Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
36,0045
EURO
37,0912
IMKB
9.774,000
ALTIN
3.259,580
 
Hava Durumu ANKARA
1 / 7 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
EYGİ, "CEMAAT'ÇILAR DİNDEN ÇIKTI"
EYGİ,  CEMAAT ÇILAR DİNDEN ÇIKTI
 
Cemaati işaret eden Eygi, Muhammed'i inkâr eden bu kesimin dinden çıktığını iddia etti. Ve"La İlahe İllallah diyen ama Muhammeden Resulullah demeyen bu sapkınlar ne yazık ki Müslümanları bugüne kadar kandırdı."dedi.
 
24.3.2010 - 00:20

Bugüne kadar yazdığımız yazılarda, Yeni Dünya Düzeninin İslam Dinini yok  edeceğini ve bu acımasız düzenin yeni bir din ikame edeceğini duyurmuştuk.
Bu adamlar gerçekten de, bir din hazırladılar ve bu kutsal kitabın adına da,
Yeni Furkan ismini koydular.
Bu kutsal kitap hazırlandı ve şu anda Ortadoğu ile Uzak Doğu ve Afrika'daki,  misyonerler tarafından işlenmeye başlandı. Bu kitap Tevrat, İncil ve  Kur-an'dan yapılan alıntılar ile Pagan motiflerle boyanarak insanlığa dikte  ettiriliyor.
La İlahe İllallah diyen ama Muhammeden Resulullah demeyen bu sapkınlar ne  yazık ki Müslümanları bugüne kadar kandırdı.

Ülkede Darül Harp ( Müslüman olmayan ülke, orada Cuma namazı kılınmaz.
Orası kâfir devlettir, oraya vergi verilmez ve bu ülkede ne kadar yolsuzluk  yapılır ise bunlar mübahdır) olduğunu söyleyerek Cumhuriyetimizi yıkmak için  ellerinden geleni yaptılar.

Yediler, içtiler, çaldılar ve çırptılar.

Hocaefendi dediler ama,Hocaefendileri bir türlü ABD ve koruması olan CIA  'dan izin alıp bir türlü ülkemize gelemedi.
Gerçek Müslümanlar neyin ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Aşağıda yazdığım
gerçekleri çok iyi anlayacaklardır.
Hiç bir şey göründüğü gibi değildir veya hiçbir şey gizli kalmaz,  sözlerinden de anlaşılacağı üzere bu yapılanlar artık çuvala sığmıyor.
Bugüne kadar askere, polise ve diğer kurumlarımıza din adına saldıranların
artık maskeleri düşmüştür.

Allah bunların bütün kötü niyetlerini yüzlerine vurmuştur. Çünkü Allah'ın  dini son dindir ve bu din, İSLAM'DIR.
Mustafa Kemal bunların maskesini daha seksen yıl önce düşürmüştü. Bunlar bu  değerli devlet adamını öyle bir aşağıladılar ki, ancak bugün yavaş yavaş
maskelerini düşürüyoruz.
ABD'de yaşayan bir din adamı Allah'ın dinini oradan savunamaz.  Savundurtmazlar.
Burada bazı din adamlarının sözlerine yer vermek istiyorum. Bu güne kadar  kendini kanıtlamış ve İslam Âlemi tarafından sayılan ve sevilen kişilerin  sözlerine yer vermek istiyorum.
Biz Türk'ler yaradılışımızdan beri bazı ayrıcalıklara tabi olmuşuz. Bu  yüzden aşağıdaki yazılanları hem benim gözümden, hem de Mustafa Kemal'in  gözünden lütfen sıkılmadan okuyunuz.
Bunları okuduktan sonra beğenin veya beğenmeyin ama lütfen kanaatinizi yorum
yaparak belirtiniz.

Ama rica ediyorum sıkılmadan okuyun.

Mehmet Şevket Eygi;

*Milli gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi'nin gazetede çıkan bu yazısı
tartışma yaratacak.*

* *
*Eygi,  yazdığı yazısında bir grup Müslüman'ın Saidi-Nursi'yi,
kendilerine kaynak göstererek aslında Hazreti Muhammed'in peygamber
olmadığını iddia ettiğini söyledi. *

Cemaati işaret eden Eygi, Muhammed'i inkâr eden bu kesimin dinden çıktığını
iddia etti.
Eygi, bir süre önce cemaatin "ılımlı İslam" ve "dinlerarası diyalog"  çalışmaları ile beraber Kelime-i Şahadet'te değişiklik yaparak "La ilahe  illallahı ikrar edip, Muhammed Resulullah dememesini" hatırlatarak, artık bu  kesimin İslam dışı olduğunu iddia etti.

İşte Eygi'nin yazısının ilgili bölümü:

"Hz. Muhammed'in Peygamberliğini, davetini, Kitabını, dinini, şeriatını
inkâr edenlerin Cennetlik olduğunu iddia eden bazılarının, bu bâtıl
inançlarını Bediüzzaman hazretlerine dayandırmaları iftiradır, bühtandır,
yalandır.

