-“KÜRT OPERASYONU YAPILIYOR”- 

Partisinin grup toplantısında konuşan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, dün sabah yaklaşık 20 ilde KESK ve bağlı sendikaların genel merkez dâhil şubelerinin basıldığını belirterek, şöyle dedi: 
“KESK Genel Başkanı Lami Özgen ve 71 sendikacı gözaltına alındı dünkü operasyonlarda. 
Açıkça bir faşizm ile karşı karşıyayız. Bunlar açıkça bu ülkedeki tüm muhalefet odaklarını susturmak, AKP’ye biat etmek için bizzat AKP Hükümetinin yürüttüğü siyasi operasyonlardır. 
KESK’i dağıtmaya, tasfiye etmeye yönelik bu operasyonun karşısında hepimiz durmalıyız. Sadece KESK operasyonu değildir, buna sessiz kalırsak 3 yıldır yaptıkları gibi bu operasyonlar herkesi ama herkesi itiraz eden, hakkını arayan herkesi cezaevine gönderen bir süreci sürdüreceklerdir. 
AKP Hükümeti Kürtlere karşı ırkçı, ayrımcı bir operasyon yapıyor. Kimse bunu KCK adı altında kamufle etmeye kalkmasın. Bu ülkede AKP iktidarının emrinde olan özel yetkili mahkemeler aracılığıyla bir Kürt operasyonu yapılıyor, etnik bir operasyondur, ırkçıdır, ayrımcıdır. Başka türlü izah edilemez. Bu bir Kürt düşmanlığıdır, Kürt halkına karşı tahammülsüzlüktür.” 

-“KENDİ ÜLKESİNDEKİ YANGINI SÖNDÜREMEYENE BAŞKA ÜLKEDE İTFAİYECİLİK GÖREVİ YOKTUR”- 

Başbakan’ın izlediği dış politikayı da eleştiren Kışanak, “Başbakan çıkıp ekranlardan tüm Ortadoğu’ya demokrasi getiren, barış getiren söylemler, nutuklar atıyor. Kendi evindeki sorunu çözemeyenin başkasının sorununu çözme kapasitesi yoktur. Kendi ülkesindeki yangını söndüremeyene başka ülkede itfaiyecilik görevi yoktur. Sen burada Kürtleri sendikal faaliyetlerinden dolayı cezaevine koyacaksın, Suriye’deki Kürtlerin de hamisi benim, onları ben de koruyacağım diyeceksin, buna kim inanır. Kürtler buna inanacak kadar saf ve akılsız mı? Başbakan’ın Ortadoğu’yla, başka ülkelerle, Suriye ile ilgilendiği kadar Sayın Başbakan bir zahmet Türkiye’yle de içerideki sorunlarla da Kürt sorunuyla da ilgilensin. Hamasetle, uluslar arası siyaset yapıyoruz deyip içerideki yangını görünmez kılamaz, içerideki sorunları yokmuş gibi gösteremez” dedi. 
Suriye'deki gelişmelerin herkesin kaygıyla izlediği gelişmeler olduğuna işaret eden Kışanak, “Ben öncelikle Türkiye’nin uçağının düşürülmesini hele hele iki pilotun şimdiye kadar henüz kendilerinden haber alınamayacak durumda olmasını büyük bir üzüntüyle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum” dedi. 

-“BİZE SUNDUKLARI BİLGİLER KAMUOYUYLA DA PAYLAŞTIKLARI BİLGİLERDİR”- 

Başbakan ile yapılan görüşmeyi hatırlatan Kışanak, “Bu konuda Sayın Başbakan partilere gerekli teknik bilgileri vermek üzere bir davette bulundu. Biz de bu davete icap ettik ve bize gerekli teknik bilgiler sunuldu. Bize sundukları bilgiler kamuoyuyla da paylaştıkları bilgilerdir. Bu uçağın Malatya’dan kalktığı, eğitim ve test uçuşu yapmak üzere gittiği, Suriye karasularını kısa bir süre ihlal ettiği, sonra da ikinci seferini yaparken, Suriye karasularının çok yakınından geçerken vurularak düşürüldüğü yönündeki teknik bilgilerdir. Bu konuda biz Türkiye'nin uluslar arası hukuktan doğan bütün haklarını kullanarak, konunun takipçisi olması gerektiğini, diplomatik bütün girişmeleri yapması gerektiğini ve bu konularda kamuoyunu da zamanında doğru ve tam bilgilendirme sorumluluğun da hükümette olduğunu ifade ettik o görüşmelerde” dedi. 

