İşte Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları:
Daha geçen gün olan olay. Elbistan’da devlet hastanesi 50 işçi alacak. Başvuran kişi sayısı 3646 kişi başvurmuş. 50 kişi, küçücük bir Elbistan ve 3642 kişi orada çalışmak istiyor. Bakıyorlar sınavla olmaz, diyorlar ki noterle kura. Ama bir bakıyorlar ki, kura çekilecek noktalarda kazanan kişinin ismi iki defa var.
Sahtekarlığın bu noktaya ulaştığını hiç görmemiştik. Buna ne diyeceğiz? Hayır. Elbistanlılar, Kahramanmaraşlılar, sahtekarlığa hayır diyecek. Eğer bunlara hayır demezseniz hangi felaketle karşı karşıya kalacağımızı Elbistanlı kardeşlerimin bilmesini isterim.
Vatandaşların derdi başka, sizin derdiniz başka. Vatandaş borç batağında, çocuğu işsiz, emekli aylığı, maaş yetmiyor.
Hele hele aramızda harp okulunda okuyan gencecik çocuklarımızın aileleri var. Geçen gün yürüyüş de yapıyorlardı. Ve bu çocuklar hapiste. Niye hapiste? Hangi gerekçeyle? Bütün annelere sesleniyorum, devletin güvencesi altında çocuğunu okula gönderen bütün annelere sesleniyorum. Sizin çocuğunuz hapiste olsaydı nasıl bir tepki verirdiniz. O anneler bu tepkiyi veriyorlar.
"20 TEMMUZ’DA BİR BAŞKA DARBE OLDU"
Bütün bunlara rağmen 15 Temmuz’da hep beraber dik ve onurlu durduk ve darbeyi püskürttük. Ama 20 Temmuz’da bir başka darbe oldu. Binlerce insan hapislere tıkıldı. Bir milyondan fazla aile mağdur edildi. 12 Eylül darbesiyle 20 Temmuz darbesinin rakamlarını veriyorum size.
12 Eylül darbesinde ihraç edilen öğretmen sayısı 3854 sayı, 20 Temmuz’da 30 bin 470 öğretmeni kapının önüne koydular. Banka hesaplarına el koydular, o da yetmedi ömür boyu kamuda çalışmayacak. Kenan Evren’in bile yapamadığını bunlar yapıyorlar. 12 Eylül döneminde ihraç edilen akademisyen 120. Bu dönemde 20 Temmuz darbesinden sonra kapının önüne koyulan akademisyen sayısı 4 bin 811. İnsanda biraz vicdan olur, ahlak olur. Bir akademisyenin nasıl yetiştiğini acaba bunlar biliyorlar mı?
ÜNİVERSİTE HOCALARINI KAPININ ÖNÜNE KOYUYORSUNUZ
Siz düşüncesini beğenmediğiniz üniversite hocalarını kapının önüne koyuyorsunuz. Neyle? Bir KHK ile. Hiçbir yere başvuramayacak. Bizim inancımızda da bizim ahlakımızda da bilim insanına saygı vardır. Bilim insanını hep el üstünde tutarız. “Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir” diye. Siz alimi bu kadar yücelten bir gelenekten inançtan geliyoruz, siz hangi gerekçeyle bu üniversite hocalarını kapının önüne koyuyorsunuz?
Soner Demirsoy’un “Yavuz’un çamurlu kaftanı” diye bir kitabı var. Yavuz Selim, Mısır Osmanlı’ya katıldıktan sonra İstanbul’a döner. Yanına Kemalpaşazade’yi davet eder. Bu ara Kemalpaşazade’nin atı bir su çukuruna basar ve o çamur sultanın kaftanına gelir. Etrafındakilerin tamamı büyük bir kaygıyla sultan şimdi ne yapacak derler. O bir görevliyi çağırır ve sakince şunu söyler: “Bir alimin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandığın üstüne koysunlar der. Ve Yavuz Sultan öldüğü zaman bu kaftan sandığın üstüne konur. Bunlar diyor ya Osmanlı Osmanlı diye. Osmanlıyı da bunlar bilmiyorlar.