Üstadın eserleri bütün olarak mütalaa edilirse onda böyle fasit ve sapık bir inancın olmadığı açıkça belli olur.
*Yeterli din kültürüne sahip olmayan birtakım Müslümanların vebali, bu sapık  inancın propagandasını yapanlar üzerine olacaktır. *
Din ilimlerini okumuş, icazet almış, ulema ve fukaha sınıfına dâhil olmuş  herkes bu konuda uyarıcı neşriyat yapmalı, yanlış inançlarla mücadele  etmelidir. Onlar bu hizmeti yaparlarsa bize yazmak düşmez.
*Mümin olmak için Kelime-i Tevhidi bütün olarak ikrar ve tasdik etmek  gerekir. La ilahe illallahı ikrar edip, Muhammed Resulullah demeyen kimse  mümin olamaz. *
*Cenab-ı Hak cümlemizi bâtıl, sapık, fâsid inançlardan muhafaza buyursun."*

Mehmet Şevki Bey, bu âlemde sevilen ve sayılan bir insandır. Müminler bugüne  kadar bu zatın fikirlerini benimsemişler ve onun gittiği doğru yoldan  gitmişlerdir. Bu değerli insan gerçekten İnsan olmanın faziletlerini iyi  bilen, yolsuzluk ve usulsüzlüğe karşı çıkan, bu yolda korkmadan usanmadan,
Müslümanları uyaran bir zattır.
Bizde kendisine değer verdiğimizden fikirlerini burada yazıp örnek  veriyoruz. Aşağıda yazılanlar ise, önce Mustafa Kemal'in araştırmalarını ve  günümüzdeki araştırmaları harmanlamış başka bir yazarımıza aittir.

Yazar Oktan Keleş, bugüne kadar yazdığı köşeler ve kitapları ile kendisini  kanıtlamış nadide insanlarımızdan bir tanesidir. Onun yazdığı Türk  Peygamberi isimli makalesini aşağıda yayınlıyorum.
Türk'lerin kim olduğu ve nelere kadir olduğunu lütfen sıkılmadan okuyunuz.

*ZÜLKARNEYN (A.S) KİMDİR?*

*ORHUN KİTÂBELERİNDE GİZLENEN GERÇEK NEDİR?*

*HZ. OSMAN'IN KILICINDAKİ SIR NEDİR?*

* OSMAN GAZİ'NİN İLK ADI NEDİR, NASIL VE NİÇİN OSMAN OLMUŞTUR? *

*KÂBE'NİN ANAHTARLARI KİME EMANET EDİLMİŞTİR?*

Bilindiği gibi Orhun Kitabeleri Türk dünyasının bilinen ilk yazılı  belgeleridir. Ancak yüzyıllardan beri gözden kaçan veya kaçırılan bir gerçek  var ki, bu gerçek de o kitabelerde gizlidir.
Nedir bizim için çok önemli olan bu gerçek?
Bu gerçeği meydana çıkarabilmek için Kur'an-ı Kerim'in Kehf Suresi'ne  bakmamız gerekir. Çünkü asıl sır, Yüce Vahiy Kitabı Kur'an-ı Kerim'dedir.
Şimdi Orhun Kitabeleri'ne şöyle kısaca bir göz atalım:
" Ben Türk Bilge Kağan; doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar,  batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana  bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim. Doğuya ordu sevk  ettim. Bunca yerlere gittim.
Tanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime; gözle görülmeyen, kulakla  işitilmeyen yerler kazandırdım. Tanrı buyruğu olduğu için, Devletli olduğum  için size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti
derleyip topladım.
Ey Türk Milleti; Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini,  töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön!"

Bilge Kağan mealen ve orijinaldeki aslında şunları da anlatmaktadır:
" Gittiğim yerlerde güneşin kavurduğu, güneşin battığı son millete gittim.
Onların arasında hüküm verdim. Sonra dünyanın öbür ucuna, güneşin doğduğu yere vardım. Orada bulduğum milleti boyunduruğum altına aldım.
Birbirileriyle olan çekişmelerine son verdim. Ordumla Tengri buyruğu olarak  adalet getirdim. Tengri buyruğu olarak bunları yaptım...."
Şimdi buraya kadar anlattıklarımız, asıl anlatacağımız konuya hazırlık için  ön bilgilerdi:

Şimdi, Kehf Suresi 85. Ayet ile başlayalım: " *O DA BİR YOL TUTUP GİTTİ*."

Kehf Suresi 86. Ayet: *NİHAYET GÜNEŞİN BATTIĞI YERE VARINCA, ONU KARA BİR
BALÇIKTA BATAR BULDU. ONUN YANINDA (ORADA) BİR KAVME RASTLADI. BUNUN ÜZERİNE
BİZ: EY ZÜLKARNEYN! ONLARA YA AZAP EDECEK VEYA HAKLARINDA İYİLİK ETME YOLUNU
SEÇECEKSİN, DEDİK.*

Kehf Suresi 89. Ayet: *SONRA YİNE BİR YOL TUTTU.*

Kehf Suresi 90. Ayet: *NİHAYET GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERE ULAŞINCA, ONU ÖYLE BİR
KAVİM ÜZERİNE DOĞAR BULDU Kİ, ONLAR İÇİN GÜNEŞE KARŞI BİR ÖRTÜ YAPMAMIŞTIK.*

