SABAHATTİN ÖNKİBAR
Önceki akşam pek çok kanalda Diyarbakır’daki isyanı çağrıştıran malum görüntüleri izledim.
Dahası dün o görüntülerin yanı sıra ekrana gelmeyen rezillikleri de dinledim.
Sonuç dehşettir.
Evet iki gün önce Diyarbakır’da devlete zerre mübalağasız aleni bir kalkışma vardı.
Üstüne üstlük bu kalkışma esnasında ülkenin Başbakan’ı da Diyarbakır’daydı.
PKK 1993’ten beri ilk kez koca bir şehri adeta teslim almıştı.
Peki bu teslimiyet sürecinde güvenlik güçlerimizin resmi ne miydi?
Maalesef pusan, ürken, sürekli geri adım atan kedi çizgilerindeydi.
Hayır suç güvenlik birimleri ve onların cefakâr mensuplarının değildi, suç onları böyle davranmaya mecbur edenlerdeydi.
Belli ki kolluk kuvvetlerine böyle davranmaları için kesin buyruklar verilmişti.
Peki böyle bir emri kim mi verir?
Siz ya da ben değil elbette, emri veren AKP iktidarı, yani onun patronlarıdır.
Diyeceksiniz ki devletin vatandaşına ceberrut davranması doğru olmazdı!
Bu dediğiniz teorik olarak makul olsa da Güneydoğu bağlamında geçerli değildir.
Öyle, çünkü Diyarbakır gibi politize edilmiş merkezlerde devletin caydırıcılığını yok edemezsiniz?
Ederseniz bölgedeki psikolojik üstünlüğünüzü kaybeder ve halkın üzerinde başka otoriteler egemen olur.
Önceki günün fotoğrafı budur.
Tam bu noktada bir parantez açalım ve AKP’nin neden böyle davrandığını sorgulayalım.
Sahi bu AKP değil midir şehit cenazelerinin kaldırılışı esnasında bir-iki fevri slogan atıldı ya da tepki oldu diye insanları karakollara çeken ve camileri polis kordonlarına alan?
Soruyorum, bu ülkenin bayrağı için toprağa düşenlerin cenazelerini bile kuşatan bir iktidar nasıl oluyor da koca bir şehri, yani Diyarbakır’ı teslim alan ve Türk bayrağı asılı olan neredeyse her yere saldıranları bu biçimde hoş görüyor?
Evet soruyorum, bu ülke için ölenlere kaplan kesilen AKP, bu ülkeyi bölmek isteyenlere neden kedi gibi ürkek ve pısırık davranıyor?
Üstelik bu AKP bunu ilk kez yapıyor da değildir.
Şu tabloya bakar mısınız?
AKP, TSK’ya karşı kaplandır.
AKP, Türk milliyetçilerine karşı kaplandır.
AKP, 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenlere karşı kaplandır.
AKP, Ergenekoncu diye itham edilenlere karşı kaplandır.
AKP, kimsesizlere, yetimlere, fakir fukaraya, garibe, anamız ağlıyor diyen çiftçiye, geçinemiyoruz diyen memura ve açız diyen işçiye kaplandır!
Hatırlayın bu AKP, Antalya’da konvoya laf attı diye yaşlı bir vatandaşı falakaya yatırmamış mıydı?
Ama aynı AKP Barzani’ye, Talabani’ye, PKK’ya, ABD’ye, AB’ye, Rum’a ve Yunan’a, İsrail’e, Suud Kralı’na, Katar ve bütün Körfez emirlerine, zekât hırsızı Deniz Fenercilerine, İslami Finans hortumcularına ve bilumum İslam bezirgânlarına kedi ve hatta çok çok daha ötesidir.
Yalan mı?..
SORUMLU...
Bahçeli’nin Gül’den şikâyete hakkı var mı?
