Roj TV gündüz kuşağı... Fragman dönüyor; bir PKK'lının görüntüleri akıyor, fidan dikmiş terörist, avucuna aldığı suyu bitkinin köküne döküyor. O derece hassas yani, ağaca, doğaya falan şefkat besleyen bir sevgi kelebeği, duygu pıtırcığı, bir güzellik insanı modunda. Fragmandaki teröristin avuçlarında taşıdığının bu ülkedeki barışın köküne dökülecek kibrit suyu olduğu benzetmesi yapmanız için, yeterince alegorik malzeme sunmuşlar aslında diye düşünürken…
Canlı yayın başlıyor. Sunucunun “Güney Kürdistan” diye bahsettiği Kuzey Irak'a kaçırılan 8 askerin yakınlarıyla telefon görüşmeleri alıyor sırayı. Askerlerin amcası, amcaoğulları, akrabaları Diyarbakır'dan Şanlıurfa'dan canlı yayına bağlanıyor. “Ordu Kuzey Irak'ı vurmasın, barışı bozmasın” diyorlar ağız birliği etmişçesine. Çocuklarını esir tutanlara değil de, ülkesinin sınırlarını korumaya çalışanlara ateş püskürüyorlar her nasılsa.
Roj'un sunucusu, örtük tehdidiyle tamamlıyor manzarayı; “Toplarla dövdükleri yerlerde kaçırılan Türk askerleri de olabilir, bunu da bilsinler.” “Vurmayın yoksa 'yanlışlıkla' sizin kendi askerleriniz ölebilir” demeye getiriyor. Ve fakat kaçırılan askerlerin yakınlarından biri bile, “Siz kaçırdınız çocuklarımızı, siz öldürdünüz onların omuz omuza yürüdüğü arkadaşlarını, kime barış havariliği yapıyorsunuz, geri verin oğullarımızı” demiyor işte.
“Tehdit edildikleri için böyle konuşuyor olabilirler mi?”, “Yoksa çocukları PKK'nın elinde olduğu için bunu yapmak zorunda mı hissettiler acaba?”, “Sebep buysa, bu durum o vatandaşların TC Devleti'nden ümidi kestiği ve oğullarını yeniden canlı görebilmek için PKK ve Roj TV'den medet umma noktasına kadar gelecek denli çaresiz hissettiklerini göstermez mi?”, “Devlete güvensizliğin insanı PKK'yı terminolojisine sığınma düzlemine getirebilir mi?” soruları kuyruğu birbirine değmeyen kırk tilki gibi zihinde cirit atıyor düşünceli düşünceli.
Kürt vatandaşların tamamını potansiyel terörist adayı olarak kodlamaya teşne resmi devlet söylemi sırıtıyor beri yandan. Orada yaşayan, yoksulluktan öleyazan, açlıktan nefesi kokan, hizmet yerine tokat alan insanlara iş götürmemenin, refah götürmemenin, insanlık götürmemenin, etnik milliyetçiliğin aşırı ve azılı eylemlerine verimli bir zemin sağlamak anlamına geldiğini ama bilerek, ama bilmeden ıskalamış bu söylemin 'kaos'a yaptığı ve mütevazı olmak bir yana, gayet muazzam görünen katkılar alıyor sırayı.
“Biraz deştiğinizde her Kürdün içinde 'Kürt Devleti özlemi'nin tohum halinde bulunduğunu göreceksiniz”cilerin, bugünkü toplumsal tepkileri bahane ederek, o tohumun dallanıp budaklanmasını hızlandıran “Saldırın yiğitler, koman, bırakmayın” şeklinde formüle edilmiş düşmanlık tohumları geliyor ardından. Bu topluma 'acını yaşama' denmez, böylesi bir infial ortamında 'operasyon yapılmaz' demek de akıntıya kürek çekmek anlamına geleceğinden doğal yollarla etki gücünü, realitesini kaybetmiş bir öneridir, hatta artık kabaran öfkeyi dindirmenin tek seçeneğidir bile.
Ama pardon yani, en çok çığıranlara da sormak isterim: 23 yılda 24 operasyonun çözemediğini 25. operasyon bir abra kadabrayla mı çözecek? Büyük bir savaşsa istenen, isteyicilerin gözü kaç Türk askerinin na'şıyla doyacak?
Türkiye, evinin camına bayrak asmakla, caddeleri boydan boya kapatarak PKK'ya duyduğu nefreti açığa çıkarmakta, öfkesini boşaltmakta, şehitlerine yas tutmakta haklı. Bu önü alınamaz gibi görünen infial halinin, oy kaygısı olan hiçbir hükümetin kayıtsız kalamayacağı bir şekilde 'operasyon'u şart koştuğu da doğru.
Ve fakat, şimdi aksi sedası en çok Hürriyet sütunlarından duyulan 'Ordu Kuzey Irak'a, topyekun savaş' diye bağıran, hop oturup hop kalkanlar, vakt-i zamanında 'Güneydoğu'yu adam etme' yolundaki eylemleri, 'Orada olan bitenlere bir bakalım, bu insanlar neler istiyor bir anlayalım' söylemlerini 'işbirlikçi' ilan ettikleri için, haksız.
Gabar'daki katliamın hemen ardından Şemdinli ve Hakkari'de yapılan sokak röp.lerini vermişti TV. Türkçe'yi yarı konuşan-yarı konuşamayan kürdün dert ettiği tek şey, sınır kapısı kapatılırsa gelirlerinin yokolması ihtimaliydi. “Askerlerimiz öldü” cümlesine “işsiziz” diye mukabele etmişti adam, “açız”.
Roj, hakikaten çok sinir bozucu. Asabı biranda yerle yeksan ederek, öfkenin dehlizlerine düşmenize sebep olacak kadar yalancı. Utanmazca riyakar. Bir umutla kendisinden beklenen demokratik yaklaşımları sergileyemeyen, PKK'ya terörist bile diyemeyen DTP de fos çıkmıştır, burası da kesindir.
Ve fakat şunu da teslim edelim ki, Kürtler sözkonusu olduğunda bugüne dek getirilen 'hepsi kafası koparılacak hain pislikler' eğiliminin ve uygulamalarının bizzat kendisi de 'vatanın bölünmesi isteklerine zemin hazırlamak' değirmenine su taşımıştır.
Bugün –operasyonun yeterli gelmediği 24 kez denenmesinden anlaşılmıştır, dolayısıyla asıl istenen topyekün bir savaştır- Irak'la, karşımıza çıkarsa ABD ile, olmadı İran'la kıran kırana bir savaş isteyebilen muktedirlerin samimiyet testi, oğullarını oraya göndermek olmalıdır. Bakalım ateşin düştüğü yeri yaktığı doğru mudur? [email protected] (Yeni Şafak)