Kehf Suresi incelenirse açıkça: *Bilge Kağan'ın anlattıklarının birebir  aynısı olduğu ve Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de bu konunun aslının  nakledildiği görülecektir*.
Bilge Kağan Kitabelerinde şöyle devam etmektedir:
"Rahat hayata, zenginliğe, Çin'in ipeğine kanma! Milletime, altını, beyaz  gümüşü kazandırdım. Hükmettiğim milletlere hakem olup, madenler erittim."
Şimdi:
Kur'an-ı Kerim'de Zülkarneyn (a.s)'den bahsedilirken; Zülkarneyn (a.s)'ın  Allah'ın emri ile (buyruğu ile) bir ordu kurduğu, güneşin doğduğu yere bir  yol tuttuğu, yine güneşin battığı yere, dünyanın öbür ucuna bir yol tutup  gittiği, Allah'ın, O'na bu kavimler üzerinde; ister adalet ile hükmet,  ister azap et yetkisi verdiği açık açık belirtilmektedir.
Yine Zülkarneyn (a.s) *kıssasında; *Yecüc ve Mecüc isminde bozgunculuk  yapan kavimden bahsedilmekte, bu bozguncuları Zülkarneyn (a.s) madenleri  eriterek, set çekerek, engellediği anlatılmaktadır.
Zülkarneyn (a.s)'ın özelliklerine baktığımızda; büyük bir orduya sahip  olması, kendisinin büyük bir komutan olması, ordusuyla tüm dünyayı gezmesi  ve Allah'ın emri ile gittiği her yere iyilik, adalet ayrıca Allah bilgisi ve  töre götürmesidir.
Özelliklere lütfen dikkat buyurun: Kudretli bir komutan, büyük bir ordu ve  tüm dünyayı gezmesi... Özelliklere devam edecek olursak; Güneşin en doğduğu ve  en battığı yere ve kuzey ve güneyin uçlarına kadar gitmesi. Ve aynı zamanda  Allah'ın buyruğu ile gittiği yerlerdeki kavimlere adalet ve iyilik
götürmesi...
Şimdi bir de Bilge Kağan'ın yazıtlarda anlattıklarına bakalım:
Aynı şekilde Bilge Kağan'ın (Bilge denmesi; Bilgili, âlim, erdemli bir  insan olmasındandır.) Bilge Kağan da, tıpkı Zülkarneyn (a.s) gibi bir  komutan olup, büyük bir orduya sahiptir. Ordusunun tıpkı Kehf Suresi'ndeki  gibi (O da bir yol tutup gitti ordusuyla) ayeti gibi güneşin en doğduğu ve  en battığı yere, kavimlerin üzerine gittiği (bu bir Tanrı buyruğudur demesi)  yine adaletle hükmetmesi ve gittiği yerleri milletine kazandırması,  buralarla beraber buraların değerli madenlerini ve zenginliklerini yine  milletine kazandırması ve "Ey Türk Milleti, Üstte gök çökmedikçe, altta yer  delinmedikçe ( ki burada da Kıyamete atıf yapılmaktadır.) ilin tören  bozulmayacaktır," diyerek, Türklerin Allah buyruğu ile hareket ettiklerini  ifade etmesi tıpkı Kehf Suresi ile neredeyse birebir örtüşmektedir.
Türkler, aynı zamanda genel millet olarak; Hz. Ali'nin (Kerremallahu  veche- Hiç puta tapmamış) sırrında bir kavimdir.

Atilla yazıtlarında geçen, Atilla Romalıları tarif ederken; "PUTA TAPAN  KAVİMDİR" der ve şöyle devam eder; " IRKIMDAN OLAN PUTA TAPMAZ!"

*Sanıldığı gibi Türkler Şaman olmamışlardır. Puta da tapmamışlardır. Var  olduklarından beri tek Tengri, tek Allah inancına sahip olmuşlardır.*
Yine yazıtlardan öğrendiğimize göre Türkler; Allah'ın en büyük Kudret  olduğuna, yeri göğü yarattığına, yeri yeşerttiğine, öldüren ve dirilten O  olduğuna inanmışlardır.... Biz burada konuyu kısaca ele alıyoruz.

*ZÜLKARNEYN (A.S) BİLGE KAĞANDIR*

* Tarihin gizlediği ve bilerek gizlendiği bir sırdır...*

Peki Bilge Kağan gerçekte kimdir? Biraz sonra o konuya geleceğiz, konumuza
devam edelim:

* *Şimdi, Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe... Sözlerinin
manalarına bir göz atalım.

Bu sözü söyleyen Bilge Kağan'dır. Şimdi Kehf Suresi'nde geçen Zülkarneyn  (a.s)'ın özelliğinden bahsedelim. Zülkarneyn (a.s) Yecüc ve Mecüc isimli  kavimin arasına set çeker. Yecüc ve Mecüc kıyamete yakın en büyük alamet  olarak, yine Kur'an'nın ifadesine göre, Seddi delecek ve bu kıyametin büyük  alameti olacaktır. (Seddi delmek ve yerin delinmesi.) Bu ifadeler, daha  öncede söylediğimiz gibi Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde kıyamet tarifinin  neredeyse birebiridir. (Gök çökerse, yer delinirse kıyamet olmaz mı? Kur'an  ifadesiyle yer beşik gibi sallanmaz mı? Güneş dürülmez mi?)

Bilge Kağan'da aynı ifadeyi o günkü anlayışa, o günden bugüne adeta  kelimelere bir zaman yolculuğu yaptırarak anlatmıştır.

