ORAY EĞİN
Belki çok kısa zamanda değil, çok büyük ihtimalle de genel seçim sonucuna göre ve de tabii ki ABD'nin uygun gördüğü bir zaman içinde Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönüşü gerçekleşecek. Bu artık kaçınılmaz bir gelişme.
Dikkat ederseniz Cemaat, son zamanlarda kendi duyurularını kendi medyası aracılığıyla yapmaktansa dışarıdan isimlere açılmaya karar verdi: Referandumdan hemen önce gazeteciler hanut geziyle Pensilvanya'ya götürüldü ve belli ki onlara merkez medyayı takip eden kamuoyunu hazırlama misyonu biçildi. Cemaat'in bu geziden kazancı 'Bakın bu isimler bile bize destek veriyor, bize hoşgörüyle yaklaşıyor' PR'ı oldu.
Pensilvanya'ya giden gazeteciler ilk günlerde bu konudan hiç bahsetmediler. 'Gülen'in yakın çevresi' gibi imalı yorumlarla 'okyanus ötesi'nden haber verdiler. Bu yorumlar daha çok 'Hocaefendi'nin memleketi çok özlediği' ya da 'Artık dönmeyi istediği' üzerine yoğunlaştı. Gazetecilerin bu seyahati deşifre olunca, gecikmeli olarak 'Evet, gittik' dediler ve tema yine 'özlem, vatan hasreti, dönme arzusu' üzerineydi. Kamuoyunun bilinçaltına 'Her an dönebilir' mesajı işlendi. Aslında 'dönüş' müjdesi vermek için mi çağrıldı bu gazeteciler?
Bugüne kadar Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönmemesinin gerekçesi olarak 'gerekli ortamın hazırlanmaması' gösteriliyordu Cemaat içinde. Bir savcının suç duyurusunda bulunması, mahkemenin dava açması gibi 'tatsız' olaylardan çekiniliyordu. Cemaat'e göre belli ki değişen Anayasa bu ihtimali ortadan kaldırdı. Yargıyı baştan sonra yeniden yapılandıracak bu referandumda ölülerin mezardan çıkıp oy vermeleri bu yüzden önemliydi.
'Dönüş' fikrine paralel olarak Cemaat'in önde gelenleri kamuoyundaki kamplaşma ve gerginliğe katkıda bulunan, Cemaat'i savunurken aslında Cemaat'e zarar veren kimi isimlerin kulağını çekmeye başladı. Gönüllü tetikçilere 'Adam olun, ona buna bulaşmayın' mesajı verildi. Ekrana çıkmaları, provokatif konuşmalar yapmaları yasaklandı. Bir balans ayarı, bir ayar çekmeyle Cemaat'le ilgili oluşabilecek olumsuz yargıların önü kesilmeye çalışılıyor.
Tufan Türenç'i linç etmeyi bırakın
Hepimiz biliyoruz ki bugün TRT'de program yapan gazetecilerin hemen hiçbiri bu programları ekrandaki üstün başarıları ya da yetenekleriyle kapmadılar. Hepsinin ortak özelliği hükümet yandaşı olmaları. Her koşul ve şartta hükümeti övmenin ödülü olarak TRT'ye yerleştirildiler...
Eskiden biraz daha dengeli yapılırdı bu işler. Ama artık TRT bu ödülü 'göstere göstere' vermekte hiçbir sakınca görmüyor.
Yandaş gazetecilerden zannedersem bir tek Ekrem Dumanlı ücret almayı reddetti. Ama diğerleri kasayı dolduruyor. Hatta Oral Çalışlar gibiler baba-oğul nemalanıyor TRT'den.
Tufan Türenç de Hürriyet'teki köşesinde TRT'nin paralarının kimlere nasıl harcandığını sordu. Hakkıdır, hepimizin hakkıdır çünkü bu insanlar bizim paramızla maaş alıyor. TRT özel şirket değil ki, kamu kuruluşu. Ve bu hesabı hepimize vermek zorundalar.
Şimdi yandaşlar ağız birliği etmişçesine Türenç'e saldırıyor, linç etmeye çalışıyor...
Hanımlar, beyler... Yapmayın...
Hepimizin sizin orada neden bulunduğunuzu bilirken komik duruma düşmeyin.
Not: Tayfun Talipoğlu da TRT'de program yapan gazetecilerden biriydi. Hangi gazetecilerin kaç para aldığı tartışılırken bir tek Talipoğlu'nun ücreti açıklandı. Neredeyse hedef gösterildi. Ortalık birbirine girdi. Talipoğlu kurban edildi, başkalarını kurtarmak için kullanıldı. Onu çok eleştirenlerden biriydim, ama ekrandan bana ettiği hakaretlere rağmen hakkaniyetli bir insanım ben. Bu yandaş düzeninde Talipoğlu'na ayıp edildi.
Bir hatanın anatomisi
Bu bir yazım hatası değil...
Bir dikkatsizlik ya da 'Freudyen sürçme' hiç değil... Düpedüz
bilgisizlik...
Dün, bir köşede Kim Jong-il'in adının Kim Jong 2 diye yazıldığını gördüm.
'Il' yazılınca 'II' gibi görünüyor zannedilmiş herhalde. Oysa görüyorsunuz,
her yazı tipinde 'Il' ve 'II' arasında bir fark illa ki vardır... Hiçbir şey bilmiyorsan bile gazeteciysen en azından 'bakmasını' bileceksin...
Çocuk de geç
- Biraz cüssesi büyük olsa da mantığı, yazıları, ciddiye alınma çabaları için Emre Aköz'e çocuk deyip geçelim...
- Bir o yana, bir bu yana koşturan, ceketli dansın mucidi, Başbakan'ın önceden en büyük yandaşı şimdi en büyük muhalifi Adnan Şenses'e çocuk deyip geçelim...
- 'Halloween' ya da bizde bilinen adıyla Cadılar Bayramı öncesi kostümüyle adeta prova yapan Fadıl Akgündüz için çocuk deyip geçelim...
- Kendisini savunmak için 'Jöle değil briyantin kullanıyorum' diyen Yiğit Bulut'a çocuk deyip geçelim...