Dünya ekonomisinin 1929 Büyük Buhranı’ndan sonra geçirdiği en büyük küresel krizi tetikleyenler uluslararası finans kuruluşlarıydı. 2007 sonunda ABD’de başlayan bu krizin ikinci perdesi ise devlet borçları ve bütçe açıkları üzerinden Euro Bölgesi’nde geçtiğimiz yıl açıldı. İkinci perdede başrolde, başta Yunanistan olmak üzere PIIGS (Portekiz, İtalya, İrlanda, Yunanistan ve İspanya) ülkelerinin derin borç ve tüm Avrupa Birliği’ni saran ekonomik durgunluk tehlikesi vardı. Dünyanın en güvenilir kurum ve devletlerinin sorgulanmaya başladığı bu dönemde azami güven arayışı, dünya ekonomi ve ticaretini yeniden şekillendiriyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bizi Avrupa Biriği’ne almayan ülkeler düşünsün” sözleriyle değerlendirdiği Euro Bölgesi’nde yaşanan ekonomik sıkıntılar, Türkiye’yi nasıl etkileyebilir?
Türkiye’nin toplam ihracat ve ithalatı içerisindeki payı 2002 ile 2008 arasında düşüş göstermiş olsa da, AB ülkeleri hala Türkiye’nin en önemli ticaret partneri. 2011 Eylül ayında en fazla ihracat yapılan ülke ise Almanya oldu. Almanya’ya yapılan ihracat 2010 Eylül ayına göre yüzde 8,3 artarak, 1 milyar 85 milyon dolar olurken, Almanya'yı sırasıyla Irak (766 milyon dolar), İngiltere (651 milyon dolar), İtalya (582 milyon dolar) ve Fransa (552 milyon dolar) takip etti.
BÜYÜMEDE YAVAŞLAMA
Bu gerilemenin etkisiye ekonomik ve ticari anlamda kriz döneminde özellikle Ortadoğu bölgesinde yeni pazarlar arayışına girildi. Ancak gerek içeride gerekse dışarıda yorumlar, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in “Avrupa’nın toparlanması 10 yıl alabilir” sözleriyle itiraf ettiği toparlanmanın oldukça ağır ilerleyeceği üzerinde yoğunlaşıyor.
Piyasanın tepkisi ise yatırımcıların sabırsızlıkla Euro borç krizindeki belirsizliğin sonlanmasını beklediklerini ortaya koyuyor. Bu belirsizlik nedeniyle, Avrupa ekonomilerinin 2012’ye ilişkin tahminlerinin üzerini kara bulutlar örtüyor. Bölge ekonomileri, ekonomik büyüme tahminleri üzerinde birbiri ardına düzeltmeler yapıyor: Alman hükümeti, bu yıl için önceden yüzde 2,9 olarak yaptığı GSYİH büyüme tahminini yalnızca yüzde 1,0 olarak revize etti. Fransa da kısa bir süre önce 2012 için belirlediği yüzde 1,75’lik büyüme tahminini tutturamayacaklarını açıkladı. Yüksek borcuyla dikkat çeken İtalya ise Avrupa Komisyonu’nun tahminine göre yalnızca yüzde 0,7 büyüyecek.
"AVRUPA'NIN TOPARLANMASI 10 YILI BULABİLİR"
Öte yandan Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Dünya Ekonomik Görünüm Raporu tahminlerine göre Türkiye'de bu yıl yüzde 7,5’luk, 2012’de ise yüzde 2,5’luk bir büyüme bekleniyor. Rapora göre italatta anlamlı bir düşüş bekleniyor.
Türkiye, finans piyasalarındaki dalgalı konjonktürden ise farklı büyüklük ve şiddetlerde de olsa etkileniyor. Türkiye'nin AB’ye ihracatının miktarını düşürmeden farklı alanlara ihracatını artırması ve hammadde ithalatını sınırlaması ihtiyatlı bir çözüm olarak değerlendiriliyor. Fakat Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı olarak görülen cari açık, yani yüksek borçluluk sorunu bulunuyor. Öte yandan 2008’den beri süregelen kriz, aslında yüksek borçluların, -devlet de olsalar- cezalandırıldığı bir kriz olarak nitelendirilebilir. Bu bağlamda hane halkının borçluluğunun, bankaların verdiği kredi miktarının arttığı ve cari açık sorununa dikkat çekilen Türkiye’de büyümenin sürdürülebilirliği noktasında soru işaretleri var. Ancak son dönemde döviz kurlarında yaşanan yükseliş ile TL’deki değer kaybı, özellikle ithalatta gerilemelere ve dolayısıyla cari açıkta düşüşe işaret edebilir.
SİYASİ SÜREÇTE SORU İŞARETLERİ
Euro Bölgesi liderleri ise birbiri ardına toplanıp, kurtarma paketleri hazırlarken, belirsizliğe son vermek noktasında uzun süreli adım atılamıyor. Anlaşmaya varılması güç, çünkü arkasında güçlü bir siyasal birlik olmadan oluşturulan para birliği, bugün mali piyasaların, Euro’nun, borç içindeki hükümetlerin siyasi direncini sınamasına neden oluyor. Yunanistan’da Başbakan Yorgo Papandreu’nun yer almayacağı yeni bir hükümetin kurulması için alınan erken seçim kararı da bu siyasi çalkantıların son örneği.
Siyasi açıdan ise Türkiye’nin AB üyelik sürecinin hızlanabileceğini düşünenlerin yanı sıra, uzaklaşıldığı yorumları da bulunuyor. Uzun yıllardır olmadığı kadar Ortadoğu’ya yakınlaşan ve itibarını artıran Türkiye, bölgenin en zengin ve petrolü olmayan ülkesi olarak AB kanadında da gücünü artırabilir ve süreç yeni bir entegrasyonla sonuçlanabilir. Tersi senaryoda AB’nin kendi içinde ciddi bir değişiklik ile çok daha küçük ve iddiasız bir yapıya dönüşüp dönüşmeyeceği ise tam bir muamma.