Zülkarneyn (a.s)'da, kendi yaşadığı dönemde, çağına hükmetmiş, kendi  döneminde yapmış olduğu sed, kıyamete yakın delinmesi sebebiyle, bu çağa da  hitap etmektedir. Konu çok daha detaylı olup mümkün mertebe biz kısaca  anlatmaya gayret etmekteyiz.
Bu anlattıklarımızdan sakın bir ırkın öne çıkarılması yapılıyor sanılmasın.
Anlatılmak istenilen açıktır. Türk ırkının, Türk Milleti'nin Rahmani  olduğunun vurgulanmasıdır.
Önemli bir not düşecek olursak: Zülkarneyn (a.s); ordusuyla dünyanın her  yanına gittiğinde, oradaki kavimlerden de ordusuna asker ve komutanlar  katmıştır. Tıpkı Bilge Kağan'ın yaptığı gibi. Türk milleti de içinde  barındırdığı tüm unsurlarla bir millettir.
*Oğuz*, Öğüz, Öküz: (*Güçlü, dev boynuzlu manasına gelmektedir*.)

*Zülkarneyn ise Arapçada; çift boynuzlu manasına gelmektedir.*
Oğuz Kağan; Kendi döneminde, başına giydiği, boynuzları olan başlıkları ile
ünlüdür.
Oğuz denmesinin bir sebebi de, çok güçlü olmasındandır.(Türk gibi güçlü!)
Kur'an-ı Kerim'de; Allah'a kurban edilecek kurbanlıklar arasında; keçi,  koyun, deve, sığır sayılmaktadır. Bunlardan en makbulü, *gücünden *dolayı sığırdır. Koyun, keçi vs. göre daha güçlüdür...
*İlahi esrariye de Allah'a kurban millet (*gücünden dolayı*) ; TÜRK  MİLLETİDİR*! (Ariflere)

*Bilge Kağan acaba Oğuz Kağan mıdır?*

(Unutmayalım ki, bilge lakabı bir isimdir, az önce de söylediğimiz gibi;
Bilge denmesi; Bilgili, âlim, erdemli bir insan olmasındandır.)

*BİLGE KAĞAN (OĞUZ KAĞAN) = ZÜLKARNEYN (A.S)*

Şimdi gelelim ilahi mesaja:

*Türk Millet'i ahir zamanda büyük rol oynayacaktır. *(Ordusuyla,  milletiyle, mayasıyla...) Gazi Paşa; bu sırrı, ariflere, birkaç kelimeyle  şöyle ifade etmiştir:
"*Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"*

Burada anlatılmak istenen, üstte de anlattığımız gibi Türk Milleti'nin  mayasıdır. O mayanın; bu milletin genlerinde, karakterinde -unutulmuş bile  olsa- yukarıdaki sırrın, kudretin Allah'tan olduğu bilgisidir.

Orhun Kitabelerinde tek Tanrı için; "Yeri yarattı, Gök'ü yarattı, ikisinin  arasında kişiyi yarattı. Kişi Gök'teki Tanrı'ya yakardı, yakındı" der.

Tek Allah inancını ve Kur'an-ı Kerimde'ki yaradılışı ve Âdem (a.s)'ı bu  cümlelerde görmek çok açık. Türk Millet'i varolduğundan beri Tek Allah'a  inandı.

Unutulmamalıdır ki, medeniyetler yıkıldı sanılsa da, yerlerine başkaları  gelir ve yıkıldı sandığımız medeniyetler gerçekte tam kaybolmazlar,  birbirlerinin sırlarını, izlerini taşırlar. Onun içindir ki ön uygarlıklar  ve şimdiki uygarlıklar arasında benzerlikler vardır. Bu kültürlere, törelere  yazılara vs. yansır ve devam ederek gelir.

Şimdi burada kitabelerle ilgili bilgilere bir göz atalım:

Orhun Kitabeleri'nin üzerindeki bilgilerin benzerlerine M.Ö 4000'li yıllara  ait taşlarda silinmiş bir şeklide rastlandı.

* Bu bilgiler, taşların üzerinde eskidikçe, asırlar boyunca başka taşlara  aktarılarak günümüze kadar -bir kısmı- gelmiştir. Buradaki bilgiler binlerce  yıllık bilgilerdir. Aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Yani sanıldığı  gibi, buradaki bilgiler, yazıtların dikildiği tarihe ait değildir. Örnek  verecek olursak; Kur'an-ı Kerim 1400 yıl önce kağıda yazıldı diyelim.2000'li  yıllarda da dijital bilgisayara aktarıldı.Yani buradaki bilgiler, 1400 yıl  öncesine aittir, günümüze değil.*

M.Ö 2000'li yıllara ait, Çinli arkeologlar tarafından bulunan; yarı Çince  yarı Türkçe ve bir kısmı silinmiş olan yazıtlarda da, tıpkı Orhun  Kitabeleri'ndeki bilgilere rastlanmıştır.

Moğolistan'ın güneyinde bulunan; taş ve seramik parçalarının incelenmesi  neticesinde, buradaki bilgilerin, Orhun Kitabeleri'ndeki bilgilere benzediği  anlaşılmıştır. Bulunan bu parçaların tarihi M.Ö 2000'li yıllara
uzanmaktadır.

Orhun harfleriyle yazılan yazıtlardan 13.yüzyıl Moğol tarihçisi Alaeddin  Ata Melik Cüveynî , Tarih-i Cihan Güşa adlı yapıtında söz etmişti. Çin  kaynakları da kitabelerin dikilişini bildirmekteydi.

