NECATİ DOĞRU
Hayat hep ileriye doğru akar fakat hayat hep geriye bakılarak kavranabilir diye bir söz vardır. Kim söylemiş, aklıma gelmiyor. Siz araştırın, bu anlamlı sözü söyleyeni siz bulun.
Köşe yazarları tahrikçi!
Yarım saatte yazıyorlar!
Sipariş üzerine yazıyorlar!
Yazarlar barış düşmanı!
Millet ve devlet düşmanı!
Bu lafları duyunca; “hayatı kavramak için geriye bakmak gerekir” lafına çok hak verdim. Çünkü benzer lafları; tam 70 yıl önce 1939 yılında Adolf Hitler, Türk basınındaki köşe yazarları için söylemiş, o yıllarda Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen’e “Türk basınındaki Hitler karşıtı yazıların durdurulması, susturulması, yumuşatılması” için emir vermişti. Franz von Papen de durumu Milli Şef döneminin Türkiye Başvekili Refik Saydam’a iletmişti. Hitler yönetimi ile simgelenen Alman faşizminin dünyayı kana bulayacağını sezip dikkat çekmeye çalışan Türkiye’deki köşe yazarlarını geriletip Alman aleyhtarı havanın giderilmesi için Başbakanlık’ta bir komisyon kurulmuştu. (NOT: Bu konuda ayrıntılı tarihi bilgi isteyenler Cemil Koçak’ın Tarih ve Toplum Dergisi’nde yayınlanan İkinci Dünya Savaşı ve Türk Basını, Alpay Kabacalı’nın Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü adlı kitabına, Asım Us’un Hatıra Notları’na, Tekin Erer’in Basında Kavgalar kitabına bakabilirler.)
Biliyorsunuzdur.
Hitler çok demokrattı(!)
Seçimle iktidara gelmişti.
Parlamento darbesiyle kurduğu cumhuriyetin adı “demokratik cumhuriyet”ti ve gücünü meclisteki 441 milletvekilinden alıyordu. Hitler’i eleştiren gazeteleri yayınlayanlar ve bu gazetelerde köşe yazısı yazanların hemen hepsi Almanya’da hapsi boyladı.
Alman gazeteciler susturuldu.
Çünkü Hitler’i eleştirmek demek barış düşmanı, millet ve devlet yıkıcısı, jakoben olmak demekti. Almanya’daki köşe yazarlarını parayla yanına çeken, çekemediklerini de susturan Hitler, dünyada ve Avrupa’nın bir parçası sayılan Türkiye’de de aynı yolun izlenmesini istemişti. Alman parasıyla bazı Türk gazeteciler satın alınmış, yandaş yapılmış fakat kimi gazetelerde kimi köşe yazarları Hitler’i ve Alman ordularının saldırısını kınayan yazılar yazmayı sürdürüyorlardı.
Başta Tan Gazetesi vardı.
Tan Gazetesi’nin Başyazarı Zekeriya Sertel yılmayan, bükülmeyen, satılmayan, keskin yazılarla “Türk gençliğini Hitler propagandası tuzağına düşmesinler” diye uyarıyordu. Sertel’i Akşam, Son Telgraf, Yeni Sabah, Haber, Vatan gazetelerindeki köşe yazarları ile Akbaba dergisindeki çizerler izliyordu.
Hitler her gün köpürüyordu.
Türk yazarlarına kızıyordu.
O yılların Almanya Dışişleri Bakanı Ribbentrop, Hitler’in köpürmesini giderebilmek için Türkiye’nin yeni Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede’yi çağırıp hesap soruyordu. Hüsrev Gerede de “Türk basınındaki Alman aleyhtarı havanın giderilmesi için hükümete başvurduğunu” söylüyordu.
Zaten çok ağır sansür vardı.
Savaş yıllarıydı.
Milli Şef’lik iktidardaydı.
Matbuat Kanunu değiştirilmiş, gazete çıkarma şartları ağırlaştırılmış, hangi haberin hangi sayfada kaç sütun, kaç punto ile yazılacağı, hangi fotoğrafın kullanılacağı; hava durumu haberlerine varıncaya kadar sansür kapsamına alınmıştı.
Hitler bununla yetinmiyordu.
Yazmasınlar diyordu.
Ne kadar az yazı!
O kadar huzur!
Diye bağırıyordu.
Türk köşe yazarları sinmediler.
Hitler yenildi.
Tarihin çöplüğüne gitti.
İşte bugünkü Türk köşe yazarları; Hitler’in köpürüp kızdığı 70 yıl önceki köşe yazarlarının soyundan, hamurundan, mayasından geliyorlar. Hayat hep geriye bakarak kavranılabilir.
Bu yazı 30 dakikada yazıldı!