Sabuncu, “Ama eğer isterse içeriğini dışarıdan alarak ya da kendileri ekip kurarak yeni kanallar oluşturabilir. İstediği kanalı platformdan çıkarabilir. Hukuki ve etik açıdan tartışmalı bir durum” görüşünü dile getirdi. RTÜK Kanunu 3 Mart 2011’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.
Murat Sabuncu’nun Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (16 Temmuz 2015) nüshasında yayımlanan, “Digitürk yasal boşlukla gitti” başlıklı haberi şöyle:
Türkiye’nin en büyük dijital platformu Digitürk’ün tamamı Katarlı Al-Jazeera bünyesindeki BeIN Media Group tarafından satın alındı. Bu platformun iki ortağı Çukurova Grubu (yüzde 53) ve Providence Equity Partners idi (ABD’nin en büyük fonlarından biri, yüzde 47). Çukurova’nın elindeki hisselerin yönetimi, grubun devlete olan borçları yüzünden 2013 yılından beri Tasarruf Sigortası Mevduatı Fonu’nun (TMSF) elindeydi. Digitürk’e yurtiçinden medya grupları da talip olmuştu. Ancak satış AKP Hükümeti’nin uzun süredir iyi ilişkiler içinde bulunduğu Katarlılara yapıldı. Her ne kadar TMSF “Mülkiyeti devir almadık, yönetimi devir aldık” dese de satış sürecini daha şeffaf hale getirebilir, satış için ihaleye çıkabilirdi, bunu yapmadı. Satış açıklandığında kamuoyunun bilgilendirilmesi açısından “fiyat” açıklanabilirdi bu da yapılmadı. TMSF bayramdan sonra fiyatın açıklanabileceğini söyledi. 3.5 milyon abonesi olan platformun kaça satıldığı önemle takip edilmesi gereken bir konu.
Kanundaki kritik nokta
Cumhuriyet’te dün satış fiyatı üzerine çıkan yazıdan sonra dün platformdan bir yetkili ile bir dönem aynı yerde çalışmış şimdi farklı bir yerde görev yapan iki kişi aradı.
Arayanların ortak noktası 2011 yılında çıkan RTÜK Kanunu’nu hatırlatmasıydı. O kanundaki kritik nokta şuydu: Bir yabancı tek başına bir televizyonun yüzde 50’sinden fazlasına sahip olamaz.
Şu an sizin de aklınıza geldiğine emin olduğum soruyu onlara yönelttim: İyi de bu bir televizyon değil bu bir platform.
Kaynakların cevabı şu oldu:
Burası özellikli bir platform. Eğer isterse içeriğini dışarıdan alarak ya da kendileri ekip kurarak yeni kanallar oluşturabilir. Ya da mevcut kanallardan “yer kısıtlı” diye kimilerini çıkarıp “kendi politikasına-siyasi görüşüne uymuyor” diye kimi grupların başvurusunu reddedebilir.
Kaynaklar; Digitürk’ün 3 farklı lisansla yayıncılığını sürdürdüğüne dikkat çekerek “muhtemelen bir boşluk buldular” diye konuşuyor. Hukuki ve etik açıdan tartışmalı bir durum yani.
Kanun ne diyor?
6112 sayılı Radyo ve televizyonların kuruluş ve yayın hizmetleri kanununun 19. maddesinin f bendi:
f) Bir medya hizmet sağlayıcı kuruluşta doğrudan toplam yabancı sermaye payı, ödenmiş sermayenin yüzde ellisini geçemez. Yabancı bir gerçek veya tüzelkişi en fazla iki medya hizmet sağlayıcı kuruluşa doğrudan ortak olabilir. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların ortağı olan şirketlere yabancı gerçek veya tüzelkişilerin iştirak ederek yayın kuruluşlarına dolaylı ortak olmaları halinde, yayıncı kuruluşların yönetim kurulu başkanı, başkan vekili ile yönetim kurulu çoğunluğu ve genel müdürünün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması ve ayrıca yayıncı kuruluş genel kurullarında oy çoğunluğunun Türkiye Cumhuriyeti tabiyetini haiz gerçek veya tüzelkişilerde bulunması zorunludur. Şirket ana sözleşmelerinde bu hususları sağlayan düzenlemeler açıkça belirtilir.