Rus çarı I. Petro'nun emriyle Sibirya bitki örtüsünü incelemek için  görevlendirilen bitki bilimci Messerschmidt ve kendisine rehber olarak  verilen İsveçli tutsak subay Strahlenberg, 1721 yılında Yenisey vadisinde bu  yazı ile yazılmış Kırgızlara ait mezar taşlarını içeren Yenisey  Yazıtları'ndan bir tanesini keşfetti. Bir yıl sonra tutsaklığı son bulan  Strahlenberg İsveç'e dönüşünde bu inceleme ile ilgili izlenimlerini kitap  haline getirip Stockholm'de yayınladı. Böylece Orhun yazısı bilim dünyasının
dikkatini çekmiş oldu. Orhun yazıtlarından iki yüzyıl öncesine ait Yenisey  Yazıtları'nın tamamına yakını bu süreçte ortaya çıkarıldı.

Rus bilim adamları,1943 yılında Sibirya'da taş mezarlar bulmuşlar ve  ABD'li bilim adamları ile ortak yaptıkları inceleme neticesinde, bu taşların  üzerindekilerin, 'Türklere ait fatih bir komutanın' sözleri olduklarını  tespit etmişlerdir.....
* Şimdi gelelim cahillikten veya art niyetli kişilerin bir iddiasına:

*Türkler Kılıçla Müslüman Olmuştur Yalanı:*

Tarihte hep şunlar anlatılır: Kuteybe isimli Arap Komutan, Asya'ya sefer  düzenlemiş ve Türkler ile savaşmış, Türkleri kılıç zoruyla Müslüman  yapmıştır yalanına.

Yukarıda anlattığımız konular araştırılırsa, Türklerin zaten var  olduklarından beri Tek Allah inancına sahip oldukları görülecektir.

Ama biz bir de Kur'an-ı Kerim'den delil verelim. Müslüman, mücahit Kuteybe,  eğer gerçekten Türkleri zorla, kılıçla Müslüman yaptıysa, bu iddiayı  dillendirenler şunu düşünmezler mi:?

Kur'an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır, Kaf Suresi 45. Ayet: "*SEN ONLARA KARŞI  BİR ZORBA DEĞİLSİN.O HALDE SEN BENİM UYARIMDAN KORKAN KİMSELERE KUR'AN İLE  ÖĞÜT VER...."*

(Şimdi iddia sahiplerine şunu soruyoruz: Kuteybe; Zorla, kılıçla böyle bir  fiil yaptıysa, İlâhi Kelâm'ın mesajı itibarıyla zorba değil midir?)

Gaşiye Suresi 22. Ayet: "*SEN ONLARIN ÜZERİNDE ZORBA DEĞİLSİN, ZORLAYICI  DEĞİLSİN, ZOR KULLANACAK DEĞİLSİN."*

Bakara Suresi 256. Ayet : " *DİNDE ZORLAMA YOKTUR. "*

Fetih Suresi 4. Ayet: *"İMANLARI ARTSIN DİYE GÜVEN VE HAYIR VEREN O'DUR."*

Şimdi anlatmak istediğimiz, Kur'an-ı Kerim'in buna benzer birçok mesajını  Kuteybe bilmiyor muydu? Yoksa görmezden mi geldi? İddia sahipleri bir daha  düşünsünler. Eğer durum iddia sahiplerinin dediği gibiyse bu çok vahim bir  durumdur. Kuteybe'nin bırakın mücahit olmasını, Müslümanlığı bile
tartışılır.

Şimdi gelelim başka bir konuya; İslâm Dinini, İslâm Dünyası'nı Araplar  ideolojik olarak sahiplenme gibi bir misyon benimsemişlerdir. Tabi bunun  alt yapısını hazırlayanlar bellidir. (Şeytaniler, Yahudiler...)

Oysa İslâm Dini âlemlere rahmettir. İns'e ve Cin'se gelmiştir, hiçbir ayrım  yapmadan. Bu konuyu fazla deşifre etmeyeceğiz. Arifler bilir...

* Şimdi mânâ sırlarından bir ifşa:*

Bu öyle bir sır ki, aynı zamanda suret âleminden de bir delil sunacağız.
Önce bilinen meşhur bir vakıa'yı anlatalım:

Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) Mekke'yi feth etmiş, o gün Kâbe'deki  putları kırmış ve Kâbe'nin anahtarlarının getirilmesini istemiştir.

Kâbe'nin anahtarları, o an içim müşrik olan, Osman Bin Talha'dadır.  Mekke'nin fethî 11 Ocak 630 tarihidir. Bu tarihle ilgili sırrı ifşa  etmeyeceğiz. Belki ilerde inşallah...

Yine bir not yukarıdaki yazıya atfen: Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)  Mekke'yi feth ettiğinde; uyuyanı uyandırmamış, ağaç kestirmemiş, kapıları  zorlatmamış, çoluk çocuğa dokundurtmamış kısacası zorbalık yaptırmamıştır.
Zorla kimseyi Müslüman yapmamıştır. Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "Sen tebliğ  et" emrini uygulamıştır. Allah'ın emri dışında hareket etmemiştir.

İslâm dini : "Ey insanlar!" hitabıyla tüm insanlığa davet dinidir.

Şimdi tekrar konumuza dönelim:

Peygamber Efendimiz (SAV) Kâbe'nin anahtarlarının getirilmesini ister. Bu  görevi bilindiği gibi Hz. Ali'ye verir.

Dikkat buyurun lütfen. Peygamber Efendimiz (SAV) Kâbe'nin anahtarlarının  getirilmesini EMREDİYOR! Anahtarların Hz. Ali tarafından getirilmesini  EMREDİYOR!

