Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın tarafından Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'ne verilen dava dilekçesinde, Kılıçdaroğlu'nun yaptığı konuşmanın bütünü için ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı 13 şehidin sorumlusu olmakla itham ettiği ifadeleri için 500 bin lira manevi tazminat talep edildiği belirtildi. Dilekçede, "Davalının 'Gara'daki 13 şehidimizden sorumlu Sayın Cumhurbaşkanımızdır' ifadesi, cinayetlerin faili PKK terör örgütünü aklamaya ve aynı zamanda terör örgütünün işlediği suçların sorumluluğunu, Sayın Cumhurbaşkanımıza atfederek Sayın Cumhurbaşkanımızın onur, şeref ve saygınlığını zedelemeye yönelik bir çabadır" denildi.
'PKK'YA ELEŞTİRİDE BULUNMAMIŞTIR'
Dilekçede, 13 kişinin kurtarılamamasından ve bu şekilde vahşice katledilmesinden dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın derin bir üzüntü duyduğu belirtilerek, "Ve yine önemle ifade etmek gerekir ki uzun bir süre önce vatandaşlarımızı zorbalıkla alıkoyan, yıllardır mağaralarda insanlık dışı koşullarda rehin tutan ve rehinelerin kurtarılmasına yönelik operasyonun ilk saatlerinde, silahsız ve savunmasız masum vatandaşlarımızı infaz eden örgüt, PKK terör örgütüdür. Davalı grup toplantısında yaklaşık 1 saat süren konuşmasının hiçbir yerinde PKK terör örgütüne ve yaptığı eylemlere dair en ufak bir eleştiride dahi bulunmamıştır. Konuşma bir bütün olarak değerlendirildiğinde PKK’yı aklamaya yönelik çabalar da açık bir şekilde görülmektedir. Esasında davalının rehinelerin kurtarılmasına yönelik PKK’ya müzahir örgütleri muhatap göstermesi, açıkça ifade edilmese de rehinelerin kurtarılmasına yönelik operasyonun yanlışlığına, bu tarz bir operasyon nedeniyle rehinelerin öldüğüne yönelik bir düşünceyi de ortaya koymaktadır" ifadeleri kullanıldı.
'AMACI HDP’Yİ SİYASETEN RAHATLATMAYA ÇALIŞMAK'
Davalının, Cumhurbaşkanının kişiliğini hedef alan açıklamalarının, siyasi iş birliği içinde olduğu HDP’ye, terör örgütünün işlediği cinayetler nedeniyle yönelen dikkati, dağıtmaya ve HDP’yi siyaseten rahatlamaya çalışmak olduğu ifade edilerek, "Sayın Cumhurbaşkanımız, terör örgütü tarafından alıkonulan vatandaşlarımızın sağ-salim kurtarılması için yıllardır değişik kanallarla ve değişik yöntemlerle mücadele sürdürmektedir. Ancak bu girişimlerden bu ana kadar bir netice alınamamıştır. Son olarak alıkonulan vatandaşlarımızın kurtarılması amacını da içeren sınır ötesi zorlu ve emsalsiz bir operasyonla, vatandaşlarımız kurtarılmaya çalışılmış, ancak operasyonun ilk saatlerinde PKK’nin vatandaşlarımızı infaz etmesi nedeniyle, alıkonulan vatandaşlarımız kurtarılamamıştır. Operasyona büyük bir titizlikle hazırlanmış, bütün olasılıklar düşünülerek her türlü tedbir siyaseten ve askeri olarak alınmıştır. Ancak her akıl ve vicdan sahibinin takdir edeceği gibi sınırın kilometrelerce ötesinde ve dünyanın en sarp coğrafyalarının birinde rehine kurtarma operasyonu, bazı riskleri de bünyesinde barındırmaktadır. Bütün tedbirlere rağmen istenmeyen sonuçların gerçekleşmesi her zaman ihtimal dahilindedir. Gösterilen insan üstü çabalara rağmen, istenmeyen sonuçların gerçekleşmesi halinde de alıkonulan vatandaşları katleden teröristlere tek bir eleştiride bulunmadan, alıkonulan vatandaşlarımızı kurtarmaya yönelik insanüstü çabaları gösterenleri suçlamak ne akılla ve ne de vicdanla telafi kabil değildir" denildi.
'OPERASYON BÜYÜK BİR GİZLİLİK İÇİNDE YAPILDI'
Davalının, operasyonun davulla zurnayla yapıldığı iddiasının da gerçek dışı olduğu ifade edilerek, "Bütün bu olgusal temeller ışığında, davalının 13 vatandaşımızın şehadetinden Sayın Cumhurbaşkanımızı sorumlu tutması temelsiz ve dayanaksız bir değerlendirmedir. Ayrıca PKK terör örgütünün işlediği vahşetten, Sayın Cumhurbaşkanımızı sorumlu tutulması, PKK dahil bütün terör örgütleri ile tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar mücadele eden ve önemli neticeler alan Sayın Cumhurbaşkanımızın onur, şeref ve saygınlığına ağır bir saldırıdır. Terör eylemlerinden, dayanaksız ve mesnetsiz bir şekilde terörle etkin bir şekilde mücadele kişileri sorumlu tutmak, olgusal temeli olmayan bir isnat ve yakıştırmadır. Aynı zamanda hukuken mazur görülemeyecek nitelikte kişilik haklarına ağır bir saldırıdır" ifadelerine dilekçede yer verildi.