Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İmralı görüşmelerini sert sözlerle eleştirdi. Bahçeli, "Ya bütünlük diyeceğiz ya da büküleceğiz. Ya kardeşlik diyeceğiz ya da kalleşliklere göz yumacağız." dedi.
Partisinin Meclis grup toplantısında konuşan Devlet Bahçeli, sözlerinin başında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı rahmetle andı. Parti olarak Kızılcahamam'daki kampta yapılan istişare toplantısı hakkında bilgi veren Bahçeli, toplantıda iç ve dış gelişmelerin değerlendirildiğini ifade etti.
AK Parti'nin bir zaman kaybı ve israf olduğunu savunan Bahçeli, bundan sonra seçeneklerin azaldığını ve ikiye düştüğünü ifade etti. AK Parti iktidarının ısrarla, Türkiye'yi yönetmek yerine yerle bir etmeye, milleti huzura erdirmek yerine yok etmeye çabaladığını öne süren Bahçeli, "Ya yurdum diyeceğiz ya da yutulacağız. Ya bütünlük diyeceğiz ya da büküleceğiz. Ya kardeşlik diyeceğiz ya da kalleşliklere göz yumacağız. Ya milliyetçilik diyeceğiz ya da mihnete razı geleceğiz. Ve elbette ya herkesle birlikte var olacağız ya da vampirlere yem olacağız. Bize göre başka alternatif kalmamıştır." ifadelerini kullandı.
Türkiye AKP-PKK koalisyonuyla sarılmış ve kundaklanmış durumda
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye'nin AKP-PKK koalisyonuyla sarılmış ve kundaklanmış durumda olduğunu söyledi. Hükümetin bereketsizliği ve bölücü terör örgütüyle anlaşma, uzlaşma ve mütareke arayışlarının Türk milletine büyük bir darbe vurduğunu ifade eden Bahçeli, İmralı; barış adası, Kandil; özgürlük dağı, teröristler ise hakkı ve isteklerinin bu zamana kadar bastırılmış zavallı gerillalar olarak takdim edildiğini kaydetti.
Partisinin Meclis Grup toplantısı'nda konuşan Bahçeli, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ne giderek 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile görüştüğünü hatırlattı. Arkasından da İstanbul Milletvekili Engin Alan'la bir araya geldiklerini ve hasret giderdiklerini belirten Bahçeli, görüşmelerin son derece olumlu bir atmosferde geçtiğini ifade etti.
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en üst makamında görev almış birisi terörist olmak ve terör örgütü kurmak iftirasına maruz kalmıştır." diyen Bahçeli, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yetişmiş, en üst görevlere aşama aşama terfi etme becerisi ve kabiliyeti göstermiş birisi için değişik isnatlar şayet meşru ve haklılık payı var ise elbette yapılabilir. Türk Ordusu'nun içerisinde, diğer meslek grupları gibi sorunlu, ceza-i takibatı gerektiren suçlar işlenmiş de olabilir. Ancak şurası unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden hainler, işbirlikçiler ve hele hele teröristler asla çıkmayacaktır. Terörist arayanlar, terörist görmek isteyenler Türk askerine değil, İmralı'ya bakmalı, Kandil'e kilitlenmeli, Barzani'nin yüzüne odaklanmalı ve AKP'nin müzakere ortaklarına yönelmelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde terörist bulmaya çalışmak, genelkurmay başkanlarını canilerle aynı kalıba sokmak ve Kandil'deki inleri Peygamber Ocağı'yla çakıştırmak, ancak ve ancak amel defterleri kapkara kesilmiş maskaraların işidir." dedi.
Başbakan Erdoğan gibi dün dediklerini bugün sakatlayacak zihni bir bayağılığın içine hiç düşmediklerini, düşmeye de niyetleri olmadığını belirten Bahçeli, hükümetin PKK'yla küstahça sürdürdüğü temas ve diyaloglarını, alttan alan çürümüşlüklerini görmezden gelenlerin, Başbuğ'la görüşme iradelerini birden bire hedef yapmalarının kuşkusuz lekeli vicdanlarını aklamayacağını kaydetti.
DEMOKRASİYE BAĞLILIĞIMIZ VE MİLLET İRADESİNE SADAKATİMİZ NET
Demokrasiye bağlılıkları, millet iradesine sadakatlerinin net olduğunu vurgulayan Bahçeli, şöyle devam etti: "Kimse bu konularda bizimle boy ölçüşemeyecek ve laf yetiştiremeyecektir. Darbelerin, meşru olmayan silahlı ve silahsız müdahalelerin demokratik kültürümüze ne kadar zarar verdiği bildiğimiz ve benimsediğimiz gerçekler arasındadır. Parlamenter sisteme dışarıdan ve kuralları ihlal eden tecavüzlerin her alanda kötü ve tedavisi güç olan yaralara ve yıkımlara yol açtığı geçmiş deneyimlerimizle sabittir. Türkiye yaklaşık 4 yıl 2 aydır yürüyen darbe davalarına şahit olmaktadır. Darbe heveslilerinin, darbeci isimlerin ve darbe hedefinde olanların Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ayıklanması ve arındırılması pek tabidir ki sağlanmalıdır. Ancak bu yapılırken, peşin hükümlerle, aceleci ve önyargılı yaklaşımlarla, gerçek adaletin onaylamadığı yöntemlerle hiç kimsenin hakkı ve insanlık gururu çiğnenmemelidir. Aksi ispat edilesiye kadar herkesin masum olduğu, yargı aşamaları kesinleşmeden hiç kimsenin suçlu gösterilemeyeceği bildik hukuk normlarındandır. Şüpheli sıfatıyla mahkeme önüne çıkarılan birisinin, kabul edilebilir ve objektif delillerle desteklenmesi gereken hukuki neticeyi beklemeden suçlanması en başta insan haklarına, insanlık onuruna aykırı bir durumdur. Ne var ki yürüyen sözde darbe davalarında bir çok skandal yaşanmış, zorlama yorumlarla insanların özgürlüğü çalınmış ve vesayetle hesaplaşma adına Türk Silahlı Kuvvetleri çok cepheli bir saldırının altında tutulmuştur. En son olarak İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin açıkladığı Balyoz Darbe Davası'yla ilgili gerekçeli kararı adaletin ne hale geldiğini tüm yönleriyle gözler önüne sermiştir.