Hz. Ali emir üzerine gider, Osman Bin Talha'yı bulur. Anahtarları ister.  Osman Bin Talhâ anahtarları vermeyi kabul etmez. "Kâbe'nin anahtarlarının  yıllardır kendi soylarında olduğunu ve Hz. Muhammed (SAV)'in peygamberliğine  inanmadığını" söyler. Hz. Ali ısrar eder. Çünkü 'emri' Peygamber Efendimiz
(SAV)'den almıştır. Ne pahasına olursa olsun 'emri' yerine getirmek  istemektedir. Hz. Ali, Osman Bin Talha'nın elini sıkar, canını yakarak  anahtarları zorla elinden alır. (Bu ibareye lütfen dikkat: Elini* sıkarak,
canını yakarak, zorla*!)

Hz. Ali, anahtarları alarak, Peygamber Efendimiz (SAV)'in yanına gelir. Hz.  Peygamber (SAV)'e anahtarları uzatır. Hz. Peygamber Efendimiz (SAV)  anahtarları Hz. Ali'den teslim alır.(Bu ibareye dikkat lütfen: Hz. Ali'nin  elinden Hz. Peygamber (SAV) teslim alır.) Ve şaşılacak bir şeklide Hz.  Ali'ye tekrar anahtarları Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) uzatır.( Bu ibareye  dikkat: Hz. Ali'den aldığı anahtarları Peygamber Efendimiz (SAV) tekrar Hz.  Ali'ye eliyle verir.) ve şöyle buyurur:

"Ali, bu anahtarları git Osman Bin Talha'ya teslim et" der. Hz. Ali şaşırır  ve sorar:

" Ey Allah'ın Resulü (SAV), az önce emrinizle gittim, anahtarları aldım,  getirdim size teslim ettim. Şimdi de emrinizle aynı şahsa anahtarları teslim  etmemi emir buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir ki?" diye sorar.

Peygamber Efendimiz (SAV) birçok sahabenin yanında şu ibret verici sözleri  söyler:

"Ya Ali, sen anahtarları yolda bana getirirken, Yüce Allah, dostum Cibril  ile bana vahiy gönderdi: " *EMANETİ EHLİNE VERİNİZ*! "

Kâbe'nin anahtarları uzun yıllardır Osman Bin Talhâ ve soyundadır. Onlar  Kâbe'nin nasıl temizleneceğini, nasıl sahip çıkılacağını çok iyi bilirler.
Emanetin ehilleri onlardır. Bu Allah buyruğudur: "Git ve teslim et!" (Şimdi  şu ibareye dikkat lütfen: Allah buyruğudur, git ve teslim et! Yani emir Yüce  Allah'tandır.)

Hz. Ali bu emir üzerine hemen geri döner ve Osman Bin Talha'yı bulur ve  anahtarları eliyle Osman Bin Talha'nın eline uzatır.

Bu sefer şaşırma sırası Osman Bin Talha'dadır. Anahtarları alır ve sorar:

" Ya Ali, az önce anahtarları elimden zorla alan sen değil miydin? Niye  geri getirdin?" der.

Hz. Ali olanları anlatır: "Bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (SAV)'e  Ayet geldiğini, Peygamberimizin (SAV)'de anahtarları geri yolladığını"  söyler.

Osman Bin Talhâ, müşrik iken bu hadise üzerine koşa koşa Peygamber Efendimiz (SAV)'in yanına varır ve Efendimizin (SAV) şahitliğinde Kelime-i  Şahadet getirerek Müslüman olur.

Şimdi olayları kısaca gözden geçirelim:

Peygamber Efendimiz (SAV), önce kendi emri ile Hz. Ali'ye; " anahtarları  getir!" der.

Hz. Ali Osman Bin Talha'nın *elinden* anahtarları alır ve kendi *eliyle* Hz.  Peygamber (SAV)'in *eline* verir. Sonra Allah'ın emri ile Efendimiz (SAV) *  eliyle* anahtarları Hz. Ali'nin *eline* verir. Hz. Ali'de kendi *eliyl*e  tekrar Osman Bin Talha'nın *eline* anahtarları verir.

Yani Allah'ın emri olan " emaneti ehline teslim ediniz! " ayetinin "emri"  yerine getirilmiş olur.

Şimdi gelelim bu konuyu neden anlattığımıza:

* GİZLENEN SIR:*

Hz. Osman Bin Talhâ Kimdir?

Bütün Arap kaynaklarında Süreyc kabilesinden bahsedilir. Süreyclilerin Orta  Asya'dan gelen Türkler olduğu, Arap tarihçilerinin eserlerinde de  geçmektedir. "Übeydullah Türk'tü" derler. Ubeydullah Süreyc kabilesindendir.
Bu sülâlenin mesleği kılıç ustalığıdır. Bu aile Orta Asya'dan Anadolu'ya,  oradan da Mekke'ye kervanlarla gitmişler ve Mekke'ye yerleşmişlerdir. Tıpkı  Selman Farisi örneğinde olduğu gibi. Selman Farisi, İran'dan kalkıp  Anadolu'ya gelmiş, burada birkaç yıl kaldıktan sonra Mekke'ye gitmiştir.