“KİM HAYIR DERSE TERÖRİST SAYILIR” DİYORLAR…
Tutuklanan gazeteci sayısı 31, 20 Temmuz’dan sonra tutuklanan gazeteci sayısı 150’yi aştı. Zalimlikte bir rekor kırdılar. 15 günlük çocuğu annesinden ayırdılar. İnsanda vicdan olur ya. Günlerce anne sütü ememedi bu çocuk. Biz itiraz ettik de anne ile çocuğu buluşturdular. Şimdi kalkıp diyorlar ki “kim hayır derse bunlar terörist sayılır” Akla bakın akla.
En güzel cevabı bir şehit annesi veriyor. “Sen benimle tabuta mı sarıldın? Benim oğlum nişanlıydı. Ben de seni tehdit ediyorum. Hakkım haram olsun” diyor şehit annesi. Onlar hayır diyenleri terörist, 15 Temmuz yanlısı olarak gösteriyorlar. Biz ne diyoruz? İster evet de ister hayır de bu vatandaşların, başımın üzerinde yeri vardır. Aramızdaki fark siyahla beyaz kadardır. Bizde sevgi var, onlarda kin var. Onlar çıkarlarını düşünürler.
“BEL ALTI VURUYORLAR”
Hayır diyeni sen terörist gibi tanımlarsan, söyleyecek lafın yok demektir. Bel altı vuruyorlar.
“YILDIRIM VE BAHÇELİ’YE ÇAĞRI”
Kendilerine çağrı yaptım. Arkadaşlar dedim, batı ülkelerini görüyoruz. 1980’lerden önce Türkiye’de de vardı, siyasi liderler çıkarlardı televizyona. Niçin evet, niçin hayır diye tartışırlardı. Şimdi aynı çağrıyı Sayın Binali Yıldırım’a, Devlet Bahçeli’ye yapıyorum. Sizin istediğiniz televizyon kanalı, sizin istediğiniz gazeteciler olsun. Gelin diyoruz, oturalım birlikte konuşalım.
“VALLAHİ SORU DA SORMAYACAĞIM”
Bana 15 dakika versinler, onlara yarım saat versinler. Ben buna da razıyım. Gayet rahat bir ortamda, beyler gibi oturalım. Onlar sorsunlar, vallahi soru da sormayacağım.
Yeter ki oturalım, medeni insanlar konuşalım. Şimdi diyecekler ki, ne gereği var? Çok gereği var, vatandaş değişikliklerin ne getirip ne götürdüğünü bilmiyor. Niçin bilmiyor? Televizyonları yasakladılar. Anayasa görüşmelerinde televizyonları yasakladılar. Meclis genel kurulunda kısıtladılar. Herkesten gizli olarak bir anayasa değişikliğini gündeme getirdiler.
“REFERANDUM BİR PARTİ SEÇİMİ DEĞİL”
Ben size samimi olarak bir şey söylüyorum. Bütün vatandaşlarıma. Bu referandum, Nisan’ın 16’sında yapılacak referandum bir parti seçimi değil. Demokrasiden yana mı, otoriter yönetimden yana mı tavır takınacağız? Sandığa giderken düşünün, oturun konuşun, ama her şeyden önce kendi vicdanımızda bir tartalım ölçelim. Sorun bir partinin, bir kişinin sorunu değil, sorun Türkiye sorunu. Sorun vatan, evlatlarımızın sorunu. Bir araya gelelim oturalım konuşalım.
Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı olursa, cumhurun başkanı olamaz. Ona oy vermeyen kişilerin cumhurbaşkanı olamaz. Bunu da vicdanında ölç, tart. Sandığa öyle git. Cumhurbaşkanı bize göre tarafsız olmalı, bir siyasi parti üyesi olmamalı. Çünkü cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır. Başkan ne yapar? Bir olay çıktığında bütün partilerin liderlerini toplar. O açıdan devletin sigortasıdır.
