Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Mayıs darbesinin 60. yılında yaptığı konuşmada CHP'ye yüklenirken, "Menderes'e hangi inançla saldırdılarsa, şimdi de Cumhur İttifakı'na aynı nefret duygularıyla yüklendiler. Kalkınmamız için gereken altyapıyı kurduk, attığımız her adımda önümüzü kapatmaya kalktılar. Akdeniz'deki sondajlarımızdan rakip ülkelerden çok CHP rahatsız oldu" dedi.
Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın açılışında konuşan Erdoğan, darbeden 16 ay sonra idam edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ı anarak başladığı konuşmasında, "Aslında burada yapılan iş yargılama değil, darbe yaparak Anayasa'yı çiğneyenlerin yaptığı bir hukuk cinayetiydi. Yassıada'da aylar boyunca bir zulüm makinesi işletilmiştir" ifadesini kullandı.
Erdoğan, MHP'nin kurucusu Alparslan Türkeş'i de andığı konuşmasında, "Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminde canı pahasına mücadele verirken, tankları alkışlayan işte yine bunlardı. AK Parti ve MHP olarak ülkemizin en büyük yönetim reformunu hayata geçirirken de karşımızda yine bunlar vardı. Dün milli iradeye rağmen iktidar rüyası görüyorlardı, bugün de aynı rüya ile övünüyorlar. Dün darbeden, emperyalistlerin desteğinden medet umuyorlardı, bugün de aynı beklentiye sarıldılar. Milletimiz adeta kılcal damarlarına kadar bildiği bu zihniyete, 1950'den beri yönetimi teslim etmemiştir" dedi.
"Yapılan her hizmete, kazandırılan her esere, yükselen her inşaata, elde edilen her başarıya karşı çıktılar. Menderes'e hangi inançla saldırdılarsa, şimdi de Cumhur İttifakı'na aynı nefret duygularıyla yüklendiler" sözleriyle CHP'ye yüklenen Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve MHP'li kurmaylara teşekkür ederken, "Türkiye'nin en zor mücadelelerini verdiğimiz günlerde verdikleri destek için şükranlarımı sunuyorum" şeklinde konuştu.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Türkiye bundan tam 60 yıl önce tarihinin en kara günlerinden biri olan 27 Mayıs darbesine maruz kalmıştı. TSK içindeki bir grup cuntacının darbenin ardından yaşananlar ise sadece demokrasimiz adına değil, adalet ve insanlık adına da utanç vericiydi. Üzerinde bulunduğumuz Yassıada'da, diğer bir ifadeyle 'Yaslıada'da yapılan önceden verilen emirlerin uygulamalar şeklinde gerçekleşen yargılamalar bitmişti. Milli iradenin temsilcisi konumundaki Demokrat Parti yöneticilerinin işkenceye maruz kaldığı yargılamalar burada yapılmıştı. Aslında burada yapılan iş yargılama değil, darbe yaparak Anayasa'yı çiğneyenlerin yaptığı bir hukuk cinayetiydi. Yassıada'da aylar boyunca bir zulüm makinesi işletilmiştir.
"İstiklal Harbi'mizin kahramanlarından olan bu ülkenin Cumhurbaşkanı'nı intihara teşebbüs noktasına getirttiler. Bir Başbakanı idama götürürken bile prostat muayenesi bahanesiyle aşağılamaya kalkacak kadar alçaldılar. Bu ülkenin yüreği vatan sevdasıyla dolu Genelkurmay Başkanı'nı tokatlarak tarihimizde görülmemiş rezillikler sergiledir. Demokrat Parti'nin Başbakanı ve bakanlarının idam kararları da burada alınmıştı. Her üç kahraman da idam sehpasına gururla, inançla yürüdü. Darbeden 16 ay sonra gerçekleşen bu idamlar milletimizin yüreğine kor bir ateş gibi düşmüştü. Aslında o gün hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak idam sehpasına gönderilen milletin bu üç adamı değil, milli iradenin ta kendisi olmuştur. Darbeyle görevinden indirilen, tiyatro mahkemelerde yargılanan rahmetli Menderes ve arkadaşları değil, değerleri ve inançlarıyla milletimizdir.
"Sürgüne gönderilen Hindistan'dan idam kararlarının hukuki ve meşru olmadığını belirterek trajediyi engellemek için çırpınan merhum Alparslan Türkeş'i de yad ediyorum. Menderes ve arkadaşlarını idam sehpasına çıkaranların alınlarındaki kara leke hiçbir zaman silinmeyecektir. Menderes ve arkadaşlarının milletimizin kalbindeki yeri her zaman artarak devam edecek.
"Üzerinde bulunduğumuz adada tarihe karşı anlamlı bir duruş sergiliyoruz. Uzun süre Yassıada'da ömür çürüten Faruk Nafiz Çamlıbel, "Bilmiyor gülmeyi sakinlerinin binde biri; Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada; Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür; Mavi bir gölde elem katresidir Yassıada."... İdama götürülürken önce, burası da çok önemli, abdestini alıp iki rekat namaz kılıp ardından altındaki kendisi iterek düşüren ve celladına da sen çekil o sandalyeyi ben iterim diyen Fatin Rüştü Zorlu'nun hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Kişilik bu, kimlik bu, şahsiyet bu. Başarılı bir maliye bakanı olduğu halde darbecilere istedikleri imtiyazları sağlamadığı için kendisine kin beslenen Hasan Polatkan'ın hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Onları yargılayanlar ve asanlar, hayatlarını nefret dolu bakışlar altında sürdürmek zorunda kaldılar.