Bu konuda kaynak verecek olursak: 897-960 yıllarında yaşamış olan tabakât  bilginlerinden Ebü'l-Ferec el-Isfahânî yazmış olduğu Ağani isimli esrede  Sureyclilerden bahseder ve ; " Übeydullah'ın babası Türk idi." Demektedir.
(El Ağani 1.B.245)

Yine pek çok Arap tarihçisi; Türk kılıçlarını uzun uzun anlatmışlar ve  övmüşlerdir. Sureyc'de Mekke'de bir Türk demirci ustasıydı. Kılıç yapmasıyla  meşhurdu. Osman Bir Talhâ Sureyc'in torunlarından olup, bu aileye  mensuptur. Sureyc kelimesi Arapça'da esserc kelimesinden alınmıştır. Aslında  biraz lakabî bir isimdir. Daha sonra es-sureyciyat diye anılmış, manası ise,  Sureyc tarafından imal edilmiş kılıçlar demektir. Çarşı ve pazarda kılıçlar  bu isimle satılmıştır. O dönemde, herkes bu kılıçlara sahip olmak  istemektedir. ( Kaynaklar: Sıhhaül Arabia, Tali. a.attar. Mısır 1956 1.sh. 322; İbn-i Mansur Erbil Fazl Cemaleddin, Risatül Arap Bulak 1300.III. Sh.  122; El Yesui. L.M El Müncid. Sh. 339, Ayrıca bu konuda Prof.Dr. Zekeriya  Kitapçı'nın, 'Saadet Asrında Türkler İlk Türk Sahabe Tabii ve Tebea Tabiileri' kitabına bakılabilir.)

Konuyu fazla detaylandırmadan burada noktalayarak asıl konumuza dönelim.

Netice itibarıyla; *Osman Bin Talhâ Orta Asyalı bir Türk soyundandır. Ve  kılıç ustasının torunudur. Peki, burada anlatmak istediğimiz nedir?*

* *Burada anlatmak istediğimiz, Kâbe'nin anahtarları: Allah'ın 'emri',
Peygamber Efendimizin (SAV) tatbiki ve Hz. Ali Efendimizin eliyle, Türk olan  Osman Bin Talhâ'ya verilmiştir. Bunun manadaki karşılığı, Kâbe'nin  anahtarları: *KIYAMETE KADAR TÜRKLERDEDİR*. (Ariflere)

*Şimdi bilinmeyen bir başka sırrı delilleriyle ortaya koyalım inşallah:*

Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'in; "İlmin şehri bensem, kapısı Ali'dir"  sözünü hatırlayınız. Bilindiği gibi Hz. Ali tasavvufta, birçok tarikatın  'PİRİ' kabul eldir.

Yani Hz. Ali; Kâbe'nin bilgisini, anahtarlarını *TÜRK MİLLETİ'NİN ELİNE  VERMİŞTİR*. Bu sırrı Allah'ın izniyle ilk defa ifşa ediyoruz.

* MUKADDES EMANETLER VE HZ.OSMAN'IN KILICI*

Bilindiği üzere Mukaddes Emanetler, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi  sonucunda İstanbul'a getirilmiştir. Bu emanetler içersinde Hz. Osman'ın  kılıcı da vardır. Şimdiye kadar bilinen budur.
*Oysa şimdi ilk defa bir gerçeği, Hz. Osman'ın kılıcı ile ilgili gerçeği  Allah'ın izni ile açıklıyoruz;*
Hz. Osman'ın, Topkapı Saray'ı Mukaddes Emanetler bölümüne sergilenen bir  kılıcı vardır ki, aslında bu kılıç, Yavuz Sultan Selim'in, Mısır Seferi  sonucunda getirilen emanetlerle birlikte İstanbul'a *gelmemiştir.*

Bu kılıç, daha Osmanlı İmparatorluğu kurulmadan önce, Hz. Osman döneminden,  Ertuğrul Gazi'nin eline Şeyh Edebali kanalıyla "*kutsal bir işaret*" olarak  teslim edilmiştir. Şeyh Edebali'nin eline geliş silsilesi ise: Sultan Seyyid  Hoca Ahmed Yesevi tarafından onu takip eden halifeleri vasıtasıyla
ulaşmıştır; *'bir Allah sırrı olarak'*...

Konuyu biraz açalım: Ertuğrul Gazi, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu,  Osman Bey'in babasıdır. Şeyh Edebali ise, Osman Bey'in kayınpederidir. Osman  Bey'in gerçek ismi *Orhun'dur. ( Bu isim de ilk defa açıklanmaktadır) *Kayı  Boyu'nun, o günkü tüm isimlerine baktığımızda, bir tane bile Arap kökenli
isim göremezsiniz. Ertuğrul Gazi, Alp Arslan, Konuralp vs...

Peki, *Orhun* ismi, nasıl olmuş da *Osman* olmuştur? Osmanlı Tarih  araştırmacılarının en çok sordukları ve cevabını aradıkları bu sorunun  cevabını inşallah biz verelim:
*İşte bu konuda şimdiye kadar gizlenen sır:*

Şeyh Edebali bizzat *Orhun'a* : " Bundan sonra senin ismin *Osman *olsun,  soyun bu isimle anılsın" demiştir. Hz. Osman'ın o kılıcının "*mânâ sırlarını
*" Osman Bey'e söyleyerek teslim etmiştir. Sanıldığı gibi bu kılıç, Yavuz  Sultan Selim'in Mısır Seferinden dönüşte getirdiği *kutsal emanetler  içersinde gelmemiştir*.

*İşte delili:*

Kılıç ustası Ubeydullah ve Sureyc kabilesinden bahsettik. Ubeydullah Arap  ismi taşımasına rağmen Türk'tü.