Diyoruz ki kışlaya camiye adliyeye siyaset girmesin. Niye diyoruz? Hepimizin çocukları askere gidiyor. Oraya siyaset girerse ne olur? Demokrasi tehlikeye girer. Camiye siyaset girmesin. Camiye sadece bir partinin taraftarları mı gidiyor? Hayır. Oraya siyaset girdiği zaman camide kavga başlamayacak mı? Diyoruz ki adliyeye siyaset girmesin. Adaleti arayan sadece ben miyim? Her vatandaş gidip derdi için adalet aramıyor mu? Siyaset buraya girdiği zaman Türkiye’nin çivisi çıkar.
Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı, bir partinin genel başkanı olmamalı, bir partinin genel başkanı olarak tayin etmemeli.
“BU SORUNUN CEVABI YOK”
Bir sabah kalkacak başkan, ben bu meclis ’ten hoşlanmadım, feshediyorum diyecek. Bir kişi kalkıp milli iradenin yüzde yüz temsil edildiği Meclis’i feshetmemelidir. Orada demokrasi yara alır. Bir başka soru daha. Kendinize sorun bakalım. Referanduma gidecek bu anayasa değişikliği çıkarsa, başkanın kaç yardımcısı olacak? Bu sorunun cevabı yok. İsterse 50 tane bakanı olur, isterse bin tane yardımcısı olur. Eline vicdanına koy ve düşün sevgili vatandaşım. Bu uygulama Türkiye’yi bir maceraya sürükler mi sürüklemez mi?
“ELİNİ VİCDANINA KOY DÜŞÜN VATANDAŞIM”
Başkan tuttu kendine on bin tane yardımcı belirledi, veya beş tane belirleyebilir, belirledi. Bunlardan birinin diyelim adı yolsuzluğa karıştı. TBMM, bu başkan yardımcısı ve bakanlar hakkında gensoru dahi veremiyor. Bunlar doğru mudur yanlış mıdır diyemiyor arkadaşlar. Elini vicdanına koy düşün vatandaşım. Sen kul hakkının ne kadar önemli olduğunu bilirsin. Bir kişi yolsuzluk yaptığında, senin seçtiğin 550 milletvekili bunu soramıyorsa, sen sandığa gidip bütün inancınla hayır oyu vurmalısın.
“NE DEMEK KİMSE YAPMAZ?”
Amcasının oğlu, şartlar diyelim ki, yüksekokul mezunu dedi, kararnameyi yayınladı, ortaokul mezunu şartı yeterlidir diyecek. Amcasının oğlunu, damadını, kızını tayin edecek. Buna engel var mı? Engel yok. Peki bir ülke, koskoca Türkiye böyle bir maceranın içine sürüklenebilir mi? Efendim bunu kimse yapmaz… Ne demek kimse yapmaz?
“BU YETKİYİ BİRİSİNE VERİRSENİZ TÜRKİYE FELAKETE SÜRÜKLENİR”
TBMM’den KHK yetkisi alıyorlar, terörle mücadele etmek için. Terörle hiçbir ilgisi olmayan düzenlemeler yapıyorlar. Hocalarımız burada, hangisi terörist Allah aşkına? Bu yetkiyi birisine verirseniz Türkiye felakete sürüklenir.
Bir gün çıkıp diyebilir mi, muhtarlıkları kapatabilir. Adam TBMM’yi fesih yetkisi almış, muhtarlığı mı feshetmeyecek? Böyle bir rezalet olabilir mi? Bu yapılan değişiklikle, 550 vekili 600’e çıkarıyorlar. Niye çıkarıyorsun kardeşim? Ne için? Yetkisi yok, gensoru veremiyor. Oturacak maaşını alacak. Ne için? Onlar da evet desinler, kimse itiraz etmesin, bir yandan da güvencesi olacak.
“EK 50 MİLLETVEKİLİNİN ALDIĞI PARA HARAMDIR HARAM”
Ek 50 milletvekilinin aldığı para haramdır haram, doğru para değildir. Senin çocuğun işsiz. Sor bakkala durumu iyi değil, sor lokantacıya durumu iyi değil. Maliyeti kaç biliyor musunuz? 187 milyon lira, eski parayla 187 trilyon bu memleketten çıkacak. Yazık değil mi bu vatandaşa?
