TOPLAM nüfusu 300 milyon olan Arap ülkelerinin, nüfusu 7 milyonu bulmayan İsrail’in, Filistin ve Lübnan’da sergilediği vahşete neden sessiz kaldığını kamuoyu merak ediyor. Cevabı çok basit aslında bunun. Ama önce, yakın geçmişten bir örnek verelim.
Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi (RP) Genel Başkanı olduğu dönemde içine düştüğü temel yanılgılardan biri şu oldu. Erbakan sandı ki, eğer Refah Partisi gibi, İslami hassasiyetleri olan bir parti Türkiye’de iktidara gelirse, bu durum İslam Alemi’nde büyük yankı uyandıracak. İslam ülkelerinin yönetimleri bundan büyük mutluluk duyacak. Kendisini el üstünde tutacaklar...
O yüzdendir ki, Refah Partisi iktidara gelir gelmez, Başbakan olarak ilk yurt dışı gezisini İslam ülkelerine yaptı. Önce İran’a gitti. Ardından Mısır ve Libya’ya.
Libya Lideri Muammer Kaddafi, (şahsen ben kasıtlı olarak yaptığını düşünüyorum) Erbakan ve beraberindeki heyete oldukça bayağı davranışlar sergiledi. Resmi programda, Kaddafi ile görüşmenin Sirt şehrinde 4 Ekim 1996 da yerel saatle 15’te yapılacağı yer almasına rağmen, programda 13 saatlik sarkma oldu. Heyet üyeleri defalarca didik didik arandı. Heyet, otelin önüne kurulan çadırda ağırlandı. Kaddafi sürekli tehir edilen son görüşme saatine de 1 saat gecikmeli geldi. Erbakan konuşurken bir kez bile olsun yüzüne bakmadı. Kendi konuşmasında Kürtler için bağımsız devlet istedi. Günün mönüsü sadece kraker, sandviç ve su oldu.
Diktatörlerin kâbusu
ERBAKAN bir an için empati yapsaydı, Kaddafi’nin neden böyle davrandığını anlamakta zorlanmazdı. Bir İslam ülkesinde, İslamcı olarak bilinen bir partinin serbest seçimlerle iktidara gelmesinin, diktatörlükle idare edilen ülkeler açısından nasıl kötü emsal oluşturacağını, paçalarının nasıl tutuşacağını tahmin edebilirdi. Kendi ülkelerinde serbest seçimin yapılacağını görmek, bu ülkelerin tamamının liderleri açısından bir kâbustur.
Hâlbuki Kaddafi uyanık. Gençliğinde uzun yıllar Türkiye’de kaldığı için Türkiye’nin hassasiyetlerinin farkında. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na karşı sergilediği bu davranışın, özellikle Kürtler konusunda sarf ettiği ileri geri lâfların Erbakan Hükümeti’ni ne kadar zora sokacağını bilmemesi mümkün değil. Doğrusu başarılı da oldu. Libya seyahati Erbakan Hükümeti açısından inişe geçişin ilk adımı oldu.
Hamas’ı elbette istemezler
HAMAS’ın seçimle iş başına gelmesinden sonra Ortadoğu’da yaşanan süreç bundan çok da farklı değil. Bugüne kadar hiçbir yayın organında, Hamas’ın hileli bir seçimle iş başına geldiğine dair tek satır yazı çıkmadı. Filistin halkı sandığa gitti ve oyunu kullandı. Çıkan sonucu beğenirsiniz veya beğenmezsiniz o ayrı bir konu. Ama seçimin demokratik olduğu konusunda hiç kuşku yok.
Kısa bir empati yapsanız, diktatörlükle idare edilen Arap ülkelerinden hiçbirinin, hem de Arap yarımadasının göbeğindeki bir ülkede böyle bir seçimden hazzetmemesi için bin türlü neden sıralayabilirsiniz. Onun içindir ki, İslam Ülkeleri, İsrail dâhil Batılı Ülkeler’in çoğunun Hamas iktidarını sona erdirmeye yarayacak uygulamalarına seslerini çıkarmadılar. Hatta zımnen destek verdiler.
Sadece seyrediyorlar
HAMAS’ın seçimleri kazanmasından sonra ABD Temsilciler Meclisi’nin 23 Mayıs 2006’da Filistin halkına ek yaptırımlar uygulanması kararına da, İsrail’in Filistinlilere ait vergi gelirlerine el koymasına da, 29 Haziran’da Filistin Hükümeti’nin 8 bakanı ve 56 Hamas yetkilisinin kaçırılmasına da gıklarını çıkarmadılar.
Üstelik petrol fiyatlarındaki artıştan dolayı Körfez Ülkeleri’nde trilyonlarca dolar ilave kaynak oluşmuşken, bu fazla para dünya ülkelerinin iştahını kabartmasına rağmen, yanı başlarındaki bir avuç Filistinli’nin açlıktan ölmesine de seyirci kaldılar.
Arap ülkelerinin diktatör yöneticileri, yönetimlerini sürdürebilmek için, İsrail dâhil Batı ülkelerini karşılarını almamaya özen gösteriyorlar. Kendi iktidarlarını sarsacak gelişmelere kapı aralamamak için, gözlerinin önündeki vahşete seyirci kalıyorlar.
Seyretsinler bakalım. Kim bilir onların akıbetleri nasıl olacak? Onu da göreceğiz. Allah’ın adaletinden kaçış yok!