Bu kılıcı, bizzat kılıç ustası Türk Sahâbî yapmış Hz. Osman'a hediye  etmiştir. Dünya ve Türk tarihinde ilk defa bu konudaki delili sunuyoruz:

Topkapı Müzesi'nde gidip gördüğünüzde kılıcın üzerindeki *KAYI  BOYU'NUN*işareti dikkatinizi çekecektir. Kayı Boyu'nun damgası kılıç  üzerinde  durmaktadır. Çıplak gözle net bir şekilde görülmektedir. Çünkü bu kılıcın  ustası Kayı Boyun'dandır.
* Kayı Boyu'nu işareti:*

(Türk damgalarının M.Ö. 5000'li yıllarda ortaya çıktığı delilleri ile  beraber mevcuttur. Ve burada da Kayı Boyu'na ait damganın benzerine rastlanmaktadır.)

Hz. Osman'dan, Osman Bin Talhâ'ya geçip, oradan da Hoca Ahmed Yesevî'ye  emanet edilmiştir.(Aradaki detayları anlatmıyoruz...)

Daha sonra bu kılıç, Hoca Ahmed Yesevî silsilesi yoluyla Şeyh Edebali'ye gelmiş ve *'sırları ile beraber' *Osman Bey'e teslim edilmiştir.

*Orhun'un Osman olmasının sırrı bu kılıç ile beraberdir.* Nitekim Osman Gazi'nin oğlunun ismi de yine Türk ismi Orhan'dır.

Kayı Boyu'nun kılıcı; Mekke'de dövülmüş, Hz. Osman'a teslim edilmiş, Hz.  Osman'dan Osman Bin Talhâ'ya geçmiş ve Osman Bey'e ulaşmıştır. *Yani tekrar  Kayı Boyu'na, ait olduğu yere dönmüştür.*

* *
Şimdi bunun izahını bize yapsınlar. Şimdiye kadar, iddia edildiği şekilde bu  kılıç Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden dönüşte getirilen Mukaddes Emanetlerin içersinde gelmişse, bu kılıcın üzerinde Kayı Boyu'nun işareti ne aramaktadır?
Horasan Erenleri'nin ve Melâmîlerin Piri, Hoca Ahmed Yesevî'ye selâm olsun!
Bu sırrı ifşa etmeyi sebep kılan Allah'a hamd olsun!
Hz. Osman *I.* Osman
Osman Bin Talhâ *II*. Osman
Osman Gazi *III.* Osman

Ya sonrası? ( Bu konuyu şimdilik açmayacağız....)
Buraya kadar anlatılmak istenilenleri anlayanlara selâm olsun....
Manaları sezenlere selâm olsun...
*Yüce Allah, İslâm'ın Sancaktarı Türk Milletini, Türk Devletini ve Türk Ordusunu muzaffer kılsın!*
Bu yazımın sonuna geldiğimiz bu cümlede sizlere sormak istiyorum.
*Neden bize, NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE sözünü unutturmak istiyorlar?*

*Neden, MUSTAFA KEMAL' e saldırıyorlar?*

*Neden, TÜRK ORDUSU ve Komutanlarına saldırıyorlar?*

*Neden, TÜRK DEVLETİNE saldırıyorlar?*

*Anladınız mı?*

*Yukarıda yazdıklarımız bize tek şey gösteriyor,*

*Dinler arası diyalog ve Değişim tek kelime ile safsatadır.*

*Allah indinde tek din ise, İSLAMDIR.***

* *

Kaynak/ ORHAN TUNÇ /internetajans
 



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


YANDAŞ, 'MEDYA DERNEĞİ'!

İZZET KEZER'İ ANARKEN...

O ARTIK BİR SARAY KOMEDYENİ
»  KÖŞK'TEN YAPTIĞI HABER, MUHABİRİN BAŞINI YETİ!
»  ŞOK! TV HABER KANALLARI, CANAYDIN'I ÖLMEDEN ÖLDÜRDÜ!
»  YANDAŞ BASINDA 'ELE GEÇİREMİYORSAN SENDE KUR' TAKTİĞİ
»  KENDİLERİNİ ÇOK KÖTÜ HİSSEDEN LİBOŞLARA MEKTUP!
»  CENGİZ ÇANDAR BAŞBAKANLA KÖPRÜLERİ ATTI
»  MEHMET ALİ BİRAND, BAŞBAKAN'A YANIT VERDİ
»  "BLÖF YAPIYOR"
»  ZAFER MUTLU'DAN NECATİ DOĞRU AÇIKLAMASI!
»  HOŞ GELDİN 'ANTİ GAZETE'!
»  FLAŞ.. NECATİ DOĞRU VATAN GAZETESİ'NDEN İSTİFA ETTİ!
»  NAZLI ILICAK'TAN TUNCAY ÖZKAN'A DESTEK!
»  FLAŞ.. MAHKEME'DEN GAZETECİLER İÇİN ÖNEMLİ KARAR
»  "TSK KARŞITLIĞI HADDİMİZ DEĞİL"
»  SİPARİŞ SORU MU?
»  TUNCAY ÖZKAN'DAN BABAHAN'A: 'DALKAVUK'
»  TV 1 HABER'DEN BİR TRANSFER DAHA
»  "BÖYLE ŞEREFSİZİNİ GÖRMEDİM"
»  HOCALARIN HOCASI TV 1 HABER GENEL YAYIN YÖNETMENİ
»  CNN TÜRK'TE ŞOK!
»  SHOW TV ÇALIŞANLARI İSYAN NOKTASINDA!
»  YANDAŞ GAZETECİLERE ÇOK KÖTÜ HABER
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.