Libya’da cumhuriyet var mı? Var. Irak’ta cumhuriyet var mı? Var. Suriye’de cumhuriyet var mı? Var. Bizim Cumhuriyetimizle aynı mı? Değil. Sen ne yapıyorsun oradaki gibi tek adam rejimini getiriyorsun. Sandığa giderken ölç, biç, tart ve vicdanının sesini dinle. Neden biz rejim değişikliği yapıyoruz? Hangi gerekçeyle yapıyoruz? 23 Nisan 1920’de TBMM açıldı. Çocuklarımıza armağan ettik, dünyada tektir. Şimdi o çocuklar demeyecekler mi, baba, anne bizim Meclisi’mize ne olur? Neden bu Melis’i üçüncü sınıf hale getiriyorsun diye sormayacak mı?
"BİNALİ BEY, ERDOĞAN’IN SÖYLEDİĞİNİN AKSİNE BİR CÜMLE KULLANABİLİR Mİ?"
Diyorlar ki, biz bunu getiriyoruz çift başlılığı engellemek için. Şimdi Binali bey, Erdoğan’ın söylediğinin aksine bir cümle kullanabilir mi? 500 metre öteden görse, 80 düğmesini 10 saniyede ilikler. Çift başlılık yok, ama bu anayasa değişikliği geçerse asıl o zaman çift başlılık oluyor. Tepedeki başkan, hem başkan, hem partinin genel başkanı.
İniyoruz aşağıya vilayetlere bakalım, vali kimi temsil ediyor? Başkanı. Partinin il başkanı da başkanı temsil ediyor? Başkanı. Hayır çıkarsa ne olacak? Millet diyecek ki, sevgili yöneticiler, sayın cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekil, sayın başbakan otur ülkeyi adam gibi yönet. Bunları söyleyecek.
"BU SAHTEKARLIĞA İZİN VERMEYİN"
18 yaşında milletvekili olabilirsin diyor. Güzel. Ama devam ediyor, askerliğiyle ilişiği olanlar milletvekili olamazlar. Askerlik yaşı kaç? 21... Gençlerin oyunu almak için onları kandırıyorlar. Sevgili gençler 18 yaşını aşan ve ilk kez oy kullanacak gençler. Bu sahtekarlığa izin vermeyin. Sonra ne dediler? 18 yaşında milletvekili olur, onun da askerlikten muaf olur diyorlar. Kendi çocuğunu yapacak. Ömür boyu askerlikten muaf olacak. Garibin çocuğu El Bab’a gidecek.
“BİR MİNİBÜSTE BAŞI ÖRTÜLÜ KIZIMIZIN BAŞI ZOR AÇILDI DENİYOR”
Bütün vatandaşlarımdan istirham ediyorum. Provokasyon yapabilirler, tahriklerde bulunabilirler. Bir minibüste başı örtülü kızımızın başı zor açıldı deniyor. Biz CHP olarak, herkesin giyim kuşamının güvencesiyiz, teminatıyız. Hiç kuşkusuz referanduma sunulan anayasa değişikliği anayasaya da hukuka da aykırıdır.
“ANAYASA MAHKEMESİ’NE GİTMEYECEĞİZ”
Şimdi söz, karar ve yetki milletindir. Sorun salt bir hukuk tartışması sorunu değil. Halkın konuya doğrudan el koyup siyasal olarak kesin bir şekilde çözmesi sorunudur. Halkın egemenliğini koruyacak olan yine halkın özgür iradesidir. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır. Sandıkta kararın verileceği 16 Nisan’a kadar önümüzdeki 60 günü milletin hakemliğine emanet edeceğiz. İşte bunun için Anayasa Mahkemesi’ne gitmeyeceğiz, başvurmayacağız.
Biz CHP olarak bu milletin ferasetine güveniyoruz. Engin sağ duyusuna güveniyoruz. Vatanına bayrağına sadık olduğuna güveniyoruz. Bu milletin demokrasiye sahip çıkacağına güveniyoruz. Vatanımıza, bayrağımıza, bayrağımıza güveniyoruz. Son söz, milletin divanıdır.