"Rahmetli Özal'ın gayretiyle Menderes ve arkadaşlarının kabirlerinin İmralı'dan İstanbul'a taşınması 30 yıl sonra gelen bir vefa örneğidir. Bugün burada şehitlerin bize emaneti olan bu adada 60 yıl sonra yeni bir dönemi başlatarak gönülleri tamir etmek üzere bir aradayız. Milletimiz buranın adını Yassıada'dan 'Yaslıada'ya dönüştürmüştü. İkisini de tarihe gömüp burasını Demokrasi ve Özgürlükler Adası haline getirmeyi kararlaştırdık.
"Adadaki her bir tesise de tarihi anlamına uygun isimler verildi. Subay Gazinosu'nun ismi Adnan Menderes Müzesi olarak devam edecek. Konferans salonu da Adnan Menderes ismini taşıyacak. her ikisi de burada yargılanan Genelkurmay Başkanları'nın ismi meydana ve kütüphaneye verildi. Yargılamaların yapıldığı spor salonu Hasan Polatkan'ın, camii de Fatin Rüştü Zorlu'nun ismini taşıyacak. Tüm bu sembolleriyle demokrasi ve Özgürlükler Adası ülkemizin verdiği istikbal mücadelesiyle gönüllerdeki hasbi sevginin işareti olacaktır. Özellikle rahmetli Menderes'in bu noktada 'Yeter söz milletindir' çıkışı, bizim de bunu 'Yeter de karar milletindir' ifadesiyle geliştirdiğimiz süreçler birbirinin adeta mütemmimidir. Şimdi çok daha yukarı taşıma anlayışıyla biz şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz.
"Türkiye'nin çok partili siyasi hayata geçiş süreci çok önemlidir. Milletimizin her bir ferdinin, özellikle gençlerimizin bu dönemi çok iyi bilmesi gerekiyor. Onun için şu anda ekranları başında bizleri izleyen gençlerimize özellikle sesleniyorum. Gazi Mustafa Kemal, hastalığının ve ölümünün ardından tek partili CHP yönetimi ülke yönetiminin üstüne bir kabus gibi çökmüştür. Kalkınma hamlesinin önü tek parti tarafından bilinçlice kesilmiştir. Merhum Menderes'in 1950-60 10 yılı, gençler burayı iyi öğrenmelisiniz, 10 yılda Türkiye'nin katettiği mesafeyi çok iyi öğrenmelisiniz. Bu işler lafla olmuyor. Acaba 10 yılda bu ülkede yapılan barajlarından tutunuz, köprülerine, yollarına varıncaya kadar Türkiye neler kazandı. Milli geliri nereden nereye çıktı. Türkiye katladı. Bunları gençlerin araştırıp öğrenmesi lazım. Bütün bunlarla beraber uçak üretiminden demiryollarına, silah yapımından tarımın geliştirilmesine kadar milli üretim projemiz bu dönemde hayata geçti. Halkın taleplerine ve baskısına daha fazla dayanamayan tek parti CHP'si çok partili siyasi hayata geçişi ancak açık oy, gizli tasnif yöntemiyle başlatmıştır. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Ama işte CHP bunu yapmıştı.
"Rahmetli Menderes'in milli gelirimizi 3 katına çıkartması milletimizi memnun ederken, birilerinin rahatsızlığına yol açıyordu. Yerli ve milli olan her şeye husumeti hayatlarının merkezine koyanlar, daha sonra sık sık başvuracakları bir yola başvurdular. Kahraman ordumuz içinden devşirdikleri cuntacılar vasıtasıyla milli iradeyi yeri geldiğinde kanla alt etmeye çalıştılar. Sadece darbe yapanları değil, kışkırtmayla darbe virüsü sokanları da bu millet asla affetmeyecektir. Ülkemizdeki tüm darbelerin ve cuntanın ana karakteri milletimizin değerlerine düşmanlıktır. Her darbe öncesinde sokakları kana ve ateşe boğarak, binlerce masumun acı çekmesine, yetişmiş kadroları tasfiye ederek ülkenin gerilemesine yol açmışlardır. Darbeciler ve onları yönlendirenler hep aynı kodlarla hareket etmişlerdir. Demokrat Parti'nin ezanı aslına döndürmekten, kapalı camileri açmaya milletin taleplerine verdiği her cevabı yüzlerine atılmış bir tokat olarak görüyorlardı.