- “ULUSLARARARASI HUKUK VE DİPLOMASİ YOLLARI DENENMELİDİR”- 

Uluslararası hukuk ve diplomasi yollarının denenmesi gerektiğine dikkat çeken Kışanak, şöyle dedi: 
“Bunun üzerinden bu süreç yönetilmelidir, şimdiye kadar hükümetin yaptığı açıklamalar da bu doğrultuda olduğu için kaygılarımız bir nebze azalmıştır. Ancak bir kez daha tüm Türkiye kamuoyuna açıkça şunu ifade ediyoruz ki yaşanan bu elim olaydan dolayı, bu yaşanmaması gereken herkesi üzen bu olaydan dolayı bundan sonraki süreçte daha kötü sonuçlar doğurabilecek başka tutum ve davranışlar içerisinde olunmaması gerekiyor. Telafisi mümkün olmayan yollara girilmemesi gerekiyor. Bu konuda Türkiye'de tüm kamuoyunun, halkın beklentisi, Türkiye'nin büyük bir risk almadan Suriye operasyonunda başkaları adına görev almadan kendi haklarını koruma noktasında durmasıdır. Ancak iki şeyi birbirinden ayırmak gerekir. Evet bu uçağın düşürülmesi kapsamında Türkiye hakkını aramalıdır, uluslar arası hukukun elverdiği bütün yolları, diplomasinin elverdiği bütün yolları deneyerek bu süreci dikkatli bir şekilde yönetmeli, hakkını aramalıdır. Ancak bu konuyu AKP hükümetinin Suriye politikasından ayırarak da Suriye politikasına ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum. Bizler, hiçbirimiz, ne Türkiye halkı, hala AKP hükümetinin Suriye politikasını bütün boyutlarıyla açıklığıyla bilmiyoruz. Her konuda toplantılar yapan görüş alışverişinde bulunan AKP, Ortadoğu bir kaynayan kazan, komşumuz Suriye'de kan akıyor, askeri operasyon dâhil her türlü müdahale seçenekleri tartışılıyor, ne yapalım gelin beraber konuşalım dememiştir kimseye. Bu kadar yuvarlak konuşan bir iktidar politikasıyla Türkiye bu süreci yönetemez. Biz öncelikle böyle bir paylaşım beklediğimizi sadece bilgilendirme değil bir paylaşım beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Biz askeri operasyon seçeneğinden yana değiliz diyorlar ama gidişat nereye doğru doğrusu kaygı duyuyoruz.” 

-“ADALET NÖBETİ TUTACAĞIZ”- 

2 Temmuz'da İstanbul'da KCK davası başlayacağını ifade eden Kışanak, “2 Temmuz’da hepimiz Silivri'de olmalıyız. 27-28 Haziran'da Roboski'de adalet nöbeti tutacağız” dedi. 
“Öcalan’a ev hapsi” tartışmalarını hatırlatan Kışanak, “Sayın Öcalan bir yıldan beri katı bir tecrit altında tutuluyor. Öcalan'ın üzerindeki tecridin derhal sona ermesi gerekiyor” diye konuştu. 
Oslo görüşmelerini anımsatan Kışanak, şöyle devam etti: 
“Oslo meselesi çok konuşuluyor. Bu sorun diyalog ve müzakere yöntemiyle çözülebilir. Devlet de bu yolu bir kez deneyerek olmaz denilen şeyi olur kılmıştır. Madem ki o yolu bir kez denedi, bu yolu bundan sonra da denemek artık daha kolay mümkün ve gereklidir. Diyalog ve müzakere süreci derhal başlamalıdır. Bu konuda yapılması gereken psikolojik savaş yürütmeden, dezenformasyon yapmadan Oslo sürecinde yapılan görüşmelerden neden sonuç alınamadığının doğru bir tahlilini yapmak. Oslo görüşmeleri sürecinde Sayın Öcalan tarafından kaleme alınan 3 sayfalık bir protokol var. Bunun Sayın Öcalan tarafından kaleme alınmış olması sadece kendi görüşlerini ifade ediyor anlamı taşımıyor. Çünkü 3 yıl boyunca bizzat Başbakan’ın görevlendirdiği bir heyetle istişare edilerek hazırlanmıştır. Buna rağmen hükümet diyorsa ki bu protokol metni bizim değil, hiçbir dahlimiz yok, sadece Öcalan’ın hazırladığı protokol metnidir, o zaman çıksınlar kamuoyuna şunun bilgisini versinler, siz hangi önerileri hangi protokol metinini Sayın Öcalan’ın önüne koydunuz, sizin önerileriniz nelerdir. Neden bu sürecin sona erdiğini biz o zaman anlayabiliriz. Bunu Silvan’a şuraya buraya bağlamaya gerek yok. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki aslında protokolleri kabul etmediği bilgisini ve kararını hükümet Silvan saldırısından çok önce almıştır. Bugün bazı kalemler bunu açıkça söylüyorlar. Aslında Oslo sürecini bitiren şey protokoller Sayın Başbakan’ın önüne gittiğinde ben bunu kabul etmiyorum demesidir. Biz BDP olarak bu konuda diyalog ve müzakere sürecinin başlamasını bu sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi konusunda üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye hazırız. İkincisi diyalog ve müzakere sürecinin resmi olarak kamuoyuna deklare edilmesi lazım.” (ANKA)