Devlet beyin dünkü konuşması güzeldi, ama bir değerlendirmesine takıldım. MHP lideri, “Kürtler kökeninden dolayı ayrımcılığa uğradı” diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü kıyasıya eleştirdi... Hayır hayır, eleştiri doğru ve yerinde olsa da Bahçeli’nin bunu yapmaya hakkı yok, zira Abdullah Gül’ü Çankaya Köşkü’ne çıkaran Tayyip Erdoğan’dan ziyade MHP değil, ama Devlet Bahçeli’nin olduğunu cümle âlem biliyor. Hal bu iken Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı’nı hedef alması hiç inandırıcı değildir. Dahası, Abdullah Gül’ün attığı her adımda da Devlet Bahçeli’nin birinci derecede sorumluluğu vardır... Diyeceksiniz ki Bahçeli, Gül’ün böyle bir söz edeceğini nereden bilebilirdi?.. Yapmayın, Abdullah Gül dediğiniz adam gökten inmedi, 30 yıldır bu arenada. MTTB Başkanlığı’ndan ve RP ile Fazilet mebusluğu günlerinden bilinmiyor mu?Biliniyorsa böyle birini partili milletvekilleriyle bile istişare etmeden cumhurbakanlığına itmek hangi devlet adamlığı anlayışıyla örtüşür?
GÖRÜNTÜ KARIŞIK...
Ergenekon gözaltıları ne zamana kadar?
28 Şubat sürecinde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na, “Bu süreç ne zamana kadar sürer” diye sormuş ve “Gerekirse bin yıl” karşılığını almıştım... Ergenekon soruşturması bağlamında dün son gözaltına alınanları duyunca birden bunu hatırladım. Yoksa Ergenekon soruşturmaları da bin yıl mı sürecek?.. Şaka bir yana Ergenekon bağlamında her geçen gün kafalar karışmaktadır. Neredeyse bir buçuk yıl oluyor hâlâ iddianamenin bir bölümü yok. Paşalarla ilgili iddianamenin ne zaman hazırlanacağı meçhul. İyi de bu tablo zihinleri bulandırmaz mı? Yargılama başladı, insanlar neyle itham edildiğini hâlâ bilmiyor. Tekrar tekrar söylüyoruz, varsa bir suç cezası elbette olmalı, ama Ergenekon’un verdiği görüntü emin olun kafa karıştırıyor. Sayın savcım lütfen bu işi bir an önce sonuçlandırın...
PARAYLA OLMUYOR...
DSP ve Zeki Sezer niçin var?
20 yıldır Ankara’dayım ve siyaset yazar, siyasi programlar yaparım. Siyasal Bilgiler’i bitirdim ve de siyasete ilgim işimin çok daha ötelerinde. Hal bu iken emin olun bu Zeki Sezer’le DSP’nin ne için var olduğunu hâlâ anlamış değilim... Hayır DSP’de Süleyman Yağız ve Ahmet Tan gibi gerçekten adam gibi adam olan çok sayıda isim var da DSP diye bir olgu artık yok. Ecevit’in vefatıyla o iş bitti, tarih oldu... Zeki Sezer diye bir genel başkan ise emin olun ne halkta, ne kamuoyunda hiç mi hiç yok... Zeki Sezer bugün adeta bir kayyum görüntüsündedir. Topluma ve kamuoyuna verdiği hiçbir mesajı yoktur. Zeki Sezer’in sözde lider olduğu DSP ise artık partiden çok dernek hüviyetindedir. Dolayısıyla bu partinin bu haliyle devamı artık ayıp gibi bir şeydir. Tamam DSP’nin Ecevitlerden kalan parası var, ama parayla oy alınsaydı Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi yüzde sıfır onda iki oy almaz, iktidar olurdu... Dolayısıyla Zeki Sezer gölge etmeden, paraları da dağıtmışken, yani Ecevit’in bıraktığı 110 trilyonun 60 trilyonunu kendi beyanıyla kira için Anadolu’ya göndermişken artık çekilmeli ve bu partinin ana gövdeye, yani CHP’ye eklenmesinin önünü açmalıdır.