Demokrat Parti'nin milletimizin güçlü desteğiyle iktidara gelmesi oyunlarını bozunca, bunlar için her yol darbeye çıkmaya başladı. Sokakları karıştırmaktan, terör örgütlerinden medet ummaya, emperyalistlerin senaryolarında figüranlıktan yalana kirli bir siyaset anlayışına çalıştılar. Meclisi itibarsız hale getirmekten, darbe çığırtkanlığı yapmaktan asla çekinmediler. Yapılan her hizmete, kazandırılan her esere, yükselen her inşaata, elde edilen her başarıya karşı çıktılar. Menderes'e hangi inançla saldırdılarsa, şimdi de Cumhur İttifakı'na aynı nefret duygularıyla yüklendiler. Eğitimi güçlendirmek için okullar inşa ettik, öğretmen akademisyen istihdam ettik, hepsini de eleştirdiler. Sağlık hizmetlerini geliştirmek için yeni hastaneler açtık, Şehir Hastaneleri kurduk, sanki Koronavirüs olaylarını yaşar gibi inşa ettik. Ulaştırmada ülkemizi boydan boya otoyollarla, hızlı tren hatlarıyla donattık, istisnasız hepsine karşı çıktılar. Kalkınmamız için gereken altyapıyı kurduk, attığımız her adımda önümüzü kapatmaya kalktılar. Akdeniz'deki sondajlarımızdan rakip ülkelerden çok CHP rahatsız oldu. Kaç tane sondaj gemimizin Akdeniz'de olduğunu bilmeyecek kadar bunlar cehalet timsali. Yine rahatsız olacaklar, şimdiden paylaşmak istiyorum. Fatih sondaj gemimiz 29 Mayıs günü İstanbul Boğazı'ndan geçerek Karadeniz'e açılacaktır.
"Ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma hedefiyle sanayimizi geliştirdik. İhracatımızı artırdık, artırıyoruz. Üretimi ve istihdamı rekor seviyelere çıkardık. Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminde canı pahasına mücadele verirken, tankları alkışlayan işte yine bunlardı. AK Parti ve MHP olarak ülkemizin en büyük yönetim reformunu hayata geçirirken de karşımızda yine bunlar vardı. Dün milli iradeye rağmen iktidar rüyası görüyorlardı, bugün de aynı rüya ile övünüyorlar. Dün darbeden, emperyalistlerin desteğinden medet umuyorlardı, bugün de aynı beklentiye sarıldılar. Milletimiz adeta kılcal damarlarına kadar bildiği bu zihniyete, 1950'den beri yönetimi teslim etmemiştir.
"Türkiye 2023 hedeflerine ulaşma yolunda ilerledikçe, gençlerimiz 2053 ve 2071 vizyonlarına sahip çıktıkça, bu anlayış beyhude çırpınışlarına devam edecektir. Başakşehir Şehir Hastanesi'nin açılışını yaptık. Şimdi bu hafta içerisinde 2 tane daha 1.006'şar yataklı hastanenin de açılışını yapıyoruz. Birisi Korona'da Prof. Emek Dilmener hastanesi, diğeri de Feriha Öz Hastanesi. Bir diğeri de Sultan 2. Abdülhamid'in askerlerimiz için yapmış olduğu bir hastane. Bu hastaneyi de İsmail Niyazi Kurtulmuş adıyla yapıyoruz. Ülkemizde bugün demokrasimize gölge düşürmeye çalışanlara dikkat edin, hepsi de 27 Mayıs hayranıdır. Hepsi de 12 Eylül'e karşı gibi gözükse de en çok fayda gören, hepsi de 15 Temmuz'a tiyatro diyerek milletimizin destansı mücadeleyi küçümsemeye çalışır. Hepsi de geçmişten bugüne teröristlere karşı derin muhabbet besler. Yerli ve milli olan her şeye düşmandır. Hepsi de milli iradeden ümidini kestiği için terör örgütlerinden medet umar. Koronavirüs salgınını dahi bu amaçla kullanmaya kalkacak kadar sefil bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu tablo bile bize tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diye ifade ettiğimiz milli çağrımıza ne kadar sıkı sarılmamız gerektiğini ispatıdır. Ekonomimize kurulan tuzaklara, harekâtlara kadar tüm mücadelemizi bu anlayışla yürütüyoruz. Buralarda ne işimiz olduğunu çok kısa zamanda çok çok iyi anlayacaksınız. Milletimizin desteği ve duası en güçlü şekilde yanımızdadır.
"Meşhur bir Camp David adası vardı, burada uluslararası toplantılar yapılır, kapanırlar oraya, nihai kararlar oradan açıklanırdı. Demokrasi ve Özgürlükler Adası bu tür toplantıların yapılabileceği bir ada olacak. Rahmetli Menderes başta olmak üzere, ülkemizin büyümesi, istikbali ve istiklali için mücadele eden tüm kahramanlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmen diliyorum. Sınırlarımız içinde ve dışında ülkemizin bekası için görev yapan tüm askerlerimize, şükranlarımızı sunuyorum. Rabbim hepimizi milletçe, inşallah diyorum ki, olabilecek belalardan korusun. Genel Başkan Sayın Bahçeli'ye, ekibindeki tüm MHP'li kardeşime, Türkiye'nin en zor mücadelelerini verdiğimiz günlerde verdikleri destek için şükranlarımı sunuyorum."