CHP ve DSP, 11. cumhurbaşkanı seçimine yönelik geçici maddelerde yapılan değişikliğe ilişkin kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu.
CHP'li ve DSP'li 110 milletvekilinin imzasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru dilekçesinde, 21 Ekimde, referanduma sunulmadan önce Anayasa paketinde yer alan 11. Cumhurbaşkanının seçimine ilişkin geçici 18 ve 19. maddeler ile çerçeve 6. maddeyi paketten çıkaran Anayasa değişikliğinin, ''yokluğunun hükme bağlanması veya iptal edilmesi, dava sona erinceye kadar yürürlüğün durdurulması'' istendi.
CHP ve DSP, 21 Ekim'de kabul edilen Anayasa paketinden, 11. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin düzenlemeleri içeren geçici 18 ve 19. maddeleri çıkaran değişikliğe ilişkin kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu.
CHP ve DSP'li 110 milletvekilinin imzasını taşıyan başvuru dilekçesinde, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, genel seçimlerin 4 yılda bir yapılmasını içeren Anayasa paketiyle ilgili halk oylaması sürecinin, 31 Temmuz'da Resmi Gazetede yayımlanmasıyla başladığı belirtildi.
Dilekçede, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) halk oylaması sürecini başlatmasından sonra 5697 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla, Anayasa paketindeki 11. cumhurbaşkanı seçimine ilişkin düzenleme içeren çerçeve 6. maddenin içindeki geçici 18 ve 19. maddelerin metinden çıkarıldığı anımsatıldı. Söz konusu değişikliğin cumhurbaşkanı tarafından onaylandığı ve 17 Ekim 2007'de Resmi Gazetede yayımlandığı ifade edilen dilekçede, halk oylaması süreci içinde gümrük kapılarında oy kullanmaya başladıktan sonra ve yurt içindeki oylama gününden 4 gün önce halk oylamasına sunulan kanun metninin değişikliğe uğradığı belirtildi. Dilekçede, ''Halk oylaması sürecine müdahale niteliği taşıyan böyle bir yasama işleminin, pek çok açıdan Anayasaya aykırı olduğu, yapılan halk oylamasını ve bu oylamada kabul edilen yasa metnini şekil açısından sakatladığı ve hukuki geçerliliği kuşkulu hale getirdiği ortadadır'' görüşüne yer verildi.
''KAYNAĞINI ANAYASADAN ALMAYAN...''
Son yapılan düzenlemenin, hem Anayasanın 175. maddesinin vermediği bir yetkinin kullanılması yoluyla gerçekleştirilmesi hem de bu yetkinin Anayasanın 2 ve 6. maddelerindeki ilkelere aykırı biçimde kullanılması bakımından yok sayılması gerektiği savunulan dilekçede, TBMM'nin, halk oyuna sunulan kanunda değişiklik yapma yetkisinin bulunmadığı, Anayasanın 175. maddesinde halk oylaması sürecinin ayrılmaz bir bütün olarak düzenlendiği öne sürüldü.
Dilekçede, ''Halk oylaması süreci başladıktan sonra, bu süreç içerisinde TBMM, halk oyuna sunulan anayasa değişikliğine ilişkin kanun metninde değişiklik yapacak olursa, bu kaynağını Anayasadan almayan bir yetkinin kullanımıyla gerçekleştirilmiş bir işlem niteliğini taşır. Bu işlem, yetki unsuru bakımından ağır bir sakatlıkla malul hale girer'' denildi. Dilekçede, düzenlemenin aynı zamanda ''yetki gasbı veya yetki tecavüzü'' niteliği taşıdığı öne sürülerek, şöyle devam edildi: ''Söz konusu düzenlemelerle, hem halkın tali kurucu iktidar olarak Anayasayı değiştirme yetkisi hem de cumhurbaşkanının, anayasa değişikliklerini referanduma sunma yetkileri TBMM'ce gasp edilmiştir. 1982 Anayasasına göre, Anayasayı değiştirme yetkisi, öncelikle TBMM'de olmakla birlikte, halk oylaması yoluyla halkın da tali kurucu iktidar yetkisine sahip kılındığı açıktır. Öncelikle beşte üçten çok ama üçte ikiden az oyla TBMM'de kabul edilmiş Anayasa değişikliklerinin, zorunlu olarak halk oylamasına götürülmesi bu durumu açıkça belgelemektedir. 16 Haziran 2007'de Resmi Gazetede yayınlanan 5678 sayılı Kanun, 10. Cumhurbaşkanı tarafından Anayasanın 175. maddesinden alınan yetkiyle halk oyuna sunulmuş bir kanundur. Cumhurbaşkanı tarafından halk oyuna sunulmak üzere Resmi Gazetede yayımlanmış bu anayasa değişikliği hakkında kanunun ancak halkın tali kurucu iktidar yetkisi çerçevesinde onay vermesi üzerine yürürlüğe girebilecek bir kanun olduğu açıktır.''
''DEVLETİN DEMOKRATİK NİTELİĞİ...''
Dilekçede, TBMM'nin, halk oyuna sunulan bir kanunda değişiklik yapmasının, Anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri aşması, halkın tali kurucu iktidar olarak anayasayı değiştirme yetkisi ile cumhurbaşkanına anayasa değişikliği yapan kanunları halk oyuna sunma konusunda tanınan yetkiyi gasp veya ihlal etmesi anlamına geldiği ileri sürüldü. Yasama yetkisinin, Anayasa kurallarına uygun olarak kullanılması gerektiği ancak son düzenlemede bu yetkinin sınır aşılarak ve saptırılarak, demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı biçimde kullanıldığı iddia edilen dilekçede, gümrük kapılarındaki seçmenler ile 21 Ekim'de sandık başına giden seçmenlerin birbirinden farklı metinler için oy kullanmalarının da devletin demokratik niteliği ile bağdaşmadığı ileri sürüldü. -''
BELLİ KİŞİYE ÇÖZÜM GETİREN DÜZENLEME'
Son değişikliğinin nihai amacının, ''Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görevinin sona ermesini ve derhal cumhurbaşkanı seçimi için halk oylamasına gidilmesini önlemek'' olduğu savunulan dilekçede, ''Tamamen subjektif, belli kişiye yönelik çözüm getiren böyle bir düzenlemenin nihai amacının, kamu yararı olduğunu söylemek imkansızdır'' ifadesine yer verildi. Kanunun ''şekil'' yönünden de sakat olduğuna işaret edilen dilekçede, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini de düzenleyen ve 21 Ekim'de kabul edilen Anayasa paketinden, 11. cumhurbaşkanı seçimine ilişkin düzenlemeler içeren geçici 18 ve 19. maddeleri çıkaran değişikliğe ilişkin kanunun, ''Yokluğunun hükme bağlanması veya iptal edilmesi, dava sona erinceye kadar yürürlüğün durdurulması'' talebinde bulunuldu.