SONGÜL HATISARU/MİLLİYET
Erciş depreminde yan yana duran iki binadan birinin yerle bir olması sorunun denetim, malzeme, işçilikte yaşandığını gösteriyor. On binlerce ev yapmış olan Ali Ağaoğlu, yürekleri burkan bir gerçeğe dikkat çekiyor:
“Depreme dayanıklı bir bina yapmakla dayanıksız yapmak arasındaki kazanç yüzde 8’i geçmez. Değer mi? Türk inşaat sektörü Çin’den sonra dünyada bir numara. Türk müteahhitlerin dünyada yaptığı işler ortada. Yakışmıyor”
Bırakalım bu şekil işlerini
İnsanların daire alırken kapı kolunun kulpunu, banyodaki fayansın rengini bile sorduğunu anlatan Ağaoğlu’nun söyledikleri çarpıcı: “Bu şekil işlerinden çıkmalıyız artık. Öncelikle binanın ana iskeleti sağlam mı, değil mi onu sormak lazım. Müteahhiti kimdir, daha önce ne yaptı, teknik kadrosu, teknik yeterliliği ne bunları sormalı ev alanlar. Bin TL’lik buzdolabı alırken bile markasını, servisini, garantisini soruyoruz. En az 100 bin TL ödeyip, içine çoluğunu, çocuğunu canını koyduğun evi sormuyorsun. ”
Ali Ağaoğlu’yla son depremin yeniden gözler önüne serdiği hazırlıksızlığımızı, uygulamadaki çarpıklıkları ve çözüm önerilerini konuştuk.
Ali Bey, tecrübeli bir inşaatçı olarak depreme dayanıklı bir bina yapmakla yapmamak arasındaki asgari maliyet nedir? Standart bir daire üzerinden bana anlatabilir misiniz?
Acı olan nokta bu zaten. Yüzde 8’i geçmez çünkü. Para değil. 75 metrekarelik sıradan standart bir daire 60 bin TL’ye mal olur. İşçilik, beton, demirden çalarsanız 55 bin TL’ye mal edersiniz en fazla. Van’da bazı binalarda kolonlarla kirişler birbirine doğru tutturulmamış. Nedir ki işçiliğe az ödeyince elde edeceğiniz kazanç. Kaç liradır yani? Devlet, Türkiye’nin deprem kuşağında bir ülke olduğunu 1998 yönetmeliğiyle kabul etti. Ondan önce yapılan statik hesaplarda deprem diye bir olgu yoktu. O zamanlar Türkiye’de malzeme yoktu. Bugün Reina’nın olduğu yerin iki tarafı da kum depolarıydı. O eski takalar denizden kumu alırdı, oralara getirirdi.
Oradan da inşaatlara giderdi. Kum dediğiniz şeyin de yüzde 20-30’u midye kabuğu, yüzde 20’si balçık ve tuzlu suydu. 1970, 1980, 1990’lı seneler böyleydi. O dönemde istesen dahi kaliteli bina yapmak çok zordu. Kokmuş yumurtadan omlet yapılır mı? Demiri, gidip valilikten karne alıp, Karabük’te sıraya girip 6 ayda alırdık. Durum bu olunca o zamanlar demir de merdiven altı dediğimiz atölyelerden temin ediliyordu.
‘16 milyon konut yeniden yapılmalı’
O zaman imkan buydu anlıyorum. Ama hala aynı sorunlar sürüyor da mı böyle sıkıntılar yaşıyoruz?
Şimdi malzemelerimiz dünya standartları düzeyinde. Kum da, beton da şu an çok güzel. 2000’lerden sonra binalara mühendislik hesapları girmeye başladı.
Nasıl olmalı yapıların denetimi?
Sistemin pratikte işleyişinin doğru olmadığı ortada. Denetim şirketinin parasının ben ödüyorum müteahhit olarak, o da beni denetliyor. Ne kadar denetleyebilir benim parasını ödediğim adam beni. Kağıt üzerinde denetim yaptıran firmalar olduğunu duyuyoruz. Sistem doğru düşünüldü ama eksik kuruldu yapı denetiminde. Benim şantiye ekibim ayrı denetim yapar. Merkeze bağlı denetim ekibim de gider şantiyedeki ekibimizi denetler. Üstüne bir de yapı denetim şirketine denetim yaptırıyoruz. Kentsel dönüşüm bir devlet politikası olmalı. Ki nitekim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geç de olsa kuruldu. Başına da Sayın Erdoğan Bayraktar gibi işi çok iyi bilen, icraat yapma kapasitesi yüksek bir isim getirildi.
Evlerimizin harcında midye kabuğu var diyorsunuz...
