi göze aldığını savunan Bahçeli, şöyle konuştu:
“Sayın Başbakan’ın şimdilik ‘Türklük’ kavramından vazgeçmeyi göze aldığı bu yolculukta son durak neresi olacak ve önümüzdeki mola yerinde başka hangi kutlu kavram istismara ve ihanete uğrayacaktır? Onun vazgeçeceği değerler, terk edeceği mukaddesat elbette ki bizleri hiç ilgilendirmemektedir. Ancak kendisi ile birlikte elindeki siyasi gücü kullanarak Türkiye’ye yapacağı kötülüğün kabul edilmesi mümkün değildir. Buradan şunu yüksek sesle söylüyoruz ki; hiçbir şey uğruna ne Türklükten vazgeçeriz ne de Müslümanlıktan cayarız. Bunlar bizim için iç içe geçmiş mukaddes hayat pınarları olup, yeryüzünde değiştirilmesi mümkün olmayan mana yüklü değerlendir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal Savaşımızın verildiği şartlar altında aziz millet varlığının korunması, yaşatılması ve yüceltilmesi için oluşturulmuş bir kurum olarak bugün tarih ve millet karşısında bir vebal ile karşı karşıyadır. Bilinmelidir ki, kısır ve ucuz hesaplar ve dayatmalarla kendi milletine saygı göstermekten ve onun şerefini savunmaktan imtina edecek olan bir parlamentonun, başka milletler nazarındaki saygınlığını korumak ve onlardan kendisine hürmet edilmesini beklemek nafile bir çaba olacaktır. Bu nedenle Milliyetçi Hareket aziz milletimize yönelik böyle bir suikastın içinde asla ve asla yer almayacak, bu teklifle sonuna kadar mücadele edecektir. Yanlış bir hesap içinde olanlar bunu asla gözden uzak tutmamalıdır. Bilinmelidir ki; Türk milliyetçileri bu gafleti ve işbirlikçi tavrı hiçbir zaman unutmayacaklar, milletimizin partimize tek başına iktidar nasip ettiği bir dönemde Türklüğün hak ettiği iltifatı yeniden yasa maddesi haline getirecek, bu dönemin sorumlularından büyük Türk milleti adına mutlaka hesap soracaktır.”