1998 depreminden sonra Allah bize 10 yıllık bir kredi verdi. Bunu kullanamadık. İnanın Van’da yıkılan binaların birçoğu İstanbul’daki binalardan daha sağlam. Tuzlu denizden çıkmış kum, kötü demirle yapılan milyonlarca konut var. Asıl sorun 2000’den önce yapılan binalarda. Şimdi zaten sağlam yapılıyor binalar. Doğu’da belki biraz sıkıntı var.
Van mesela denetim kapsamına bir yıl önce alınmış. 19 milyonluk toplam konut stoku var. Yılda 300 bin civarında konut yapılıyor. 2000’den bu yana 10 yılda 3 milyon konut yapıldığını gösterir bu. Bunu çıkardığınızda tartışmasız geriye kalan bu 16 milyon binanın yıkılıp yeniden yapılması lazım. Bunlar 1998’den önce yapılmış, yenilenmesi gereken sorunlu binalardır. Erciş’in nüfusu 80 bin. İstanbul’da bir semtin nüfusu 1 milyon. İstanbul’da deprem olsun, dünya ordularını getirin şehre giremezsiniz. İstanbul’da deprem olsun, Türkiye’nin birliği kalmaz. Allah’a emanet gidiyoruz.
Ali Ağaoğlu’nun ofisinden tam çıkarken köşedeki dolapta duran beton parçalarını fark ediyoruz foto muhabiri arkadaşım Ozan Güzelce’yle birlikte. Soruyorum: “Ali Bey bunlar nedir?”
İstanbul’da eskiden kullanılan beton, kum işte böyleydi. (İçinde midye kabuklarının olduğu, dokununca dağılan beton parçasını gösteriyor) Betonun içindeki deniz kumudur, midyedir işte alın kendiniz bakın.... Eski binalar yenilenmeli, en acil konu budur.
Çeteler türedi
Binaların yenilenmesinin önündeki en büyük engel nedir?
Kat mülkiyeti kanunu. Bir kişi hayır deyince binayı yıkıp yenisini yapamıyorsunuz kat mülkiyeti esasına göre. Bir sektör oluştu. Birtakım uyanık adamlar gidip yıkılması gereken binalardan ev alıyorlar. Bu fırsatçılar sonrada çıkıp, ‘Bana üç ev vermezseniz binayı yıkmanıza izin’ vermem diyor. Bunu bir kişi söylediğinde binayı yıkamıyorsunuz. Üçte iki çoğunlukla anayasayı değiştiriyorsunuz ama bir binayı yenileyemiyorsunuz. Eski binaları deprem yıkmadan bizim yıkmamız lazım. Bir kişi hayır deyince, pazarlık yapıp uyanıklık yapınca yıkamıyorsunuz, sistem kilitleniyor. Bu kanunu çok acil değiştirmemiz lazım.
Van’a finansör olurum
TOKİ, Van’da evler yapacak. Ticari kazanç gütmeden teklif verir misiniz?
Çok eleştirdik ama son 8 yılda TOKİ dünya çapında muazzam işler yaptı. Biz ne yaptık? En çok iş yapan kurumu yerden yere vurduk.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde binlerce şantiyesi var. Anadolu’da TOKİ’nin yaptığı o konutlar, özel sektörün yaptığı konutlardan daha sağlam ve estetiği de daha güzel. Anadolu’da birçok şehri gezdiğimden bizzat gördüm. Van’da TOKİ’nin yaptığı evlerin birinde bile sıva çatlağı yoktu. Binlerce ev yapmış üstelik Van’da. Şimdi yine Van’da TOKİ’ye büyük görev düşüyor. Biz orada üzerimize düşen görevi tabii ki seve seve yerine getiririz. Ticari kazanç da gözetmeyiz. Orada yaşayan insanlar bizim insanlarımız. Hatta şunu söyleyeyim, eğer TOKİ organizasyonu yaparsa orada yapımın bir kısmını da üstlenmeye razıyız. Kazançsız teklif vermeyi bırakın bir kısmını bizzat üstleniriz finansör olarak. TOKİ’nin organize edeceği bir ortamda biz sadece müteahhit olarak değil, finansör olarak da yer alırız yani.
Müteahhitlik sertifikaya bağlanmalı
Ali Bey her isteyen müteahhit oluyor...
Doğrudur. Önüne gelen herkes; iplikçisi de kasabı da, manavı da müteahhitliğe soyunuyor. Türkiye’de bir iş moda olursa herkes o işe girer.
Bence müteahhitlik yapan adamın teknik yeterlilik sertifikası olmalı. Diyecekler ki inşaatçılık sermaye işi. Tamam sermayesi olan insan girsin ama bunu yaparken de teknik kadrosunu, ekibini, yeterliliğini oluştursun. Denetime de tabii tutulacak böylesi bir sertifikalandırmayı sektörün geleceği açısından olumlu buluyorum. En çok bu yüzden bir devlet politikası olmalı yapılaşma. Şehircilik bakanlığı kurularak bunun ne kadar önemsendiği ortaya konuldu Allah’tan...